Yazarlar

Doktor ölüme göz yumar mı?

post-img
Prof. Dr. Semih Gemalmaz’ın “Türkiye’de Ölüm Cezası 1920-2000” adlı eserinde verilen bilgilere göre 1920 ile 1984 yılları arasında 15’i kadın olmak üzere toplam 712 kişi idam edildi. Ki, bu rakama İstiklal Mahkemelerince astırılan yaklaşık bin 500 kişi dahil değil. Sözü edilen 712 kişinin çoğu 20-30 yaş grubunda. Menemen, Dersim, casusluk, darbe, bebek davası, köpek davası, silahlı örgüte üye olmak, silahsız örgüte üye olmak, yıllarca asmışız da asmışız. 12 Eylül 1980 askeri darbesinin ilk idam ettiği Necdet Adalı, Kurtuluş örgütü üyesiydi. Devrimci Yol üyesi Hıdır Arslan’sa, 12 Eylül döneminin son idamı oldu. 1980-84 yıllarında 50 kişi idam edildi. Bunların 18’i sol, 8’i sağ görüşlü ve 23’ü de adli suçtan hükümlüydü. Onbaşı Kenan Evren 3 Ekim 1984’te Muş’ta yaptığı konuşmada “Hainleri asmayıp da besleyecek miyiz netekim?” diyor ve bu sözü uzun yıllar belleklerde kalıyordu. “Asmayıp da besleyecek miyiz?” “Bir sağdan, bir soldan!..” Türkiye’de 1984 tarihinden bu yana artık ölüm cezaları uygulanmıyor. Prof. Dr. Özdemir Aktan’ın “Hekimce Bakış Dergisi’ndeki” son yazısını okuyunca çarpıldım! Nasıl oluyordu Türkiye’de bu idam işi sevgili okur biliyor musun? Mahkum asılmadan önce oraya bir doktor çağrılıyor ve “Bak bakalım, adam sağlıklı mı” deniyordu?.. Doktor az sonra darağacında son nefesini verecek kişinin sırtını, göğsünü dinliyor, sonra da “Gayet sağlıklı, gönül rahatlığıyla öldürebilirsiniz” diyordu adli görevlilere! Ne büyük bir dram, ne kadar sarsıcı bir ironi, mesleği insanları yaşatmak olan üstelik de bunun için yemin etmiş biri kararını bildiriyor: “Buyurun efendim, buyurun… Hastamız taş gibi maşallah; öldürülmeye de hazır, sallandırın gitsin!..” Sonra boynunu saran bir urganın ucunda dakikalarca can çekişen talihsiz insan artık kıpırdayamaz hale gelince aynı doktor yine görevinin başına geçiyor ve nihai kararını bildiriyordu görevliye: “Aa! Ölmüş la bu! Hiç de sağlıklı değil üstelik, gömün gitsin!..” İşleyen demir testeresi kıvamındaki insanı rahatsız eden cırtlak sesiyle çoğu kez gürültü kirliliği yapmaktan başka bir işe yaramayan MHP’nin ebedi şefi Devlet Bahçeli hani demişti ya “Türk Tabipler Birliği kapatılsın” diye? İşte bir dönem Nusret Fişek başkanlığındaki o TTB Merkez Konseyi 12 Eylül sonrasında idam cezalarına karşı çıktı ama en sonunda beraat etti sevgili okur. İtiraz ettikleri noktalardan biri de infaz öncesi mahkumun bir hekim tarafından muayene edilmesi ve sağlam raporu verilerek darağacına gönderilmesi zorunluluğuydu. Özetle, bir hekimin “Evet, sağlıklı, asabilirsiniz” demesi bekleniyordu idamlarda! Bu mücadele sayesinde uygulama değişti ama bedelini de o dönemin insanları yaşamak zorunda kaldılar. Asıl görevi yaşatmak olan hiçbir hekim “öldürme” eyleminin hiçbir aşamasında yer alamaz ve almamalıdır da! Doktor, hemşire, teknisyen, temizlik işçisi… Altı ayda 84 sağlık emekçisi çalışırken yakalandıkları Covid-19 sonucu hayatlarını kaybetmişler… İlaveten bu süreçte binlerce sağlıkçı da hastalandı… Bu duruma TTB bir şey demeyecek, bir tepki göstermeyecek, bir şey önermeyecek de “Yoğurtlu Bakla Güvercin Takla Kuş Severler Cemiyeti” mi bir laf edecek? Yok efendim, “Siyah kurdele takmanın ne manası varmış”? Kime ne? Burası demokratik, Anayasal bir hukuk devleti değil mi? İsteyen kurdele, isteyen göbeğine küpe takar! Adamlar kaybettikleri arkadaşları için bir “anma” etkinliği düzenlemeye karar vermişler, buna kim karışabilir? Dahası, “Topluma nifak sokmaya çalışıyorlar” iddiasıyla kim niyet okuyabilir? Bahçeli’ye kaldıysa o iş yandık! TTB’ni ya da Tabip Odalarını yönetenlerin pek çok görüşü bana da uymaz. Hatta, oraları yönetenlerin kendi görüşleri