O gün tam durağından bindim dolmuşa.
Arka koltukta üç hanım, önde şoför ve ben varız.
Sürücü esmer, kara yağız, eşbeh bir oğlan.
Sol elinde telefon, sağ eliyle de hem direksiyonu tutmaya, hem vites değiştirmeye, hem de para alıp, para vermeye çalışıyor.
Çalışıyor ama otomobil de kendi yol çizgisinden çıkıp, bir sağa, bir sola gidip gidip geliyor.
Şayet şoförü beğenmemişsem araçtan inmişliğim ya da “sen gel buraya otur” diyerek sürücü koltuğuna geçmişliğim çoktur!
Yeni bindiğim dolmuştan inemeyeceğime, adama da “kalk sen buraya gel” diyemeyeceğime göre vatandaşı nazikçe uyardım:
“Kardeşim, rica etsem telefon görüşmeni daha sonra, bizi indirdikten sonra yapsan olmaz mı?..”
Bu lafıma çok bozuldu dolmuşun şoförü, yanıt olarak “arabamda ne yapacağıma sen değil, ben karar veririm” dedi!
-Ee tamam sen karar ver yine ama bak burada can taşıyorsun. Üstelik yaptığın ayrıca bir trafik suçu. Araç kullanırken aynı anda telefonla konuşman doğru değil.
Sürücü frene bastı, sağa yanaştı ve bana “in arabamdan aşağı” dedi!
Yine de kıyamıyorum adama.
Üç-beş kuruş para için sabahtan akşama dek dolap beygiri gibi dönüp duruyorlar.
-Ben senin aracından inerim inmesine ama emin misin buna? Çok üzülürsün sonra!
“İn” dedi, “git nereye istersen şikayet et.”
“Peki, sen bilirsin o zaman” dedim ve indim aşağı.
Önce iner inmez “155” polis imdat hattını arayıp, aracın plakasını ve şikayetimi ilettim.
Sonra araştırdım, dolmuş Mardinli iki kardeşe aitmiş, birlikte nöbetleşe çalıştırıyorlarmış.
Demek ki kardeşlerden biriydi bu büyük kusurlu hareketi yapan.
Aklınızda bulunsun…
Sonra öğrendim ki bunların yani dolmuş, taksi ve özel halk otobüsü şoförlerinin korkulu rüyası zabıta müdürlüğüymüş!
Bizim Hacı Fehim’i (Ferik) aradım ardından, “abi” dedi, “bizim Bursa Büyük Şehir Belediye Zabıta Müdürü Mahmut Turna şeker şerbet gibi bir adamdır. Telefonunu vereyim, hem tanış, hem de olayı kendi ağzından sen anlat.”
Çevirdim bu kez Turna’nın telefonunu:
“Cemi kuşlar dile gelir yazım der
Gövel turnam Şam'dan gelir güzüm der
Benim yarelerim tuzum tuzum der
Bir derdim var bin dermana değişmem”
“Siz hiç merak etmeyin Mehmet Ali bey” dedi Turna müdürüm, meseleyle bizzat ben ilgileneceğim.”
Güzel…
Şimdi sırada durak başkanını bulmak var.
Biliyorum ki taksi ve dolmuşçuların ayrıca kendi aralarında da bir “ceza sistemi” var.
Eğer duraktaki biri kusurlu bir hareket yaparsa ona 40-50 lira civarında bir ceza kesiliyor.
Kafayı takmışım bir kere, uğraşacağım herifle!
Ama bende kabahat yok, son raddeye dek uyardım çünkü.
Sordum, “durak başkanı şehir dışına çıktı, birkaç gün yok” dediler.
Olsun, benim zamanım var, beklerim.
Birkaç gün sonra yine aynı hattın dolmuşuyla gidiyorum, şoföre “gelmedi mi sizin durak başkanı hala” diye sordum?
“Buyur abi” dedi, “durak başkanı benim?”
Güzel…
Yaşanan olayı olduğu gibi anlatınca, “sen hiç merak etme abi” dedi o da, “büyük terbiyesizlik yapmış. Sen kusura bakma. Ben hemen gerekeni yerine getirip, keseceğim onun cezasını.”
Aradan siz deyin yirmi gün, ben diyeyim bir ay kadar zaman geçti.
Tesadüf, yine durak başkanının aracına denk geldim.
Ve direksiyonda onun olduğunu görünce sordum:
“N’oldu sağdıcım, kestin mi Mardin’linin cezasını?”
“Kesmedim abi” dedi!
“Neden kesmedin, hani söz vermiştin ya?”
-Abi, verdim söz ama kıyamadım vallahi!
“Niye, 50 lira para için kıyılmaz mı?”
-Abi ne 50 lirası! Trafikten gelmiş 200 küsur lira ceza, Büyükşehir Belediye Zabıtası’ndan gelmiş 800 küsur lira ceza… Neredeyse ağlayacaktı çocuk, perişan olmuş! Üzerine 50 lira daha biz yara açmayalım dedik! Dersini aldı fazlasıyla, emin ol.
Benim de içim acıdı.
Çok gelmiş.
Yaklaşık 150-200 lira öder diye düşünmüştüm.
Bizim Turna Müdür turnayı bu kez gözü yerine ta iki kaşının ortasından vuruvermiş vallahi!
Meğerse Büyükşehir Zabıta Müdürlüğü’nün böylesi geniş yetki ve yaptırımları varmış düzenlenen yeni yasaya göre.
Sonra mı?
Yine denk geldim aynı dolmuşçuya.
Tanımadı beni.
Ama mum olmuş mum!
Gelene “hoş geldiniz”, gidene “hayırlı günler efendim!..”
Ee ne demişler?
Bir musibet bin nasihatten evladır bazen!