Olay Gazetesi’nin eski yöneticilerinden Erol Bilenser, Cavit Çağlar’ın, Fatih Altaylı’ya verdiği demeç üzerine ayaklanmış ve sosyal medyadan bir şeyler karalamış “millet yerse” diye!
“Ben” diyor Erol Bilenser, “Belki inanmayacaksınız ama bugün, Sözcü dışında gazete okumak bir tarafa, elime başka gazete alamıyorum…”
Hakikaten gözlerime inanamadım, benim bilip gördüğüm Bilenser zaten hiç gazete okumazdı; demek ki ilerleme kaydedip, sidik zoruyla Sözcü’yü bari olsun okumaya başlamış!
Hakikaten, yaklaşık 5 yıl çalıştığım Olay Gazetesi’nde sabah akşam Erol Bilenser’in odasına her girdiğimde masasının üzerinde kurumun “okuyup da feyz alsın” diye O’nun için satın aldığı, üst üste duran 20-30 adet günlük gazetenin hiç birinin kapağının açıldığına bir gün dahi şahit olmadım senelerce!
Artık okumaya başladıysa bu iyiye işaret!
Devam ediyor çok bilen ser milleti aklınca keklemeye:
“Düşünsenize, A’dan Z’ye benim kurduğum bir ekiple bu günlere gelen OLAY’ı bile okumak içimden gelmiyor…”
"Atma Hamidiye atma din kardeşiyiz. Ula şapka da giyeceğiz, vergi de vereceğiz!"
Sen hayatında bir gün olsun bir kavanoz turşu mu kurdun da gazete kuracaksın ey Bilenser?!.
Olay’ın kuruluşunda gazetenin başında rahmetli Aykan Uzoğuz, Mehmet Ali İnan ve İsmail Öztat vardı.
Sen zurnanın son deliğiydin o sıra.
Sen kim, gazete kurmak kim; hangi başarın var 40 yıllık meslek hayatında, gök kubbede bıraktığın seda nedir?
Esasında sadece Olay’ı değil, geçmişte Bursa’da yayın yapan tüm gazeteleri geri ve küçük bırakan bu şehirdeki yetersiz, yeteneksiz, eğitimsiz, vizyonsuz ve de kalitesiz yöneticilerdir sevgili okurlar.
Eğer aksi olsaydı, örneğin Olay Gazetesi şimdiye kadar Yeni Asır gibi önce bölgeye, sonra da çoktan ulusal ölçeğe yayılmıştı.
Bunlar kendilerini öyle methederler, öyle methederler ki, bulunmaz Hint kumaşı sanırsın!
Oysa pek çoğu “ev öküzü” gibi kıçlarını bile kaldırmaz koltuklarından.
Habire patrona birbirlerini jurnallerler.
Örneğin Olay’ın diğer bir yöneticisi Engin Özpınar geçmişte yapılan bilgisayar alımlarında “Hiçbir şey olmadıysa bile bir şeyler oldu” diyerek Erol Bilenser’i, Cavit Çağlar’a jurnallemişti.
Çağlar da Erol’u kulağından tutup da kapının önüne koyuvermişti!
Bilenser bir ucu yanık sosyal medya mektubunda bu süreci “…1987 yılından, 2012 yılına kadar çeşitli nedenlerle bir kaç yıl ayrı kalmama karşın…” diye tanımlayıp, geçiştirmeye kalkışıyor!
Topu topu 15 yılcık bir süre canım!
Engin Özpınar’ın artık, eski solculuğundan mı geliyor nedir, bu “journalistlik” yanından nasibini Olay TV’nin başındaki İsmail Öztat da aldı geçmişte.
Gazetedeki servis saati geçince televizyonda çalışan iki programcı kıza arabasıyla şehre kadar bırakmayı teklif eden Öztat yolda samimi bir sohbete dalmış, hızla koyulaşan muhabbet üzerine konu özel bazı hususlara dek uzamıştı.
Eğer İsmail abinin niyeti başka olsaydı, oranın amiri zaten kendisiydi, istediğini elde etmesi bir bardak su içmek kadar kolaydı!
Ancak laf dönüp dolaşıp Engin Özpınar’a kadar ulaşınca işin rengi değişiyor, Erol Bilenser’le oturup, İsmail Öztat’ı patronun gözünden düşürmek için bir plan yapmaya girişiyorlardı!
İşlerinden çıkarılmak korkusuyla hareket eden kızların elinden kendi el yazılarıyla özellikle abartılmış durumun anlatıldığı, sözde idareye yazılmış birer mektup alınıyor ve bu vesika Cuma günleri gazeteye gelen patronun önüne konuveriyordu!
