Yazarlar

Gaya’yı otobüsten indirmek

post-img
Bir zamanlar bu ülkede Erkal Zenger diye bir adam yaşardı. Enteresan ve renkli bir tipti. Turgut Özal’ın kurduğu ANAP’ın seçim kazanmasında çok önemli etkisi olanların başında gelirdi kendi deyimiyle, Siyaset Cambazhanesinin Cazgırı Erkal Zenger. Meslektaşları hala metalik ses veren teknoloji eskisi sistemler kullanırken, Turgut Özal’ın seçim konuşmalarını yapması için Zenger tarafından özel olarak tasarlanıp hazırlanan “Ana” isimli otobüs 1980 sonrasında kendi alanında bir çığır açmıştı adeta. Örneğin Fomara Meydanı’nda Turgut Özal henüz gelmeden önce çalınan  Sezen Aksu’nun “Hadi bakalım kolay gelsin” isimi parçasını dinlerken, otobüsün hoporlörlerinden koskoca alana yayılan bas seslerin göğüs kafesinize yaptığı ağır baskıyı hisseder, içinizden havalara zıplamak gelirdi. Bu o yıllarda müthiş bir şeydi. Seçim kampanyasında kullanılacak şarkı ve türkülere kadar belirleyici olurdu Erkal Zenger. Bir de lider henüz sahneye çıkmadan önce yaptığı konuşmalarıyla meydana toplanmış ahaliyi iyice coşturur, -Deniz Baykal’ın, yıllar sonra Ricky Martin’e özenip de  kurultayda konfeti ve hareketli müzikler eşliğinde sahneye çıkması örneğinde olduğu gibi lider-, Zenger sayesinde halkın yoğun tezahuratı altında karşılaşmaya böylece  1-0 önde başlardı. Ne günlerdi o günler. Bu satırları yazarken seçim meydanlarını  ne kadar özlediğimizi farkettik. O zamanın liderleri birbirleriyle atışır, küsüşür ama seviyeyi asla düşürmezlerdi. Birbirlerine bazen en fazla “Hökümatın başı” diye hitap ederler, diğerinin yıllar önce attığı ancak, hala o noktada duran bir fabrikanın temeli Ankara’ya,  Meclis’e yüklenip getirildiğinde bıyık altından kıs kıs gülerler ama birbirlerine asla “Sen kimsin yahu sen kimsin” diye seslenmezlerdi. Edep vardı, seviye vardı sizin anlayacağınız; gerçek devlet adamlığı vardı. Kasımpaşa değil, Mustafa Kemal Paşa anlayışı vardı. Sadece sinirlendiği zaman ne dediği bir türlü anlaşılamayan Demirel’in “Cumuluh cumuluh muah” lafı kalmış aklımda ama o da neyi iafede ettiği anlaşılamadığı için sayılmaz! Yukarıda sözünü ettiğim bu merhum Erkal Zenger, Özal’dan Demirel’e, Demirel’den Erbakan’a değin pek çok liderin seslendirme işleri ve seçim kampanyalarını yürüttü daha sonra. İşinde de gayet başarılı bir adamdı. Artık son yıllarında da Siyaset Cambazhanesi’nin Cazgırı isimli kitabında anınarını yazdı. Nedense son günlerde, yıllar yıllar önce okuduğum o kitapta yer alan bir anı ön belleğimin bir kenarına sızıp yerleşti! Defalarca eşe dosta hatta anneme varıncaya dek  pek çok insana anlattım, bol bol gülüştük ama nedense kesmedi; bir de sizlere anlatasım var bu gün. Belki sizin de hoşunuza gider kim bilir? Bu Erkal Zenger o sırada Süleyman Demirel’in seçim kampanyasını yürütmekle meşgul. Anadolu’nun taşlı topraklı yollarında tozu dumana katıp ilerlerken otobüsün önü sık sık köylüler tarafından kesiliyor ve bir yandan  komşu şehirde düzenlenecek mitinge yetişmeye çalışan Demirel mecburen araçtan inerek, halkın sevgi gösterilerine karşılık vermeye çalışıyor. “Otobüse” diyor Erkal Zenger, “durduğumuz  bir yerden takım elbiseli gıravatlı adının Kaya olduğunu sonradan öğreneceğimiz 30-35 yaşlarında bir herif bindi. Kaya her şeye karışıyor. Bu Kaya, Süleyman bey ne zaman aşağıya inip seçmenle fotoğraf çektirmeye kalksa hemen dibinde bitiyor ve aşağıdan, yandan, yukarıdan bir şekilde her seferinde kendisini göstermeyi başarıyor! Oğlana gıcık kapıyorum ama kimin nesi olduğunu bilemediğim  için de yaş tahtaya basmamak için bir şey diyemiyorum! Onun bu fotoğraf karelerine girme konusundaki aşırı gayreti biz profesyonellerde büyük sıkıntı yaratıyor ama mecburen  “Fesubhanallah” deyip susuyoruz!..” …………………………………… Demirel’in konvoyu hızla ilerlerken yol kalabalık bir grup tarafından bir kez daha kesilir sevgili okurlar. Fakat bu kez yolu tıkayıp doldurmuş köylülerin tam ortasında sağ elinde  bıçağı, sol eliyle yere yatırdığı dananın başını okşamakta olan bir kasap vardır. Süleyman Demirel otobüsten inip yanına vardığında “Ya Allah, bismillah deyip” bıçağı hayvanın boynuna çalmaya kilitlenmiş kasabın gözleri direkt olarak