Yazarlar

Kıyamet

post-img
Dünyanın en pahalı mezar yerleri nerededir bilir misiniz? Eski Kudüs kentinin hemen karşı yamaçlarında bulunan Zeytin Dağı’ndaki araziler. Şöyle, 1 metreye 2 metrelik bir parselin kıymeti on milyon dolarlarla filan ölçülür. Hatta oralardan yer bulmak da mümkün değildir çünkü, yeryüzünün en varlıklı Yahudileri mezar yerlerini çoktan satın almışlar ve vakti gelince içine de girerek “diriliş gününü” beklemeye koyulmuşlardır. Onlara göre İsa, göğe yükseldiği yere inecektir yani, malum kıyam  dünya yok olduktan sonra değil tam tersi, hayat devam ederken gerçekleşecek ve tüm insanlar kendisi de aslında bir Yahudi olan peygamberin dönüşüyle birlikte yeniden dirilmiş olacaklardır. Ee O’nun eteğinin dibinde dirilmek başka, 5 bin kilometre uzakta ayağa kalkmak başka değil mi? İşte bütün bu masraf bunun için. Şu insanoğlu çok egoist; bu konuda da öyle. Emir Sultan’ın türbesine çıkarken merdivenlerin hemen sağındaki mezar taşlarına bir bakın, hemen hepsinin Bursa’nın en zengin ailelerinin mensupları olduklarını göreceksiniz. Çünkü hepsinin niyeti kıyamet gününde O’nunla birlikte aynı anda ayağa kalkmak! İstanbul’da, Eyüp Sultan’a gidin, mermer mezar taşlarının her biri sanat eseridir; hepsi ağa, bey, paşadır, asıl niyetleriyse kıyamet günü Eyüp Sultan’la dirilmektir. Bizim buralarda Hamitler Mezarlığı’nda yatan Hüsmen aga, yan parseldeki komşusu Bayram emiceyle birlikte kör topal uyanıp da yol bulmaya çalışırken, her devrin zenginleri sultanlarının eteklerine yapışmış, kendilerini yine paralarıyla kurtaracaklar akıllarınca! Bizim Keles’te annemin annesinin erkek kardeşi rahmetli Derviş Amcamız derdi, “gün gelecek insanlar suya para vererek içecekler, ahir zamanda işemek bile paralı olacak” diye de adama deli gözüyle bakarlardı. Hepsi gerçekleşti. Yarım litre pet su 1 buçuk lira, o suyu çıkarıp boşaltmak da 1 buçuk lira! Pek yakında soluduğumuz havadan da para alırlarsa hiç şaşırmam. “Kıyamet günü yaklaşırken de binayla zina artacak” derdi Derviş Amcam. Zina zaten hak getire, Recep Altepe de Doğanbey TOKİ binalarını yaptı ama hala kıyametin geleceği filan yok! Bir dostum Cuma duası niyetine yazmış telefondan, “Allah’ım” diyor, “kıyameti de kopart, bari zirvede bırakalım!..” Hakikaten neler yaşadı bu son nesil, nelere şahit oldu? Geçen gün Yavuz dayımla sohbet ediyoruz, annesinin babası Deli Ömer Dede’yi anlatıyor yaktığımız ateşin başında. Yemen’den, Libya çöllerine, Balkanlardan, Kafkaslara kadar her cephede tam 17 sene askerlik yapmış rahmetli. Tam 40 mermi ve şarapnel yarası varmış döndüğünde vücudunda. Çanakkale’de can veren ataların haddi hesabı yok. Birinci Dünya Savaşı daha dün gibi. İkinci Dünya Savaşı desen, sanki geçen yıl yaşandı. Hepsinin belgeselleri, görüntüleri duruyor arşivlerde. Bir “sosyalizm” deneyimi yaşadı insanoğlu, onu da yüzüne gözüne bulaştırdı. Son yüzyılda uzaya gittik, İnternet icat oldu, bilgisayarlar evlerimize kadar girdi. Çok değil, bundan 50 sene önce bir telefon görüşmesi yapabilmek için 3 gün sıra