“Kalite” asla tesadüfen oluşmaz.
Uzun yıllar alınan eğitim ve insanın öz benliğinden harcanan çabalardan oluşan bir kap yemeğe, kişinin yaratıcılık gücünün katılmasıyla ortaya çıkar…
Ödenen bedel, harcanan zaman, deneyim ve sabrın bir yansımasıdır kalite…
Merhum Vehbi Koç bunu, “Ucuza insan çalıştıracak kadar zengin değilim” felsefesiyle yaşama geçirmiş, alanında en iyi insanları ne istiyorlarsa vererek müesseselerinin başına getirmiştir.
Bu gün Koç Grubu’nun tarzıyla, kurumsal yapısı ve ulaştığı üst düzey teknolojiyle bir dünya markası olmadığını kim iddia edebilir?
“Kalite kavramını” yaşama geçirip, daha da önemlisi süreğen kılan bir belediye yapılanması var kentimizde:
“Nilüfer Belediyesi”
Meslektaşımız Hülya Güven’in koordinatörlüğünde, yine bizim meslekten Dilhun Gökçe Gültekin’in yönetiminde nadide ürün ve projeler üreten “Basın ve Halkla İlişkiler” birimi, harika çalışmalar yapmayı sürdürüyor orada.
Hülya ve Dilhun zaten kişilikleri itibarıyla “kaliteli” kızlar…
Hele hele bir de bu durum belediye hizmetlerinin tanıtılması noktasında su yüzüne çıkınca daha da aydınlık bir tablo ortaya çıkıyor; aynen şu fotoğraf gibi mesela:
Adam zaten güzel adam, yakışıklı adam…
Yüzünde genç yaşına rağmen oluşmuş bilgelik ve erdemin bin bir tonu var…
Ve fotoğraf öyle bir yapılandırılmış ki, arka kısmın kontrastı düşürülerek, Nilüfer Belediye Başkanı Turgay Erdem çıkarılmış ön plana…
Verilen mesajsa gayet açık:
“2022 İklim Yılı”
“2021’i ulaşılabilir organik, sağlıklı gıda” konseptiyle açan Nilüfer, bu yıl da “iklim değişikliğini” gündeme taşıyor…
Aslında bu etkinliğe sembol olacak artık çıkınının kılları ağarmış birine de “kutup ayısı” kıyafeti giydirmeleri gerek bence, zaten onun kim olduğunu herkesler biliyor!..
Şimdi abi…
Fotoğraflar arasında süzülerek dolaşıyoruz…
Önümüzdeki dönemde malum, meslek odalarının seçimleri var…
Kendilerine “Meslekte Dayanışma Grubu” diyen serbest muhasebeci ve mali müşavir bir grup, sanki bayramlıklarını giymiş, el öpmeye hazırlanan çocuklar gibi stüdyoya girip fotoğraf çektirmiş…
Efendim, “Türklüklerini” vurgulamak için de at tarağına konmuş kelebek misali “turkuvaz” renkli birer de fular bağlamışlar boyunlarına!..
Yaratıcılıktan uzak bir mizansen!..
Valla bizim köyün yörük kızı Cennet Cankılıç bile ki, yemin ediyorum sizden daha iyi piar yapar!..
Zira verdiği son fotoğrafında mehter takımının en önünde iki ileri bir geri, Viyana kapılarına tekrar dayanacak gibi duruyor!
Mali müşavirlerinse az sonra üçerli beşerli gruplara ayrılarak sanki “doktorculuk” oynayacaklarmış gibi bir halleri var!..
Kılıç Kalkan Derneği’nden kostüm isteselerdi daha çok ilgi çekerlerdi!..
Ya da ne bileyim, mehter takımının çaldığı “Hucum Marşı” eliğinde vergi dairelerinin etrafında koşarak birkaç tur atabilirlerdi mesela, “Urun yiğitlerim, urun aslanlarım” diye bağrışarak!..
Işık da tersten gelmiş bu arada!..
Turgay Erdem’in fotosuyla akraba bile değil bunların çektirdikleri!..
Homo Erectus kadar uzak Homo Sapiens’e!..
Hasan Uçar hemen tamamı aklı başında insanlardan oluşan muhasebeci ve mali müşavirlerin kahir ekseriyetinin oyuyla önümüzdeki dönem başkanlık ipini göğüsleyecek…
Önseçimlerde şansı bir türlü gülmeyen, ötesi ben size daha açık söyleyeyim:
Politika bilmeyen, dürüst, dümdüz bir adam olan ve camiada çok sevilip sayılan Raşit Gürbüz’ün de açık desteğini alarak yola çıkan Hasan Uçar’ın projelerini şimdilik yazmıyor, günün beşinci fotoğrafına geçiyorum:
Oturanlardan sağdan birinci kişi boynundaki peştamalı Eski Kaplıcadan kirli donları için getirdiği naylon poşetine yanlışlıkla koymadıysa eğer, o desende bir kaşkola duyduğu hasret salgın nedeniyle 2 yıldır hamama gidemediğindendir büyük ihtimalle.
Bu nedenle her hamam da onu almaz zaten.
Önce bir Keramet Ilıcasına gidip paklanarak, “ön yıkanma” yapmalı!
Bu karakterlerin kendilerine koyduğu isim “Demokrasi ve Uzlaşı Grubu” da olsa, şimdiye kadar aralarında ne demokrasiyi işlettikleri ne de uzlaştıkları hiç görülmemiştir.
Demokrat Sami’den sonra kentin en önemli “fikir özgürlüğü” savunucularından, Sınav Okullarının sahibi Gıyasettin Bey’in değişmez ev sahipliğinde zaman zaman bir araya gelerek semirir hepsi!..
Yemekten sonra da “gurk” diye geğirir, “pırt” diye yellenirler!..
Mesela oturanlardan sağdan üçüncü olan Yüksel Baysal isimli köşe istidacısının hayatında bir kere bile bu gruba demokratik teamüller gereği yemek ısmarladığı görülmüş, işitilmiş şey değildir…
“Rabbena hep bana” felsefesiyle “lüp lüp” götürmüştür sürekli Gıyasettin Bingöl’ün masaya döşediklerini!..
Yağan karı çok sever Yüksel Baysal, üstünde tepinip hoplamak ister daima…
Efendim, ayaktakilerden ellerini birbirine kavuşturmuş gözlüklü soldan ikinci kişi İbrahim Erdoğan, Yüksel Baysal’la birlikte hiç hak etmedikleri ve yasal yoldan edinmeleri mümkün olmadığı halde, “gri pasaportla” yurt dışı çıkış harcı ödememek için turist kıvamında yolcu kaçırırken yakalanmışlar, sonunda bu demokrat insanları Bursa Valiliği enselemiştir!..
Çok acayip demokrattır bunlar…
Aralarında iyi insanlar da var lakin, bir tanesi tüm çuvalı bozar!..
“Eski kaşar” ablanın balkonu gibi bunların da içini doldurdukları konular hiç bitmez.
Gelenleri mevzu mankeni olarak kullanırlar!
Bu arada, oturanlardan sağdan birinci sıradaki Dişçi Tahsin Bulut göründüğü kadarıyla içinde termos olan bir poşeti elinde tutuyor…
Belli ki evden, “Dikkat et orana burana, dışarıda çay içersen eğer bulaşıverir sana Corona” denilerek sıkı sıkı tembihlenmiş!..
Abi, herkes bi alem memlekette…
Bunların arasından Gıyasettin Bey hariç bir tane “demokrat” çıksın, sağ arka azı dişimi kıracağım; bu da böyle biline…