Bir önceki bölümün devamı:
“Karşılaşacağım tüm olasılıkları kafamdan geçirmiş, mermiyi namluya vererek horozu indirmiş, atışa hazır hale getirmiştim.
Sönmez’in gücü ve parası karşısında herkes el pençe divan duruyordu.
Celal kendisini ne zannediyordu acaba?
Birazdan olacakları kimse tahmin bile edemezdi…
Sönmez göğsünü gere gere odasından çıktı ve yanıma geldi.
Salonda çıt çıkmıyordu.
“Evet beyler” diyerek lafa başladı ve birden bana doğru baktığında dondu kaldı.
Bir süre sonra gözlerini kaçırarak “Ne istemiştiniz” diye kibar bir şekilde sordu?
Bu olasılığı daha evvel kafamdan geçirdiğim için sıralamaya başladım:
“Hiç kimseye bu ortamda haciz gönderilmesini istemediğimi ve ben de kira ödeyemeyeceğimi” söyleyerek, ilave bir dizi isteğimi daha sıraladım.
Adam her dediğime “Tamam” diyor…
Holdingi istesem yine “Tamam” diyecek!
“Var mı başka bir isteğin” dedi?
“Şimdilik bu kadar” dedim.
Ardından elini kaldırarak “çak” hareketi yaptı!
Sonra da “Bu yaptığımız konuşmanın ticarette yeri yok” dedi, iyice saçmalamaya başlamıştı.
Hep merak ederim, bana bakınca bu adam ne görmüştü?
Ayrıca daha beni tanımıyor…
Belki de gördüğü şey hayatını kurtarmıştı!
Bundan sonra As Merkez’e gelmez olmuş, Genel Müdür İlham da bırakıp gitmişti.
Yerine geçen Fahir Çam isimli bize çok saygılı genç bir kardeşti.
İstemediğim firmayı yolluyordum, istediğimi de alıyordum.
Buna Celal Sönmez’in getirmek istediği firmalar da dahildi!
Ayrıca Sönmez Medya’da istediğim haberi yaptırıyordum!
“(Kent burjuvazisinin ellerinde tuttukları medyayı kendi çıkar ve korkuları için nasıl kullandıklarına dair güzel bir örnektir bu anlatılanlar! MAY)
Arada sırada gazetesinde kendimi bastırıp, imajımı düzeltiyordum.
Sönmez’in çocukları da büyük bir korkuyla hareket ediyorlardı.
Aslında geçmişte yaşanan olaylar akıllarına gelmiş, kötü anılar canlanmıştı!
Sönmezlerdeki bu servetin temelinde şüphe ve acı vardı.
Benim davranışlarıma Sönmez müdahale etmediği için herkes aramız çok iyi sanıyordu.
Bu da O’nun işine geliyor, etrafa rezil olmaktan kurtuluyordu.
Seneler böyle geçti, tam 7 yıl benim hiçbir kanun dışı işim olmadı.
Yanımda sabıkalı bir kişi bile yoktu, gerektiğinde As Merkez’de çalışan güvenlik elemanlarına sivil elbise giydirip, 7-8 kişiyi yanıma alıyor, cemiyet, düğün ve cenazelerde bu şekilde boy gösteriyordum; onlar da daha sonra görevlerine dönüyorlardı.
İtibarım son derece artmış, Besler Köfte’yi 3 şubeye çıkarmıştım; işlerim de son derece iyiydi.
Yanımda 40-50 sigortalı personel çalışıyordu.
Güzel bir iş yaparken keyif almaya başlamıştım.
Ancak o sıra henüz bilmiyordum ki, bu işin sonunda ikimizden biri yok olacak!
İnegöl’deki Gürcü hegemonyası kıskançlıktan kahroluyordu…
Ben gene bunların yaptıkları haksız, hukuksuz işleri dile getirmeye daha fazla devam ediyordum; Bursa Belediye Başkanı Hikmet Şahin de bunlardan nasibini fazlasıyla alıyordu.
Bulunduğum ortam, bunların yaptığı usulsüz işleri öğrenmeme müsaitti.
Gelelim bizim uzun yıllar boyunca kafasını kuma gömen Sönmez’e…
Seneler geçmiş, çeşitli çevrelerde dedikodu almış başını gitmiş, Sönmez’in düştüğü bu durumu herkes öğrenmişti.
Bir gün dönemin Bursaspor Başkanı İbrahim Yazıcı’nın kardeşi Şeref Yazıcı’nın, Ulu Cami’deki cenazesinde aramızda mesafe olmasına rağmen Celal Sönmez’in, bütün iş ve siyaset dünyasının önünde yanıma gelerek beni kucaklaması, hal hatır sorması, düştüğü durumun en bariz örneğiydi.