hemen yanlarındaki arkadaşlarıyla da uymaz! Toplumu kin ve nefrete tahrik etmemek suretiyle dileyen istediğini söyleyebilir bu ülkede. Ve tüm mesele hayatın sadece siyah ve beyazdan ibaret değil, arada grinin bin bir tonunun bulunduğunu anlamaktan geçer. Ancak, Devlet Bahçeli gibi tüm siyasi ömrünü “kara propaganda” yaparak geçirmiş, “siyahtan” beslenmiş birinden bu demokratik tavrı beklemek elbette ki mümkün değildir zaten. Mesela bendeniz teröre destek, yancılarına ihale, iş makinesi veren HDP’li belediye başkanlarının görevden alınmalarını şiddetle destekliyor, şimdiye kadar bin kez yapılması gereken bu uygulamayı hayata geçirenleri alınlarından öpüyorum! Örneğin, Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi Üyesi Dr. Selma Güngör “Haklarımızı kullanırken saygı görme hakkına da sahibiz. Bu nedenle gerek Selçuk Mızraklı’nın gerek Mardin ve Van belediye eş başkanlarının görevlerinden alınması hem seçme ve seçilme hakkına hem de çalışma haklarına darbedir. Bu hukuksuzluğu kabul etmiyoruz. Bu hukuksuzluğun önüne geçilmezse gelenek haline gelir” açıklamasını yapmıştı. Dikkat edin! Bu fikri TTB değil, kendi adına sunuyor hatun! Suç var mı? Yoo! Belli ki Kürt milliyetçiliğinin kuyruğuna takılıp gidenlerden biri. İstanbul Tabip Odası Başkanı Selçuk Erez de, terörist başı Abdullah Öcalan için açlık grevi yapan HDP’lilere “Halkın alkış tutup, tebrik etmesi gerekiyor. Kürt halkının temsilcisi Apo’dur. Bir an evvel masa başına oturmalıyız!” desteğini vermişti. Oldu, gözlerim doldu! Ölümü kutsayan, “Halkın onlara alkış tutup tebrik etmesi gerektiğini” söyleyen biri bırakın doktorluğu, kasap bile olamaz benim gözümde! Çocuk ve Kürt katili terörist başı Öcalan’a İmralı’da sağlık hizmeti vermek için bağımsız bir doktor heyeti gitmesini önerenler de vardı geçmişte bunların arasında. Oysa bilmiyorlardı ki Türkiye Cumhuriyeti Devleti daha ilk günden itibaren kuaföründen, psikiyatristine dek her meslekten insanı düzenli olarak İmralı’ya gönderiyor ve Öcalan’ın bakımını da eksiksiz yerine getiriyordu. Bunların aralarına sızmış bazı terör örgütü yandaşları var diye Anayasal bir kamu kuruluşunu kapatmak da neyin nesi oluyor? Burada görev, kongrelerine katılmayan, meslek örgütlerine yeterince sahip çıkmayan doktorların değil mi? Allah korusun, yarın bir gün Devlet Bahçeli’nin iktidar ortağı olduğu bir hükümette kapatılmayacak hiçbir yer kalmaz maazallah! Diğer taraftan Anayasa, “Amaçları dışında faaliyet gösteren meslek kuruluşlarının sorumlu organlarının görevine, kanunun belirlediği merciin veya Cumhuriyet savcısının istemi üzerine mahkeme kararıyla son verilir ve yerlerine yenileri seçtirilir” demektedir. Yani Prof. Dr. Özdemir Aktan’ın Hekimce Bakış’taki yazısına göre kapatmaya da gerek yoktur, seçimlerin tekrar edilmesi suretiyle yönetimler yenilenebilir. Şöyle devam ediyor Özdemir Aktan makalesine: “Hekimler uzağı görebilen bir mesleğin mensuplarıdır. Hastalarına 20-30 yıl sonra neler olacağını görür ve buna göre de önlemler almayı bilirler. TTB de öngörülerinde hep haklı çıkmıştır. Tedavi edici değil koruyucu hekimlik öncelenmelidir diyen TTB’yi bu kez bir virüs doğruladı. Sağlık Bakanı da bunun sözcülüğünü yapıyor ve bu durum haliyle yöneticilerin hoşuna gitmiyor. Her yapılanı göklere çıkaran bir TTB olsaydı fena mı olurdu?” Evet… Hekimlik de biraz gazeteciliğe benzer. “At sineği gibi olmalı, iktidarı elinde bulunduranları rahatsız etmelidir.” Ömürlerini mesleklerine adamış, en zor zamanlarımızda derman aramak için yanlarına koştuğumuz tüm doktor ve sağlık çalışanlarına bir kez daha teşekkür ediyor, meslek örgütlerine daha çok sahip çıkmaları temennisiyle “Sallayın gitsin” diyorum be ya!..

Diğer Haberler