Yazarlar

Eski bir kabadayının anıları (2)

post-img
Önceki yazının devamı: “1991 yılının sonbaharıydı, İnegöl’de çınarlar altındaki tarihi İshak Paşa Camii’nden ağır adımlarla beli iki büklüm olmuş, 75 yaşındaki Şevket Mutlu çıkıyordu. Yaklaşık 15-20 metre kadar yürümüştü ki, insan kılığındaki cani hiçbir suçu, kabahati olmayan bu yaşlı adama ardı ardına kurşun yağdırmaya başladı. Oracıkta ruhunu teslim etti zavallı Şevket Mutlu; katili Emniyet’teki ifadesinde, “Oylat AŞ’de çalışıyordum. Beni işten attığı için hazmedemedim, onun için öldürdüm” diyecekti. Adli makamlar fazla araştırmaya gerek görmedi bence. Çünkü katil İnegöl’deki kent yöneticisi C.A’ın kuzeniydi. Dosya daha fazla araştırılmaya gerek görülmeden bu ifadeyle kapatıldı. Kimin bu cinayetten çıkarı olabilirdi? Böyle zavallı bir adamı kim, neden öldürtmüş olabilirdi? Cinayetten 1-2 ay sonra aslında bu sorunun cevabını herkes bilecekti ama kimsenin bunu dile getirmeye cesareti olmayacaktı. C.A. Oylat AŞ’nin hisselerinin büyük bölümünün vekilliğini yapan, aynı zamanda şirket müdürü olan Şevket Mutlu’nun ölümünden sonra kent yöneticisi sıfatıyla şirket hisselerini kendisi kullanacak,  orada dilediği gibi hüküm sürecekti. Aslında işe alma ve çıkarmalar tamamen Belediyenin yetkisindeydi, Şevket Mutlu’nun böyle bir yetkisi bile yoktu. Cinayeti işleyen Sami Eroğlu’nun ifadesinin hiçbir tutar tarafı bulunmuyordu. 1991 senesinde ben dayımın katili Ertuğrul Ergun’u öldürmekten cezaevinde yatarken, koğuşun kapısı açılıyor ve ürkek adımlarla içeri giren Şevket Mutlu’nun katili Sami Eroğlu korku ve oraya yeni düşmenin acemiliğiyle her şeyi en ince ayrıntısına kadar anlatıyordu! Bir-iki hafta sonra makam aracıyla Sami Eroğlu adlı caniyi ziyarete gelen C.A., 1’nci müdürün odasında bununla ziyaret yapacak, benim yanımda olduğunu öğrenir öğrenmez de adeta kaçırır gibi O’nu başka koğuşa alacaklardı ancak, ben bilmem gerekenleri öğrenmiştim artık! C.A. cezaevinde olduğu sürece bu şahsın maddi ve manevi yanında olacaktı. 1994 yılındaki seçimleri yine Gürcü kökenli H.Ş. kazanmıştı. Bunun yaptıkları C.A’yı bile mumla aratacaktı. H ile C kafa kafaya vermiş, kaldıkları yerden başlamışlardı işe. İnegöl’ü sömürüyorlar, ayrıca C’nin döneminde teşkilatlanan suça meyilli Gürcü hegemonyasıyla birlikte hareket ediyorlar, İnegöl Organize Sanayi Bölgesi’ni ve iş dünyasını rant alanları ilan edip, siyaseti ve belediyenin tüm imkanlarını kullanarak keseyi dolduruyorlardı. Bunların yaptıklarını dile getirenlere de itibar suikastiyle veya otopark ve park bahçelerdeki işletmeleri verdikleri Gürcü kökenli sabıkalıları kullanarak kan kusturup, herkesin üç maymunu oynamasını sağlıyorlardı. Gürcü kökenli bir korku imparatorluğu kurmuşlardı. Bizim İnegöl yerlisi hemşerilerim bırakın eleştirmeyi, büyük bölümü bunlara biat etmişti. Halka siyasetçi ve belediyeci yüzlerini