Aklınca benimle arasının çok iyi olduğunu, yaşananların kendi rızasıyla meydana geldiğini göstermek istiyordu.
Yıl 2009 başı, Bursa Ticaret ve Sanayi Odası seçimleri bitmiş, bizim Celal yine başkan seçilmiş, artık bir şeyler yapmanın kararını da vermişti!
Sonrasında Ankara’ya gidip, beni en etkili yerlere şikayet etmişti.
Bense bu durumu anında farketmiştim!
Bir şeyler olacaktı…
Bende değişiklik yok, hayat bana yer demir, gök bakır!
Bunca saltanata rağmen yaşamdan yeterince zevk almıyordum.
Bu arada, yeniden aday gösterilmeyeceği belli olan Hikmet Şahin’le, Celal Sönmez her öğle vakti, Sönmez Medya’nın yanındaki Kafkas Restoran’da yemek yiyorlardı.
Beni her gördüğünde hal hatır soran Hikmet Şahin, artık karşılaşmalarımızda soğuk davranmaya başlamış, bu durum fazlasıyla dikkatimi çekmişti.
(Hikmet Şahin’in bu tavrı, Celal Sönmez’le görüşmelerinden sonra gelişiyor.)
İnegöl’de de kazan kaynamaya başlıyor ve 1995 yılında firar ettiğim dönemde yaşananlar ısıtılmaya başlanıyordu!
Benim “kanun dışı biri olduğum” dedikodusu Gürcü hegemonyası tarafından etrafa yayılıyordu.
(Belli ki birileri bir şeylerin hazırlığı içerisindeydi.)
Hiçbir zaafım kalmamış, hiçbir uzun emelim de yok, “öldürmeye ve ölmeye hazırım”; her an bir saldırı bekliyorum…
Tek korkum, bunların kumpasıyla işimi halledemeden cezaevine girmek!
Vurulduğumda daha mermileri havada görünce taşın nereden geldiğini anladım; atanlara bakmadım bile!
(Sevgili okurlar, bundan uzun yıllar önce Hikmet Şahin cinayetinin perde arkasındaki olayları anlattığım 3 bölümlük dizi yazı, o sıralar çalıştığım gazetenin İnternet sitesinden kaldırılmış!
Her nasıl olduysa pek çok yazımı oraya da koyduğum şahsi sitem yenibursa.com adresinde de bulamadım nedense?
Arşivimden bulup, en kısa zamanda yeniden yayınlamayı düşünüyorum.
Hüseyin Şimşek’in bu süreçteki son vurulma hadisesi şöyle gerçekleşiyor.
İnegöl’de bir kasap arkadaşının dükkanın önündeki tabureye oturmuş çay içerken bir sağında, bir solunda, bir de tam karşısında ellerinde silahlarıyla üç genç beliriyor.
Ve aynı anda üçü birden yaylım ateşe başlıyorlar.
Hüseyin Şimşek ilk anda vücuduna pek çok mermi yarası alıyor ancak, çok iyi bir silahşor.
Aynı anda kendini yere atıp, belindeki ateşlenmeye her daim hazır iki tabancasını çıkartarak gençlere doğru o da ateşe başlıyor.
Ve suikastçiler kaçmak zorunda kalıyorlar.
Hüseyin Şimşek daha sonra şunu söyleyecektir:
“O an orada ölmelerini istemedim! Onlar sadece tetikçiydi çünkü. Öldürmek kastıyla değil, kaçmaları için başlarının üzerini hedef alarak ateş ettim.”
Derhal İnegöl Devlet Hastanesine kaldırılan Hüseyin Şimşek, vücudu kevgire dönmesine rağmen hayata tutunmayı başarıyor ve yaşıyor. Anılarını okumaya devam ediyoruz… MAY)
Bizim S… Celal bütün bu durumu son zamanlarda samimi olduğu Hikmet Şahin’e anlatmıştı.
Bir taşla bir çok kuş vurmanın sevinciyle C. A’yla birlikte hegemonyayı harekete geçirecekler, en önemlisi bizim S… Celal’i de bu oluşuma ister istemez ortak edeceklerdi.
Bundan sonra yaşananlar sizin “Hikmet Şahin Cinayeti’nin Perde Arkası” yazınızdaki gibi cereyan edecek; “Kaderin üzerinde bir kader daha var” sözü tecelli edecekti!..”
DEVAM EDECEK