Yazarlar

Evlat acısı

post-img
Önceki gün muhafazakar görüşlü Facebook arkadaşlarımdan birinin durum güncellemesinde yorumsuz(!) olarak paylaştığı “Taşanlar’ın acı günü” başlıklı haberi görüp okuyunca içim yine kanamaya başladı. Paylaşımdaki en azından soğuk bir “başsağlığı mesajını” dahi çok gören “yorumsuzluk” en acı yorumun açık bir ifadesiydi aslında! “Sen ki 28 Şubat döneminde pilot İl olarak seçilen Bursa’da İmam Hatipli kız öğrencilerin baş örtüleriyle okula girmelerine engel olmak için polise talimat vermiş kişisin; sen ki polisin o emri uyguladığı sırada cop darbelerinden kaçarken bir kamyonetin altında kalarak bir bacağını kaybeden Dilek Gürgen’in vebalini boynunda taşıyansın; o vakit oh(!) olsun, yaşa işte şimdi sen de bu dünyada kendi cehennemini” demeye getiriyordu paylaşımı yapan kişi sessiz bir çığlıkla. Orhan Taşanlar’ın henüz 6 yaşındaki torunu Orhan Bartu Taşanlar son derece talihsiz bir biçimde nefes borusuna bir kuru yemişin kaçması sonucu hayatını kaybetmiş. Ben de evladını kaybedip, bir daha asla eskisi gibi olamayanlardanım; onun için bilirim bu acının hiç tükenmeyen yakıcı kudretini. Dün aradım başsağlığı dilemek için. Eski Bursa Valisi Orhan Taşanlar’ın genizden gelen o tanıdık sesi hemen yankılandı telefonun diğer ucundan. O kısa görüşmenin sonunda “Sen şimdi ne yapıyorsun” dedi? “Yerel gazetelerde yazdırmıyorlar bana” dedim, “hükümeti eleştirdiğim için.” “Yazdırmazlar” diye yanıtladı, “hem senin gibi doğru dürüst yazabilen kaç kişi kaldı ki”? Kimilerinin aksine bürokratlarla görevde oldukları sırada yakınlaşmayı hiç sevmem. Araya mesafe koyarak dikkatle izlemeyi tercih ederim daha çok. Vazifelerinden uzaklaştırıldıktan sonra her yönleriyle daha çok ilgimi çekerler Devlet’e hizmet etmiş kişiler. Kimileriyle arkadaş ya da dost olmuşluklarım da vardır ama hep sonradan! Taşanlar’la, Ankara’ya merkeze çekildikten sonra da karşılaşıp görüştük birkaç kez. “O yıllarda Tankut abimi (Sözeri) niye tehdit etmiştiniz” diye soracaktım ama hiç fırsat olmadı. Hem Tankut abim de rahmetli olup gitti zaten. Yokluğunu her zaman hissettiğim dostum Tankut Sözeri, Barış Partisi Bursa İl Başkanlığı görevini yürütüyordu o sıralarda. Bir gün basına Taşanlar ve derin devletle ilgili bir beyanatta bulunuyor. Bu açıklamanın ardından Orhan Taşanlar’sa ertesi gün kendisini eski garajda bulunan Valilik binasına getirterek tehdit ediyor. Bu görüşmenin ardından çıkışta, içeride bulunan Bursa Emniyet Müdür Yardımcılarından Naci Bey’e, “İçeride konuşulanları duydun, mahkemede şahitlik eder misin” diye soruyor Tankut Sözeri? Tankut abim asla yalan söylemezdi. Aldığı yanıtı söylememe bile gerek yok! Sağcısı da sevmez Orhan Taşanlar’ı, solcusu da dincisi de. Polis tarafından gözaltındayken dövülerek öldürülen Metin Göktepe cinayeti sonrasında “Duvardan düşerek öldü” açıklamasını yapan İstanbul Emniyet Müdürüdür Taşanlar, minnacık ortaokul talebesi Dilek Gürgen ayağını kaybettiği sırada da Bursa Valisi olduğu gibi. Saymakla tükenmez Taşanlar’ın mesleki vukuatları. Ankara Emniyet Müdürlüğü döneminde de Kızılay’da eylem yapan memurlara “Erkekseniz gelin ulan” diye seslenerek, içlerinden birini tokatlamıştı mesela. Memurlar da sevmez Taşanlar’ı. Bir basketbol maçında gazeteci de dövmüştü. Gazeteciler de sevmez. Hatta daha ötesi, derin