gösteriyor, kimse eleştirmediği için vatandaş da bunları bir şey zannediyordu. Oysa bunlar 75 yaşındaki zavallı bir ihtiyarı camiden çıkarken kendi çıkarları için öldürmekten çekinmeyen katillerin dostlarıydı! En büyük korkuları deşifre olmak ve siyasetçi kimliklerinin sona ermesiydi. Bunlar siyaseti kendileri ve yandaşlarının menfaatleri için her şeyi mubah görerek yapıyorlardı. Siz, “Hikmet Şahin Cinayetinin” perde arkasını anlattığınız yazılarınızda bunların bir bölümünü deşifre ettiniz zaten. İnegöl’ün size çok büyük bir teşekkür borcu olduğunu benden iyi hiç kimse bilemez. Şunu da belirtmek isterim ki, gerek Abaza, gerekse Gürcü toplumlarının büyük bölümü kendi halinde iyi insanlardan oluşur. Benim de arkadaş ve dostlarım vardı. Bahsettiğim kişiler para hırsı ve güç zehirlenmesi karşısında insanlığını kaybetmiş, zavallı kimselerin  icraatlarıdır. Bursa E Tipi Cezaevi’nde 1991-1995 yılları arası yattığım süre boyunca İnegöllü yerli politikacı ve bir kısım işadamları, C.A’nın yönlendirmesiyle bu canice icraatı yapan Sami Eroğlu isimli şahsı sık sık ziyarete geldiler. Beni iyi tanımalarına rağmen hasımlarından çekinerek ve oy kaybetme kaygısıyla, bana selam bile bırakmadılar. Oysa, ziyaret ettikleri şahsın yaptığı icraat en acımasız mafyanın bile onaylayacağı türden değildi. Bu ziyaretlerle C. A’yı adeta temize çıkarıyorlardı. Bunlardan birisi de o dönem hem siyasetçi hem de İnegöl Ticaret Odası Başkanı, benim de dışarıda olduğum dönemde sevip saydığım Metin Anıl’dır. Başka birini ziyarete geldiği cezaevinde gene C.A’nın ricasıyla bu caniyi de ziyarete çağırması, bana selam bırakma zahmetinde bulunmaması gözümden kaçmıyordu. Metin Anıl yaklaşık 25 sene yaptığı İnegöl Ticaret Odası Başkanlığı sırasında bunların haksız, hukuksuz işlerini en iyi bilen ancak, hiçbir zaman en ufak bir eleştri getirmeyen biri, “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” diyerek, dilsiz ş….. durumuna düştüğünün farkında mı acaba? Bütün bunları cezaevinden çıktıktan sonra Metin Anıl’ın yüzüne de söyledim. Bu arada, Bursa E Tipi Cezaevi’nde yattığım dönemde sahibi olduğum Şehir Restoran, hasımlarımın çalışanlarıma uyguladıkları tehdit ve tacizlerin sonunda kapanacak, maddi olarak da zor durumda kalacaktım. Bütün bu olanlar ve işlerimin bozulması sonucu hemşerilerime ve Gürcü hegemonyasına büyük bir kızgınlık ve öfke duyduğum sırada, yürürlüğe giren İnfaz Yasası’yla, Bursa Açık Cezaevi’ne çıkacağım ve ardından 2 ay sonra firar edeceğim… Gürcü hegemonyası ve hasımlarım da bu firardan nasiplerini aldılar. Adeta terör estirdim. Tam 13 ay boyunca adım “eşkıyaya” çıktı bu dönemde. “Çıkınca bir emelin var mı” diye soracak olursan, hala maddi ve manevi olarak helalleşemediğim kişiler var; “Bunlarla helalleşmek ve gönüllerini almak” derim. Daha sonra yakalanıyorum ve bu sefer çok daha zor cezaevi yılları başlıyor… 2000 