Yazarlar

Eskiden her şey çok daha güzeldi

post-img
Bazen dördümüzü birden peşine takıp götürürdü annem. Her altı ayda bir kontrol için mutlaka gidilir, sıranın bize gelmesi beklenirdi o merdivenleri mozaikli eski Bursa apartmanının ikinci katındaki genişçe salonda. Setbaşı’nda, Oryal Kahraman’ın Yeşil Bursa Eczanesi’ne komşuydu gittiğimiz hane. İçeriye karanfili andıran bir ilacın kokusu sinmişti. İşin en çok can sıkıcı yanlarından biri de kimi vakit saatler süren bekleyişti. Randevulu gidilmezdi o yıllarda. Erken kalkan Süleyman yol alırdı, Arzu Arınel’in kulakları çınlasın! Örtülü örtüsüz teyzeler beklerken ellerindeki şişlerle kazaklarını örerler, erkekler orta yerdeki sehpanın üzerinde bulunan magazin dergilerini karıştırdıktan sonra sık sık kol saatlerine bakarak üfleye püfleye sigaralarını tüttürürlerdi. Yakışıklı adamdı Diş Hekimi Erol Aysan. Sinema sanatçısı Önder Somer’e benzerdi. Dudaklarının üstündeki bıyıklarını O’nun gibi ince bir çizgi halinde kestirirdi; güzel adamdı. Sizi üzerindeki bembeyaz doktor önlüğüyle karşılar, eğer morfinle çalışmak gerekliyse iğnesini yaptıktan sonra uyuşmasını beklemek için salona geri gönderirdi. Dişçi aletlerinin teknolojisi çok geriydi 1970’li yılların başında. Dolgu yapmak için kanal açarken sanki Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin iş makinesi Ekerpark’a kaçak inşaat yapan “konteyner  medyasının” binasını yıkıyormuşçasına sarsılırdı çeneniz. Erol Aysan işinizi tek seferde bitirmez, amagram bir dolgu için bile sizi birkaç kez çağırırdı muayenehanesine. Eski teknolojiden dolayı çok hızlı dönemeyen elmas uç işledikçe “garrrr, garr” diye, sanki biri beyninizi oyuyormuş duygusuna kapılırdınız. Ünlü düşünür, yazar, konuşur ve de söylenir Can Ertan hayatta 3 şeyden çok korkar: “Kediden, köpekten ve dişçiden!..” Ne çare, bir gün her fani ister istemez o koltuğa oturuyor işte! Bütün Bursa sosyetesi ve İstanbul’dan ünlü sanatçılar da gelirdi Erol Aysan’a. Az mı haber yaptı onları Bursa Hakimiyet Gazetesi’nde rahmetli Sedat Öztürk. Artık tedaviniz bitip de para ödeme vakti geldiğinde uzattığınız banknotu alır, pantolonunun sağ cebinden çıkardığı koca bir destenin içine büyükten küçüğe doğru özenle yerleştirir, üstünü de yine onların arasından çıkararak size verirdi Erol bey. “Ne çok parası var bu adamın! O desteyle kim bilir kaç tabaka çikolata, kaç Zagor, kaç tane Teksas-Tommiks alınır” diye düşünürdüm? Erol Aysan’ın arka taraftaki bekleme salonu Ünlü Cadde’ye, İskender Kebapçısı’nın oraya bakardı. O bölgedeki bazı binalar yapılmamıştı henüz. Şimdiki İskender’in karşısındaki boş arsada çocuklar okudukları çizgi romanları satarlardı. Hatta bazıları o kitapların üzerini Nuri Leflef marka ayakkabı cilasıyla kayganlaştırır, üzerine bozuk para attırırlardı. Metal yuvarlak çizgi romanın üzerinde kalırsa kitap senin, aksi