Sevgili Can Ertan’la intihar eden doktoru konuşuyoruz dün…
“Ne acı değil mi Memed’im, Ali’m” dedi hüzünlü bir ses tonuyla?
Kararını vermişsin, gerekli malzemeyi temin edip, arabana binmişsin…
Hala vaz geçme şansın var!
Gaza basmışsın, uygun olduğunu düşündüğün alana ulaşmışsın…
Hala vaz geçme şansın var!
Son ana dek yaşama yeniden tutunabilirsin işte!
Can “Bunun genetik bir durum olduğunu, aynı duyguları yaşayan insanların günün birinde mutlaka intiharı seçeceğini” düşünüyor.
Elbette olabilir ancak, psikolojik ilaç kullanan insanlar, ergenlik döneminin sancılı geçişini yaşayan gençler, ağır yaşam koşullarından bunalanlar, nevrotik kadınlar, tüm bunların hepsi potansiyel intihar girişimcisi.
Gelin görün ki, bir kadın intihar ederse eğer, beraberinde çoğu kez çocuklarını da götürüyor!
Bir psikiyatrist arkadaşıma bunun nedeni sordum, “Kendinden sonra dünyada kalacak çocuklarının acı çekeceklerine inandığı için” dedi!
Eğer ben karar verici olsaydım, “o mektubun” medyada yayınlanmasına kesinlikle müsaade etmez, bu yapıldıysa bile derhal yasal yollara başvurup, yasak koydururdum.
Bir kere, kişi mahremiyetine aykırı bir durum bu!
Ailesine ve kız arkadaşına yazılmış duygu dolu cümleler…
Arkadaşı vermez, ailesi vermez bir gazeteciye!
Peki kim verir?
Belli ki, arabanın içinde mektubu bulan düşüncesiz bir devlet memuru!
Bir kere orada yazılanlar toplumda bu işe meyilli yüzlerce insanı etkileyecek kıvamda en başta!
Düşünmeyenleri bile “düşünür” kılacak ifadeler var orada!
Hatırlayın, geçmişte Murat Kekili “Bu akşam ölürüm” diye bir parça yapmış, hapı alan, kafayı çeken onlarca genç şarkı eşliğinde intihar girişiminde bulunmuştu!
Bursa’da geçmişte benzer iki acı olay daha yaşandı…
Aynen Doktor Mustafa Yalçın gibi büyük bir sükûnetle alışveriş merkezinden kendine urgan kestirip satın alan Avukat Murat Kahraman, Orhaneli yolundaki bir ağaca kendini astı.
Cesedi günler sonra ancak bulunabilen Kahraman da son ana dek vaz geçebilirdi ama olmadı, olamadı işte!
Keza Müteahhit Engin Çelik de öyle…
O da arabasının içerisinde şakağına dayadığı silahını ateşleyerek son verdi yaşamına.
Ben de aynı Can Ertan gibi düşünüyorum:
Bu işte yıllardan beri ölümlerden rant çıkarmaya çalışan gazete ya da yayın organlarını yönetenlerin kabahati büyüktür!
Haberi okutacağım, tiraj yapacağım, çok tıklanacağım diye ölüden, ölümlerden medet umulur mu?
Ne o gazetelerin üçüncü sayfaları öyle?
“Astı, kesti, dövdü, öldü, intihar etti!..”
Ve boy boy fotoğraflar!
Ben olsam ölüm haberlerini belli bir doz ve üslupta yayınlarım ancak, o iç kıyıcı fotoğrafları koymam!
Siz hiç bu güne dek Amerika’nın California Eyaleti’nde, bir asker tabutunun arkasından yürüyüp slogan atan bir kitle gördünüz mü?
Göremezsiniz!
Vietnam’da, Irak’ta ya da dünyanın diğer coğrafyalarında ölen Amerika askerlerinin hiç birinin cesedi ailelerine bile gösterilmedi!
Bayrağa sarılı tabutlar uçaktan indirildi, orada yakınlarının gözü önünde bir manga askerle merasimleri yapıldı ve doğruca mezarlığa!
Pek çoğuna bakın, tabutun hemen dibinde henüz hiçbir şeyin farkında olmayan şehidimizin çocuklarını görürsünüz…
Yahu çocuk cenazeye getirilir mi hiç?!.
O yavrucağın psikolojisini düşünsenize?
Bu da yetmiyor, miniklere asker veya polis kıyafeti giydirmeler, kortejin önünde fotoğraf taşıtmalar…
Tabutlara sarılıp ağlayan, feryat eden eşler, anne babalar, kardeşler…
Zaten karşı taraftaki alçaklar da bu manzarayı istiyor!
Vatandaş şok yaşasın, toplumun kimyası bozulsun, insanlar ağlaşıp feryat etsin…
Terör örgütünün istediği sonuç bu işte!
Bu durum toplumsal psikolojiyi ve güvenlik güçlerimizi de etkiler elbette.
Sonra, zaman zaman, yere dizilen teröristlerin bir miktar pullanmış cesetleri gösteriliyor ekranlarda…
Yanlış kardeşim, yanlış!
Farklı bir zarafet, nezaket örneği sergilemeli, dünyaya ve yeni nesillere örnek olacak tavırlar içinde olmalı devlet, yaşanan acılar her ne olursa olsun.
O “leş” diye gösterilen cesetler ülkemizde yaşayan 6 milyon insanın yakınları!
Bu şekilde onların tam desteğini alman mümkün mü?
Daha da uzaklaştırıp, kenetlersin!
Mesela Hrant Dink’in bir ayakkabısı delik, yerde yatan fotoğrafı…
Hrant Dink’in ayakkabısı gibi kendisi de sağlam ayakkabı olmayabilir!
Lakin, o kare yayınlandıktan sonra anlatabilir misin dünyaya bu gün Türkiye’de binlerce Ermeni kökenli vatandaşımızın huzur içinde yaşadığını?
Düşüncem odur ki, gelen şehitlerimiz için dini görevler bile artık havaalanlarında, çok yakınlarının katılımıyla yerine getirilmeli.
Devleti yönetenler orada eşlik etmeli törene.
Amerika’nın uyguladığı gibi ardından doğruca kabristana götürülmeli.
Yaşadıklarımızdan, yaşamakta olduklarımızdan ders alınmalı biraz!
PKK’nın ekmeğine yağ sürülmemeli.