İnsanlar eskiden “postacı” görevi yapan ulaklardan haber alırlardı.
Kat ettikleri uzun mesafeler boyunca at koşturup, gece olduğunda bir menzilde konaklayan ulaklar, uzaklarda neler olup bittiğine dair en iyi haber kaynağıydı bir vakitler.
Sadece onlar mı?
Gezginler, dervişler, âşıklar, destancılar akşamları köy konağında halkın ağzı açık dinlediği en kıymetli konukları arasındaydı.
Sonra, kahvehanelerdi bilgi alışverişinin yapıldığı, etrafta neler döndüğüne dair haberlerin paylaşıldığı en önemli merkezler.
İnsanların toplanma yeriydi.
Siz 4’ncü Murat gibi sabah akşam zil zurna sarhoş gezen bir padişahın içkiyi, tütünü, esrarı yasaklama nedeninin halk sağlığını düşünmesi ya da dini vecibeler olduğunu filan mı sanırsınız?
Ne alaka!
Bir araya gelmesinler, kafayı bulup isyan etmesinler korkusuyla olup bitti her şey.
Dünyanın en tehlikeli şeyi ne top, ne tüfek ne de bombaydı çünkü!
Bilgiydi, bilgi!
Yalan ya da doğru, halk arasında dolaştırılan ufacık bir bilgi kırıntısı bile kitleleri harekete geçirip de katliamlar yapılması için yeterdi, sadece zamanlaması doğru olsun!
İşte size Osmanlı’daki isyanlar, kazan kaldırmalar, saray önünde kelle istemeler, işte size 6-7 Eylül olayları, işte Kahramanmaraş, işte Sivas ve Gezi Parkı olayları.
Bilgi edinme ve haberleşme ihtiyacı günümüz insanı için artık ekmek kadar, su kadar elzem.
Ve bırakın engellemeyi, “bu ihtiyacın birileri tarafından engelleneceği” bilgisi bile kitlelerin yeniden sokağa dökülmeleri için yeterli bir neden.
Öyle günümüz Türkiyesi’nde Facebook’u, Twitter’i filan kapatmak ne ister sizce?
Bir fıkrayla devam edelim:
Bursa Setbaşı Vergi Dairesi’ne yeni bir müdür atanmış, adı Mahmut Kırç.
Fakat adam soyadına takıntılı, tüm memurları bir bir çağırıyor “Bakın diyor benim adım Mahmut, soyadım Kırç. Arada “r” harfi var, bu çok önemli.”
Gelen memurlar “tamam efendim diyorlar, adınız Mahmut, soyadınız Kırç.”
-Neymiş efendim, tekrar edelim?
“Kırç’mış efendim, Mahmut Kırç.”
Derken çaycı giriyor odaya.
Müdür, “senin ismin ne evladım” diye soruyor?
“Şehmuuzz” diyor, Diyarbakırlı çaycı.
-Peki benim adımı öğrendin mi yavrum?
“Ögrendim müdür beg” yanıtını veriyor Şehmuz.
-Peki söyle bakalım?
“Mahmut müdür bey.”
Adım tamam da soyadım ne evladım?
“Söyleyemem kızarsınız müdür beg!..”
-Söyle evladım kızmayacağım?
“Yoh vallahi kızarsınız!..”
-Sana söz kızmayacağım, adım Mahmut, söyle bakalım soyadım neymiş?
“Söylüyorum bak?”
-Söyle evladım?
“Adınız Mahmut…”
-Evet soyadım?
“Gört!..”
.............
Evet ne istermiş, Facebook’u, Twitter’ı kapatıp, insanların bilgi edinme haklarının önüne geçmek?
Hiçbir şey istemese “gört” ister, “gört”!..