takdirde para oğlanın olurdu. Hatta ne İskender’i?!. Onun bulunduğu yerde eskiden “Yeni Sinema” vardı. Açık saçık filmler oynatılırdı orada. Girişte bir camekanın içinde filmden karelerin gösterildiği fotoğraflarda yer alan sevişken vamp kadınların meme uçlarını siyah keçeli kalemlerle boyarlardı o yıllarda; hani arkasını içeride görebilirsin mesajı sizin anlayacağınız! Hiç unutmam, evdekilerden gizlice bir gün girmiştim de film boyunca avuçlarımla gözlerimi kapatıp durmuştum utancımdan Behçet Nacar, Arzu Okay’a yürüdükçe! Geçen gün baktım, “x, y, z” kuşağı diye bir şey uydurmuşlar yeni. Bizim yaş grubundakilere de “Eskiden her şey çok daha güzeldi kuşağı” demişler! Vallahi eskiden her şey çok daha güzeldi! Yeni nesil “çizgi romanı”, onu okumanın keyfini bilmiyor mesela; hiç de bilmeyecek, yazık! Annemize pasta değil de “Bize turta yap” derdik Tommiks’in yavuklusu, albayın kızı Suzi’den özenip. Evde tavuk piştiğinde buduna talip olur, Teksas’ın Rodi’si gibi ısırırdık “hart” diye. Kendimize Kızılderili çadırları kurar, kafamıza taktığımız tavuk tüyleri, elimizdeki ok ve yayla “kırmızı urbalı” peşine düşerdik Gökdere’de! Mister No’nun tekmeleyerek çalıştırdığı Chessna marka pırpır uçağıyla az mı uçtuk düşlerimizde? Kızılmaske’nin kumu altın olan plajında az mı gezindik, Kaptan Swing’in Ontorio Gölü’nde az mı kürek çektik deri kaplı kanolarla? Erkek Lisesi’nde orta bölümü okurken sevdiğim bir arkadaşım vardı, adı Özgün Uysal. Soyadı gibi uysal, sessiz bir çocuktu Özgün. Çok da güzel resim çizerdi. Hatta bir yerlerde duruyor olmalı, çocukluğumun hatıra defterinde O’nun çizdiği Pembe Panter, Kızılmaske ve ağzında piposuyla Temel Reis karakterleri durur. Sonra ne olduysa artık, Özgün’le koptuk, yollarımız ayrıldı gitti. Liseden sonra ben Bursa’da Akademiye kaydoldum O da denizci yakışıklı bir asker olmuş. Bu arada, tekrar hatırlatma gereği duyuyorum… Bundan böyle bu köşeye gelecekseniz yanınıza çayınızı alınız, çişiniz varsa da önceden yapınız! Uzun oluyor kardeşim benim bazı yazılarım! Uzun olur gemilerin direği, yanık olur aşıkların yüreği. Erol Aysan geçen gün ölmüş bu arada! Allah rahmet eylesin, yakınları ilan yayınlamışlar Facebook’ta gördüm. Özgün Uysal’la aradan geçen çok uzun yılların ardından Facebook sayesinde yeniden karşılaştık iyi mi? Arada bir sohbet ediyoruz sanal alemde. Emekli olmuş ve Körfez’e yerleşmiş. Çizmeyi hiç bırakmamış Özgün. Ve bir de yazı yazıp, yine sosyal medyadan paylaşmış “Neden Çizgi Roman” başlıklı? Özellikle bizim, “Herşey eskiden çok daha güzeldi kuşağının” mutlaka okuması gereken bir metin. Ben bayıldım, çok da keyif aldım. Aynı zamanda “geleceğe mektup” niteliğindeki bu satırlar, bir belgelik özelliği de taşıyor. Siz de okuyun ve hem Özgün Uysal’a, hem de bana teşekkür edin: “1969 yılında, ilköğretim müfettişi olan babamın görevi nedeniyle