Yazarlar

Eleştiri-yorum

post-img
    *29 Mayıs 1453 günü, Fatih Sultan Mehmed  İstanbul’a girerken; papazlar ne yapıyormuş ?... Elbette ki;”Bugün öğlende papaz yahnisi mi yesek ?...Daha sonra da papaz kaçtı mı oynasak ?...” diye tartışmıyormuş…Öyleyse neyi tartışıyormuş  papaz efendiler ?... Melekler’in cinsiyetini kuşkusuz… Son yıllarda da yedi düvelden süzme, seçkin, cebi dolu Hıristiyanlar ve de bir zamanlar Osmanlı’nın tebası Araplar; İstanbul’u bizden parsel, parsel satın alırken…İşte bizim imam kılıklı devlet adamlarımız da “ulusal bayramları kutlatmam, çelenk koydurtmam, bayrak astırtmam” diye tepiniyor, ulusuyla tartışıyor…   *Beslenmede mineraller çok önemlidir;  bedenimiz için… Savunmada amiraller çok önemlidir; üç tarafı denizlerle çevrili ülkemiz için… Mineraller suda erimiş; sağlıklı suyu için… Ama… Siz sağlıklı olsanız neye yarar?...Ülke hasta adamdan da öte; ölümcül durumda, komada… Ne yazık ki amiraller de denizde değil, içerde; erimiş, çürümüş…Dışarıdakilerinse  bedenleri sağlam olmasına, sağlam da pek çoğunun ruhu  morgda…   *Sıkça vurguluyoruz: Ne Kemalizm, Ne Marxizm…Tek Yol Magazinizm… 80 sonrasının TÖ patentli 2.5 medya gerçeğiyle yaşayan apolitik toplumsal yapımıza; tarikatlarla birlikte futbolun yanı sıra bulaştırılan bir üçüncü virüs türü olan magazin olgusu…Dolayısıyla artık toplumun dolgusu, yapı taşları yoz, yobaz, aymaz… Özellikle de magazine düşmeyeni; kimsecikler tanımaz, adamdan saymaz… 7 gün, 24 saat enjekte edilmekte çok, çok taze magazin dozu…Ve giderek kalmıyor toplumsal yapımızın saygınlık ve değerler bağlamında tek bir kozu…   *Kemal ATATÜRK’e göre; “muhtaç olduğunuz kudret; damarlarınızdaki asil kandadır”  ey millet !... RTE’ye göreyse ey millet; muhtaç olduğunuz kudret hormonlarınızda mevcuttur. Kadınlık ve erkeklik hormonlarınızda…Çünkü İNSAN HARASI’na dönüştürülmek isteniyor bu memleket ki nam-ı diğer GÜLİSTAN… Dindar nesiller ki onlar başkaldırmayan/emir kulu asiller… Görevleri; emperyalistler için savaşlarda ölmek… Bu bağlamda bir zamanlar Libyasal durumlarda TÖ ve Kaddafi’nin muhabbetinden yansımaları anımsayalım: -Size Osmanlı’nın torunlarını getirdim KÖLE diye… Günümüzdeyse en ileri Amerikan tipi kan çiçekli baharsal demokratik durumlarda RTE ve OBAMA  muhabbetine kulak verelim: -Size Osmanlı’nın torunlarını getirdim; o muhteşem emperyalist emelleriniz için ÖLE diye…   *Gülistanın Gülleri üzerine çok yazdık ama 4+4+4 düzeninde; artık GONCALAR gündemde…Hani şu 5 yaş ya da 60 aylık GONCALAR…Önlerine konmuş radyasyonlu yoncalar…Ne masallar anlatacak onlara takunyalı amcalar…ki bizlere anlatılan ne varsa, elbetteki tersine saracaklar… Örneğin 60’lı yıllarda bizlere öğretildi şu tekerleme: Elif, Be, Te, Ce…Cim, dallı Köse…Hoca girdi kümese… Ve bizlerden önce ki 50’li yıllarda  ilkokula gidenlerin tekerlemesi de şöyle: Elif, Be, Te, Ce… Cim, dallı Köse… Arap harfleri girdi kümese…H lira gibi…T tura gibi…Bu şiir kesti ustura gibi… Bundan böyle Gülistanın Goncaları rahle başında olacaklar; Hoca daha bekler mi kümeste ?... Ve bu arada merak ettiğim bir konu; bütün yaz boyunca “laptop namaz vakti” bir başka deyişle sabah namazı için sabahın 5’inde camilere götürülen çocuklara dağıtıldı mı laptoplar ?... Takipçisiyiz !...   *Küresel emperyalizmin acımasız efendileri, kasalarını daha çok doldurabilmek için taşeronlaşma diye bir düzen kurdu; işçilerin kalmadı hakkı, hukuku ve de emilmedik kanı…Sonunda çıktı canı; işsizliğin ratingi tavana vurdu…Sonuçta gerçek anlamda işçi haklarının ayırdına varamayan bizimkiler iyicesine oldular lumpen proleterya…Umutlarında da kazanmayı düşledikleri loterya…Onlar denklemlerini böyle kurdular…Bir başka anlatımla; bizde lumpen gelişip, umudunu komünizme değil, kurnazlaşıp loteryaya/piyangoya başladı. Çıkmayınca da oturup ağladı mı ?... Asla !... Basıp küfrünü, rakıyla ciğerini dağladı… Elbetteki bu durum İsa’dan  değil, RTE’den öncesinde kaldı…Artık lumpen meyhane yerine, mabede gitmektedir…Rakı yerine, zemzem suyu içmektedir ki ekmek parası için (makarna, bulgur, her kış kömür, ayrıca bir miktar harçlık var takıldıkları bu yeni mekanlarda) şeriatçılara göz kırpmaktadır. Bu durumda, ülkenin yanı sıra, emekçi sınıf uçurumun kenarındayken, biz onları işçi sınıfının; patronla işbirliğine girişen grev kırıcılarına  benzetebilir miyiz ?... Ki onlar için; sınıf bilincinden yoksun, dalkavuk, yalaka, yağcı, yağdanlık köledirler diyebilir miyiz ve de yoldaşını, sınıfdaşını, emekçi arkadaşını sırtından vuran kalleştirler ?...     Son söz yerine; “bir fil daha”… Son yıllarda sanal ortamda, gerçek ortamda, evde, sokakta, çarşıda, pazarda, toplu taşıma araçlarında sürekli yakınıyoruz…Ama bir araya gelmeye sakınıyoruz…”Hadi” dediğimizde; ne yanımızda, ne yöremizde, ne arkamızda, ne önümüzde kimsecikler olmuyor…Yalın, yalnız, tek başına; kala, kalıyoruz… Bu durumda; Nasreddin Hoca gibi, başvurunca Timur’a “bir fil daha “ istemek uygun olacak gibi geliyor bana… Sizler ne dersiniz ?...    

Diğer Haberler