devlet de sevmez, MİT de sevmez, Jandarma teşkilatı da sevmez; böyle enteresan bir kişiliktir kendisi. Bir dönem daha çok JİTEM tarafından kullanılan Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım’ı Ulus’taki bir pavyondan alarak Emniyet’te çok kötü eskiten Emniyet Müdürü Orhan Taşanlar, daha sonra onu Jandarma yerine MİT’e teslim etmek isteyince, “çamurun kendi teşkilatı üzerine sıçratılmak istendiğini” düşünen dönemin Daire Başkanı Mehmet Eymür, “Gidin nereden aldıysanız oraya bırakın, sahibi tırım tırım arıyordur” yanıtını vermişti Taşanlar’a!.. Orhan Taşanlar Bursa Valisi… Bursa’nın en eski sondajcılarından Necip İz’i çağırarak, “Burayı deler misin” diyor? “Deler misin” dediği yer kentin kaplıca bölgesi Çekirge’deki bir arazi. Necip İz bir deliyor, pir deliyor! Yer yüzüne adeta bir nehir gibi fışkıran şifalı sıcak sular aylarca dindirilemiyor ve bu yüzden de binlerce yıldır akan Bursa’daki tüm hamam ve kaplıcaların suları kesiliyor! Kent turizmi için kabus gibi bir şey bu durum. Ardından davalar açılıyor. Daha sonra hiç kimseye sormadan ruhsatsız olarak sıcak su çıkardığı o araziye devasa bir tesis kurarak, Emniyet teşkilatına polis eğitim ve rehabilitasyon merkezi kazandırıyor Taşanlar. Hatırlarsınız belki, başrollerini Bruce Willis, Liv Tyler ve Ben Affleck’in paylaştıkları Armageddon isimli bir film vardı 1998 yapımı? Bir astronot ekibi dünyaya çarpmak üzere gelen bir meteorda delik açarak patlatmayı hedefliyordu. Ertesi günkü yazımın içine gömmek üzere grafik servisine sadece kahramanlarının kafalarının değiştirildiği “Armageddon” benzeri bir film afişi yaptırmıştım üzerinde zamanın Bursa Emniyet Müdürü Kemal Bayrak, Büyükşehir Belediye Başkanı Erdoğan Bilenser ve Vali Orhan Taşanlar’ın  kelleleri bulunan! Olay Gazetesi’nde yine zamanın yayın müdürü Engin Özpınar “Deli misin, başımızı derde mi sokacaksın” diyerek yayınlatmamıştı! Belli ki Engin Özpınar da tırsıyor ama gerçekte hiç sevmiyordu Orhan Taşanlar’ı!.. Dinciler, Bursa’nın Yıldırım İlçesi’nde kendi adını taşıyan ortaokulun ismini gide gele değiştirdiler; dedim ya dinciler de hiç sevmiyordu Taşanlar’ı hatta nefret ediyorlardı ondan. Fakat… Torunu Orhan Bartu Taşanlar çok seviyordu kendisini. Karşıdan gördüğü vakit “dedeciğim” diyerek üstüne atlıyor, boynundan, yanaklarından dakikalarca sarılıp öpüyordu. Kendisinin de kazanında eriyip yok olduğu bu acımasız dünyadan biraz olsun uzaklaşıp sığındığı tek limandı Bartu onun için. Bartu’yu bir an önce görüp, onunla daha çok vakit geçirebilmek için her şeyi bırakıp eve koşturduğu çok olmuştu. Hep sert bir baba olmuştu Taşanlar. Oğluyla yakalayamadığı yakınlığı torununda bulmuş, evlat sevgisini yeniden keşfediyordu adeta. Dünyada kendisini en çok seven tek insan, birlikte saatlerce koklaşıp güreştikleri torunu Bartu’ydu sadece. Ve kader hiç beklenmedik bir anda aldı Orhan Bartu’sunu elinden. Aynen ötekiler gibi şimdi de kendi kıyametini yaşıyordu Taşanlar. Göz yaşları Fadime Göktepe’nin göz yaşlarına karıştı. Conk Bayırı’nda yatan Anzak askeriyle, Mehmetcik kadar yakınlardı, koyun koyunaydılar artık birbirleriyle. Diğer tüm evlat acısını tadanlar gibi bir daha asla eskisi gibi olamayacaklardı onlar da… Cennet de bu dünyadaydı işte, cehennem de. Her ikisinin de bir kez daha başı sağolsun.

Diğer Haberler