Yozgat’ta oturuyorduk. Babam, o zamanlar kendisine sürekli Akbaba mizah dergisi, ağabeyim ile bana da Ceylan dergisi alırdı. O tarihte henüz ilkokula gitmediğim için bu dergilerin içindeki karikatür ve çizgi romanları büyük bir hayranlıkla inceler, ilkokul 2’nci sınıfa giden ağabeyime bu çizimlerin konuşma balonlarını bana da okuması için yalvarırdım. Robot Ali, Sihirli Göz ve ismini hatırlayamadığım daha bir çok çizgi roman karakteri ile ilk kez bu dönemde tanışmıştım. 1970 yılında Yozgat’ın Sorgun ilçesine taşındık. Babam artık bizlere Doğan Kardeş dergisi de getirmeye başlamıştı. Uçan Adam adıyla yayınlanan Superman ve Tarzan ile de bu dergi sayesinde tanışmış oldum. Aynı yıl ilkokula başladığım için çizgi romanları kendim okumaya başlamıştım ve bu sayede okuma alışkanlığım da hızla gelişiyordu. Aynı yıl komşu çocuklarının sayesinde, büyük boy olarak yayımlanan Batman, Red Kit, Tom Miks, Teksas ve Teks dergileri ile tanıştım. Red Kit dergisinin içinde iki ayrı bölüm halinde Kızılmaske ve Sihirbazlar Kralı Mandrake de yayınlanıyordu. Sonraki yıllarda konunun içine dalınca bazı çizgi romanların orijinal adı ile yayınlanmadığını, yayımcı firmanın bulduğu farklı isimlerle yayınlandığını öğrendim. Örneğin; Tom Miks sessiz sinema döneminde western filmleri çeviren çok ünlü bir aktördü ve Tom Miks çizgi romanının orijinal adı Capitano Mickey (Küçük Yüzbaşı), Red Kit’in orijinal adı Lucky Luke (Şanslı Luke), Kızılmaske’nin ise The Phantom, The Walking Ghost (Fantom, Yürüyen Hayalet) idi. Gene 70’li yıllarda bir sakız firması da, satın aldığınız ciklet ile birlikte küçük boyda basılmış Tarkan dergileri veriyordu. Okuduğum bu çizgi romanlar ile kendimi bir anda büyülü bir dünyada bulmuştum. Hatta western çizgi romanları bizi öylesine etkilemişti ki, yaz tatillerinde köye gittiğimizde eşeğe binmek için ağabeyim ile yarışır olmuştuk (bu arada ağabeyimin ısrarla binmeye çalıştığı sıpadan düşüşünü de hiç unutamam). Bindiğimiz eşek at, eşeği koşturduğumuz ova çöl, ağabeyim ile ben de birer kovboy olurduk. İşte, çizgi roman çizme hevesim de ilkokula başladığım bu dönemde başladı. Sezgin BURAK’ın çizdiği Tarkan’ı kopyalayarak o küçücük yaşımda çizgi roman çizmeye çalışıyordum. Aynı yıl Cumhuriyet gazetesinde tanıştığım Garth isimli çizgi roman ile de, o zamanlar adını koyamadığım bilim-kurgu türüne de bir ilgim olduğunu hissetmiştim. 1970-1975 yılları arasında sayısız çizgi roman okudum ve yukarıda bahsettiğim çizgi roman kahramanları dışında Karaoğlan, Pekos Bill, Kit Taylor, Kinowa, Kaan, Kara Murat, Tolga, Tom Braks, Tom Billy, Zembla, Jungla, Demir Adam, Vampirella, Hulk, Örümcek Adam, Kaptan Amerika, Gordon, Yüzbaşı Volkan, Kaptan Venüs… gibi bir çok çizgi roman kahramanı ile tanıştım. 