beklerdik. Şimdiyse, Uzay Yolu Dizisi’ndeki Kaptan Kirk gibi cebimize koyuyoruz haberleşme aletlerimizi. Bizden bir önceki nesil bunu yaşayamadı işte ama uçtuk be! Gökyüzünden dünyayı seyrettik. Ve savaştık. Hep savaştık. Çok savaştık. Çok kıydık birbirimize. İpte sallandırdık, kazığa oturttuk, kılıçlarla, palalarla doğradık, kurşuna dizdik, gazla boğduk, lav silahlarıyla yaktık insanları, bombalarla erittik şehirleri. Hakikaten yeter artık, bence de gelsin kıyamet! Şimdiki atom bombaları Nagazaki’ye, Hiroşima’ya atılanın bin misli daha güçlü. Dahası, bir yerde kullanıldı diyelim… Rahatlıkla dünyanın ekseninde en az 1 santimlik bir sapma oluşturabilir. İşte o vakit hoop, buz gibi uzayda bir kara delik tarafından yutulana dek sonsuzluğa doğru kaybolabiliriz hepimiz. Tek tanrılı dinlere göre kıyamet alametlerinden biri de “aynı davayı güden iki büyük topluluğun birbiriyle savaşmasıdır”. Alın size Amerika ve Çin! Bunlardan biri de “salgın hastalıkların artması”! Alın size Corona! “İnsanları Doğu’dan Batı’ya hareket ettirecek bir ateşin ortaya çıkması.” Alın size Çin’e atılacak atom bombası! “Doğa olaylarının ve yer hareketlerinin artması.” Eli kulağında! “Elli kadına bir erkek düşecek şekilde kadın nüfusunun artması.” Yok artık daha neler, dörder tanesi hepimize fazlasıyla yeter! “Allah’ın elçisi olduğunu iddia eden otuza yakın yalancı deccâlin türemesi.” Bunlardan sadece İstanbul’da 100 kadar var. “Deccâlin ortaya çıkışı. Mehdînin zuhuru. Hz. Îsâ’nın gökten inmesi. Ye’cûc ve Me’cûc’ün görünmesi.” Tüm bunları zaten biliyoruz ama İslam inancına göre ahir zamanda “Dâbbetü’l-arz” isimli “yerden çıkacağına” inanılan bir canlı var ki, Kur’an’ın 27’nci suresinin 82’nci ayetinde bahsedilen, 60 arşın boyunda, vücudu kıllarla kaplı, sakallı, boynuzlu, iki kanatlı, öküz başlı, domuz gözlü, fil kulaklı, aslan yeleli, kaplan renkli ve koç kuyruklu devasa bir yaratıktır. Kuşluk vakti elinde Süleyman’ın mührü ve Musa’nın asası ile Mekke, Ecyad Kalesi, Safa tepesi, Tihâme vadisi, Ebu Kubeys Dağı ya da Sodom şehrinde yağız bir at hızıyla ortaya çıkacağına inanılır. Başı bulutlara değen, boynuzları arasında 1 fersahlık mesafe bulunan devasa bir varlıktır anlatılanlara göre. Tarih boyunca birçok medeniyette önemli bir yeri olan Agartha, Kayıp Dünya ya da İç Dünya teorisi; yer kabuğunun altında başka bir dünya daha olduğunu, buraya kutup noktalarındaki deliklerden ve yer altındaki tünellerden gidilebildiğini iddia eder. Binlerce yıllık Kayıp Dünya teorisini doğrulayan tek isim, 1947 yılında yaptığı Kuzey Kutbu seyahatinde burayı gördüğünü iddia eden Pilot Amiral Richard Byrd oldu. Yaşadıklarını da günlüğüne detaylı bir şekilde kaydetti bu adam. Ayrıntılarını merak edenler İnternet’ten araştırsınlar. Yerkürenin içinde yaşayan ve bizden çok çok ileri bir toplulukla karşılaşıyor Amiral Byrd. Ve orada bazı hayvanlar görüyor: “Mamut” Nesilleri binlerce yıl önce sona ermiş bu hayvanlar dinler mitolojisinde sözü edilen canlıya ne kadar çok benziyor değil mi?

Diğer Haberler