yılında AS Merkez açıldığında kardeşim Hakan Şimşek aracılığıyla Besler Köfte’yi orada faaliyete geçirdim. Kardeşim Hakan dürüst ve son derece efendi bir kişiliğe sahiptir. Benimle alakalı işlerden her zaman uzak tutmaya çalıştım O’nu. Sönmezlerin, Hakan’ın benim kardeşim olduğundan başta haberleri yoktu. Bense Bilecik Cezaevi’nde yatmaktaydım o sıra. Bütün bu yaşananlara bir şekilde sebep olan Sönmezlere iyice yaklaşmış olmanın heyecanını yaşıyordum. Firar edip yakalanmamın ardından çok sıkıntılı seneler geçirdikten sonra, maddi ve manevi durumumu ailemin yardımıyla düzeltmiştim. Annem ve kardeşim benim bu yaptıklarımı onaylamasalar da her daim yanımda oldular. 2000’de çıkan afla, 2001 yılı sonunda 7 buçuk sene yatarak tahliye oldum. Tahliye olduktan sonra toplumdan yaklaşık 12 sene ayrı olmanın, yaşadığım zor senelerin stresini üzerimden atmam hiç kolay olmadı; bir süre İstanbul’da kaldıktan sonra Bursa’ya geri döndüm. Bundan sonra yaşanacaklar daha öncekilerin  devamı ve sonuçları olarak değerlendirilebilir. Ali Osman Sönmez 2000 yılında eceliyle ölmüş, işler oğlu Celal Sönmez’e kalmıştı. As Merkez’e ayak bastığımda bütün esnaf yüksek kiralar ve hacizlerle, 2001 krizinin tüm olumsuzluklarıyla mücadele ediyordu. Bizim firma da 6 aydır kira ödeyemiyordu. Bir gün, As Merkez’in idare katına çıkarak bir çok çalışanın önünde oranın genel müdürü olan İlham isimli şahsa herkesin duyacağı şekilde “Bundan sonra hiçbir esnafa haciz yollanmamasını, eğer yollarlarsa karşılarında beni bulacaklarını, tüm bu konuştuklarımı patronu Celal Sönmez’e anlatmasını” yüksek sesle agresif bir şekilde  söyledim ve oradan ayrıldım. Ertesi gün Genel Müdür İlham işyerime geldi. Bu gün saat 2.00’de “Sönmez’in holding binasında ikimizi birden beklediğini” söyledi. Tam da istediğim gibi bir sonuç almıştım. Celal Sönmez beni bir köfteci esnafı zannediyor, aklınca holding binasında haddimi bildirmeyi planlıyordu. Herkese gösterecekti Celal Sönmez’e posta koymanın ne demek olduğunu. Karşılaşacağım tüm olasılıkları kafamdan geçirmiş, mermiyi namluya vererek horozu indirmiş, atışa hazır hale getirmiştim. Aslında ne müdür ne de Sönmez gelmeye cesaret edemeyeceğimi düşünmüştür; öyle ya adamın hem borcu var hem de hakaret ediyor. İçim içime sığmıyor… Belki de intikam saati gelmişti?!. Hayattan zevk almıyordum; hiçbir şey beni mutlu etmiyordu. Çok uzun senelerden sonra normal hayata dönmek hiç de kolay değildi. Üst geçitten ilerleyerek Sönmez Holding binasının 1’nci katına çıktık. Bir çok kişinin masa başında çalıştığı bir alan, Sönmez’in iki oğlu da masa başında çalışıyor. Bense son derece rahatım. Uzun zamandır da böyle bir rahatlık hissetmemiştim. Sönmez’in gücü ve parası karşısında herkes el pençe divan duruyordu. Celal kendisini ne zannediyordu acaba? Birazdan olacakları kimse tahmin bile edemezdi…” DEVAM EDECEK

Diğer Haberler