1975-1978 yılları arasında (ki ortaokul öğrencisiydim) karikatür ve amatörce çizgi romanlar çizmeye başlamıştım. Ortaokulu bitirdiğim 1978 yılının yaz aylarında, nükleer bir savaş sonrasında dünyada sağ kalan insanların yaşam mücadelesini anlattığım “Tarihten Gelen Adam” isimli 10 sayfalık bilim-kurgu tarzında kısa bir çizgi roman çizmiştim. O tarihte Bandırma’daydım ve İstanbul’da, Günaydın gazetesinin matbaasında çalışan amcamı ziyaret için İstanbul’a gittiğimde, Hürriyet gazetesine de uğrayarak “Gerçek Hayat Hikayeleri” serisini çizen Faruk GEÇ’i ziyaret ettim. Faruk GEÇ, “çizgiler ve konu çok güzel, ancak senin yaşın da çok küçük, bunları sen çizmiş olamazsın” dedi. Kendisine, hemen onun yanında çizim yaparak bunları benim çizdiğimi ispatlayabileceğimi söyledim ama kabul ettiremedim. Bunun üzerine Milliyet Çocuk dergisine giderek çizmiş olduğum çizgi romanı yayınlatmak istediğimi söyledim. Aldığım yanıt, üç aşağı, beş yukarı aynıydı ve derginin kadrolu çizerleri olduğu, yurtdışından satın alınan çizgi romanlar da dahil, hepsinin sayfalarının planlı olduğu, bu yüzden çizgi romanımı yayınlayamayacaklarını söylediler. Ancak ilk karikatürüm o yıl Milliyet Çocuk dergisinde yayımlandığı için bu derginin aradan çok uzun yıllar geçmesine rağmen kalbimde ayrı bir yeri vardır. Aynı yıl, İstanbul’da kazandığım ve üç yıl boyunca okuyacağım Deniz Astsubay Hazırlama Okulu’na kaydımı yaptırdık. Artık İstanbul’da olmam benim için bir avantajdı. Her hafta sonu gazeteleri ve dergileri dolaşıyor çizdiğim karikatürleri götürüyordum. Bu arada çizgi roman olayına ara vermiş, karikatür üzerinde yoğunlaşmıştım. Mutlaka her hafta sonu, kadrosunda Müjdat GEZEN, Semih BALCIOĞLU, Zeki BEYNER, Cafer ZORLU, Mahmut KARATOPRAK, Ercan TURGUT gibi isimlerin çalıştığı ÇİVİ mizah gazetesine uğrardım. (1992 yılında Gölcük’de ikamet eden karikatürist Yaşar TOSUN ile tanıştığımda, kendisinden onun da ÇİVİ mizah gazetesinde o dönemde çizerlik yaptığını öğrendim; ancak aradan çok uzun bir zaman geçtiği için kendisini gazeteden hatırlayamamıştım.) 1978 yılında, cep harçlığımdan biriktirdiğim para ile Bandırma’da “Arkadaş” isimli, bilim-kurgu ağırlıklı bir dergi bastırdım. Kapağını da kendim çizmiştim. Şu anda elimde bir sayı bile kalmamasına üzülüyorum. 1980 yılında da gene aynı hızla “Bandırma’nın Sesi” dergisini bastırdım. Büyük emeklerle hazırladığım her iki derginin ömürleri tek sayılık olmasına rağmen, “Bandırma’nın Sesi” dergisinden elimde bir sayı kalması bile beni mutlu etmeye yetiyor diyebilirim. Unutmadan, “Bandırma’nın Sesi” dergisinin arka kapağında da Kızılmaske (The Phantom)’nin kısa bir macerasını yayınlamıştım. 1978 yılında tanıştığım X-BİLİNMEYEN bilim-kurgu dergisi ile kendimi bir anda bilim-kurgunun o muhteşem dünyasında bulmuştum. 