Bir şeyler üretip, gazeteyi ilerletmek yerine, kafayı birbirlerinin ayaklarını kaydırmak için çalıştırıyorlardı bu insanlar.
Erol Bilenser bırakın gazeteyi, kitap dahil hiç okumazdı; önündeki bilgisayar ekranından biraz hani nasıl diyeyim, “azıcık dekolte” diyeyim hani, ayıp olmasın bari, artı18 formatında videolar izlerdi akşama kadar.
Tüm gazeteyi Gürsel Bayraktutan ve Ramazan Gelmez hazırlar, akşam oldu mu adetten, Bilenser’in odasına giderek onaylatırlardı.
Allah’ı var, Engin Özpınar kitap düşkünüydü, gazeteye gelen seyyar bir satıcıdan her hafta tuğla gibi kalın kitaplar, ansiklopediler alır, bunları Süleyman Demirel’in, Güniz Sokak’taki evinin salonu misali odasının her yerine üst üste dizer ancak, o da okumazdı!
Medyanın kalbi, dinamosu her zaman Mehmet Ali İnan oldu.
Hem reklam topladı yıllarca Mehmet Ali İnan, parayı getirdi, hem de kurumu ayakta tuttu.
Az sonra oraya da geleceğim, şimdi İstanbul’a göndermiş Cavit Çağlar O’nu, Olay TV’nin yeniden yapılanma çalışmalarını kontrol ediyor.
Erol Bilenser’in bundan sonra anlattıkları hikaye, Jean de La Fontaine’den masallar, yersen!
Yine de yazısının son bölümünü paylaşayım:
“Bugünkü OLAY’a gelince.
Hala orada çalışan arkadaşlarım darılmasın ama, okumuyorum, okuyamıyorum. Çünkü görünce içim acıyor.
Bütün bunları bana, Cavit Bey’in OLAY’la ilgili attığı tweetler yazdırdı.
Ne diyordu Cavit Çağlar;
Gazeteciler kendi işlerini yaparlar, asla benim müdahalem olamaz.
Evet OLAY’ı kurarken de, OLAY’ı olay yapan süreçte de tanıdığım Cavit Çağlar buydu.
Bugün neler oldu, neler değişti bilmiyorum.
Yorumu sizlere bırakıyorum…”
Gördüğünüz gibi işte ben de yorumluyorum!
Bu günkü Olay Gazetesi’ni görünce Bilenser’in içi niye acıyor biliyor musunuz?
“Ben niye yokum orada” diye acıyor!
Çünkü, dünkü Olay’la, bu günkü Olay arasında hiçbir fark yok!
Tam 7 yıldan beri Erol Bilenser’in eksikliği hiçbir şey eksiltmedi orada.
Hem boşuna verilen astromik bir maaş kasada kaldı, hem de her gün okunmadığı için çöpe atılan 20-30 gazeteden tasarruf edildi!
Cavit Çağlar her zaman müdahale etti yayına.
Bazı insanlara “ambargo” kondu; yıllarca isimleri bile geçirilmedi haber aralarında.
Bunlar Çağlar’ın isteklerine karşı koyan politikacılar ya da O’nu eleştiren insanlardı.
Arzu Yılmaz (Arınel) “yazdığı için” kovuldu, keza ben de öyle ve onlarcası!..
İşin kötüsü bu yöneticilerin hiç biri patrona karşı dik durup da çalışanları savunmadı.
Aslında hepsi Cavit Çağlar’ı sömürdü, bir parazit gibi sırtına yapışıp, on yıllarca inmediler oradan!
Bak, Nuri Çolakoğlu’nun kurduğu Nergis Televizyonu (NTV) hala aynı kalite ve çizgisini koruyor yıllardır.
Sizin yönettiğiniz Olay’ın tirajıysa 3 binlerde geziyor.
Hülasa sevgili okur, diyor ki Erol Bilenser aslında Cavit Çağlar’a yazılmış mektubunda, “Ben Sözcü okuyorum artık yani, hükümete muhalifim! Al beni de İstanbul’a, Olay TV’ye, orada senin gözün kulağın olayım”!..
Sadece bu durum bile Çağlar’ın Ak Parti’ye muhalif, Ekrem İmamoğlu’na yancı bir yayın organı hazırladığının kanıtı!
Var mı başka söze hacet?
Bir yerlerden kulağına bir şeyler fısıldanmış olmalı!