1980’li yılların başında yayınlanmaya başlayan ve UFO’lar ile dünya dışı hayat normları hakkında konular içeren “Planet, Evrende Zeki Hayat” dergisi, tekrar çizgi roman (özellikle de bilim-kurgu türü) çizmeye başlamama neden oldu. O sıralarda Ankara’da görev yapıyordum ve İstanbul ile yaptığım yazışmalar sonucu derginin yöneticisi Sayın Selman GERÇEKSEVER konuya olumlu yaklaştı ve Planet dergisinde kısa çizgi romanlarım ile karikatürlerim yayınlanmaya başladı. Bu arada dergiye rapor edilen Türkiye sınırları içindeki fotoğraflanma imkanı bulunamamış olan UFO gözlemlerini de resimliyordum. Aynı yıllarda, Yüzbaşı Volkan ve Kaptan Venüs’ü çizen Ali RECAN’ın yönettiği ALFA Yayınları ve AR Çizgi Roman Kulübü’nün yayınladığı Marvel Comics’in çizgi roman kahramanlarının Türkiye’yi sardığı bir dönemde karikatürlerim ve çizgi romanlarım bu dergi grupları içinde yayınlanmaya başlamıştı. ÇİVİ mizah gazetesinde çalışmalarım konusunda beni sürekli destekleyen Mahmut KARATOPRAK’tan sonra Ali RECAN da çizgi roman ve karikatür çizimleri konusunda beni sürekli desteklemeye devam etmiştir; öyle ki eski cumhurbaşkanlarımızdan rahmetli Turgut ÖZAL’ın basın danışmanlığını yaparken bile o kadar yoğun çalışmaları arasında bu ilgi ve desteğini vermeye devam etmiştir. 1981-1983 yılları arasında aylık olarak Bursa’da yayımlanan “Kamera” dergisi de benim için ayrı bir dönüm noktası olmuştur. Dergi yayın hayatına son verinceye kadar burada da karikatür, çizgi roman ve reklam grafikleri çizmeye devam ettim. Ancak, derginin 1983 yılında yayın hayatına son vermesi ile birlikte benim için çizgi roman çalışmalarımda tekrar bir sayfa daha kapanmış oluyordu. 1985-1991 yılları arasında Çanakkale’deydim. Burada bulunan günlük gazetelerde de karikatür ve çizgi roman çalışmalarımı devam ettirdim. 1984 yılında “Planet Evrende Zeki Hayat” dergisinde iki sayfa halinde yayınlanan, konusu 30’ncu yüzyılda geçen Albert EINSTEIN’in izafiyet teorisinden yola çıkarak çizdiğim bilim-kurgu tarzındaki “Kaptan Mirza” isimli çizgi romanımı bu dönemde genişleterek üç ayrı macera halinde çizdim ve bu çizgi romanım da günlük olarak Çanakkale gazeteleri ile Alfa yayınlarında yayımlandı. Mirza, eski Türklerde bir soyluluk ve asalet ünvanı olduğu için çizgi romanıma bu ismi vermiştim. 2004 yılında emekli olduktan sonra ise, bir SAT komandosunun maceralarının anlatıldığı “Donanma Kaplanı : Başçavuş YILDIRIM” karakterini yaratarak hem senaryosunu yazdım hem de çizgi roman şeklinde çizmeye başladım. Bu çizgi romanım da bazı günlük gazetelerde ve Avustralya‘da YENİ VATAN Gazetesi‘nde yayımlanmıştır. Neden çizgi roman derseniz, bugün yurtdışındaki üniversitelerde ayrı bir ders olarak okutulan ve bir kürsüsü bulunan 9’ncu sanat çizgi romanın insanı dinlendirdiğine, okuma zevki aşıladığına ve okuma işlevine görsel bir zevk ve zenginlik kattığına, ayrıca sinema sektörünü kurtarıcı bir konu kaynağı olduğuna inanıyorum. Bu arada, Yeşilçam’a ilham kaynağı olmuş ve başrollerinde 1960’lı yılların jönü İrfan ATASOY’un oynadığı yerli Batman/Superman karışımı Şazem, Kızılmaske, Uçan Adam Killing’e Karşı, Killing İstanbul’da gibi döneminin kısıtlı imkanlarıyla ve sinema tekniği ile çevrilen ve çocukluğumda zevkle izlediğim çizgi romanların fantastik sinema versiyonlarının, günümüz teknolojisi ile yeni versiyonlarının neden çekilmediğini de merak ediyorum? Elin oğlu, nefis görsel efektli çizgi roman filmleri çekerken, Yeşilçam’ın çevirdiği bir “Tarkan” filminde, bozkırda at koşturan Tarkan’ın arkasında gökyüzünden geçen bir uçak gördüğünüzde, ya da 1953 yapımı “İstanbul’un Fethi” filmini izlerken Fatih Sultan Mehmet’i canlandıran Sami AYANOĞLU’nun bileğinde bir kol saati gördüğünüzde inanın ki dumura uğruyorsunuz. 1979 yılında başrolünü Aytekin AKKAYA’nın oynadığı yerli “Kaptan Amerika” filmini seyretmiştim. Görsel hata yakalamanız hemen hemen yok gibiyken, bir anda kostümlü süper kahraman olarak bildiğiniz Örümcek Adam’ı, Kaptan Amerika’nın karşısında düşmanı olarak kötü bir rolde gördüğünüzde bu filmde de hayal kırıklığına uğramaktan kurtulamıyorsunuz. Yeri gelmişken, Türkler tarafından sinemaya uyarlanan çizgi romanlara ve başrollerinde oynayan sanatçılara hatırladığım kadarıyla burada biraz zaman ayırayım. Kaptan Swing (Commandante Mark) Salih GÜNEY Tom Miks (Capitano Mickey) Lami ATEŞ Zagor Cihangir GAFFARİ Zagor Levent ÇAKIR Zagor, Kara Bela Levent ÇAKIR Tolga, İrfan ATASOY Kaptan Amerika (Captain America) Aytekin AKKAYA (3 Dev Adam) Karaoğlan, Kuzey Vargın Karaoğlan, Kartal TİBET Karaoğlan, Kaan URGANCIOĞLU Tarkan, Kartal Tibet Tark Han, Tanju KOREL Cici Can, Göksel ARSOY Kızılmaske (The Phantom) İrfan ATASOY Kızılmaske (The Phantom) İsmet ERTEN Kızılmaske (The Phantom) Levent ÇAKIR Badman, Yarasa Adam (Batman) Levent ÇAKIR Kilink İstanbul’da, İrfan ATASOY Maskeli Şeytan, İrfan ATASOY Kilink Uçan Adam’a Karşı, İrfan ATASOY Kinowa, Hüseyin ZAN Zorro Tamer, YİĞİT Tarzan, Yavuz SELEKMAN Şaşkın Dedektif Killing’e Karşı, Sadri ALIŞIK, Murat SOYDAN Red Kit (Lucky Luke) Sadri ALIŞIK Red Kit (Lucky Luke) İzzet GÜNAY Kara Kartal/Kara Şahin/Kara Atmaca, İzzet GÜNAY Üç Süpermenler, Cüneyt ARKIN Malkoçoğlu, Cüneyt ARKIN Malkoçoğlu Kurt Bey, Serdar GÖKHAN Kara Pençe, Serdar GÖKHAN Binbaşı Tayfun (Captain America) Nihat ZİYALAN Dokuzuncu sanat çizgi romanın, tıpkı Avrupa ve Amerika’da olduğu gibi bir gün Türkiye’de de gerçek tahtına oturacağı inancı ile, Türkiye’de bu konuya gönül vermiş insanlara AR Çizgi Roman Koleksiyon Ansiklopedisi’ni kazandıran merhum Ali RECAN ve Darkwood Sakinleri çizgi roman kültürü dergisini yayımlayan Hakan ALPİN’e, Teksas Tommiks Facebook grubu ve internet paylaşım sitesi kurucusu Hüseyin (Atlas) MERT‘e teşekkürlerimi sunarım. En güzel günler sizlerin olsun.” Çok teşekkürler Özgün, biz de sana mutlu ve bol çizgili günler dileriz.

Diğer Haberler