Demirel’e fokuslanmış durumdadır ve başka da  bir şey görmemektedir. Kaya bu kez de yine Demirel’den önce otobüsten fırlayarak liderin az sonra tam o noktaya geleceğini kestirdiği  kasabın hemen sol tarafına  yerleşip çömelir. Fakat gelin görün ki kalabalık ve itiş kakış nedeniyle, sürekli tekbir getirmekte olan kasabın sol eli dananın  başından kaymış ve artık  Kaya’nın siyah kıvırcık saçlı başını okşamaktadır!.. Kaya’nın çevreye verdiği rahatsızlığın epeydir  farkında olan ve az sonra kasaptan kaynaklanabilecek olası bir facia öncesi durumu sezen Demirel, kasaba doğru ilerleyişini aniden durdurarak  hem o anki noktayı, hem de Kayayı özetleyen o muhteşem esprisini patlatıverir: “Gassep” der Demirel, “Danayla, bizim Gaya’yı garıştırdı”!.. ……………………………….. Binaenaleyh, Demirel’in Gaya’sı gassebin elinden zor kurtarılmış, devamında da kendisine “hadi yavrum sen artık evine git” denilerek otobüsten indirilmişse de ne yazık ki… Merhum Erbakan’ın Gayası otobüste kalmayı başararak sadece Türkiye’yi değil, bu günlerde Suriye’yi de birbirine karıştırmış durumda. Şu Allah’ın takdirine bakın siz hele… Zübükzade Gaya Efendi kendisini kasabın önüne atıp da otobüsten kovulmasaydı eğer  devamında o günlerde belki de mebus ya da bakan olacak… Erbakan’ın Gayası da hasbelkader belediye başkanlığına aday gösterilmeseydi, şu günlerde muhtemelen hala Eminönü’ndeki  o büfeyi işletiyor, akbil dolduruyor olacaktı! Ya da belki de yaşamında iddialı olduğu yegane konu olan ancak hiçbir zaman bir üste çıkamadığı futbol alanında,  3’ncü lig takımlarından birini çalıştırıyor olurdu kim bilir?!. İnsan yaşamında o an şans gibi görünen olaylar daha sonra şanssızlık haline dönüşebilir. O yüzden insana bahtı güzel olsun” denir. Şu sıralar Gaya’nın adı “usta”ya çıkmış! Neyin ustası, neyin kalfasıdır anlayan beri gele? Göreve geldiğinden bu yana vergileri mi düşürdü, hayatı mı ucuzlattı, borcumuz mu azaldı? Neyi iyi yönetiyor? Libya’da patladı, Mısır’da patladı, Irak’ta, Suriye’de patladı. Hatta burnumuzun dibindei Akdeniz’de petrol arayan Yunanistan’a önce carladı, sonra orada da patladı! Boş beleş efelik yaparak hala milleti kandırmaya çalışıyor. Ne ustası, neyin ustasıdır bu? Hakkında eleştiri yayınlayan gazetenin sahibine müfettiş, maliyeci yollayan o… Gazetecileri işten attıran o… İşçiye, çiftçiye söven o… Hoşuna gitmeyen şeyer söyleyen küçük çocukların bile kollarını sıkıp geçen o… İsrail başbakanına canlı yayında  “siz öldürmeyi iyi bilirsiniz” deyip de ardından “benim tepkim moderatöreydi” diye kıvıran yine o! Merhum Erbakan iyi adamdı, kendince bir yol tutturup kapitalizmle, siyonizmle mücadele etti bir ömür boyu. Gömlek değiştirenler için “Bunlar üzüm idiler, şimdi şarap oldular” demişti rahmetli. Erbakan’ın Gayası, ustasının yanında hala bir çırak olamaz çırak! Hadi, getirsin bakalım ”havuz sistemini” yeniden? O havuz sistemi ki, bu toprakların son yüz yılda gördüğü en “milliyetçi” adımdır ve milletin parasını eskiden olduğu gibi tefecilere yedirmek yerine yine milletin kendisine döndürme girişimidir. Kendine “milliyetçiyim, yurt severim” diyen püskevetler o havuz sistemini rüyalarında dahi görmemişlerdir! Adını bile ağzına alabildi mi geldiği günden beri! Ustaymış! Yap bakalım çalışana, emekliye ustaysan,  ustan gibi yüzde 50 zam? Benzine, mazota, rakıya, sigaraya yapacağına vatandaşın maaşına yapsana? Yanıbaşında 1 buçuk milyon müslüman katledilip, kadınlar Amerikan askerleri tarafından tecavüze uğrarken gıkını çıkarmayan, dahası “kahraman Amerikan askerlerinin evlerine salimen dönebilmeleri için duacı olan” Gaya, bu Gaya değil miydi? Kadir bile inanmaz artık bunun “Müslüman Mısır halkı” edebiyatına! Dünya üzerinde gavurlara seslenip de “yetmez ama evet” diyerek, müslüman bir ülkenin bombalanmasını talep eden başka bir müslüman başbakan var mıdır sizce? Peki ya kendisi hakkında kitap yazanlarla,  yurtsever komutanların tamamını zindanlara tıkan bir usta örneği? Anayasal hakkını kullanarak kendisini protesto eden halkı düşman görüp acımaksızın müdahale eden bir kafanın hangi ustalığından söz ediyorsunuz siz? O beğenmediğimiz Süleyman Demirel bile “Yollar yürümekle aşınmaz” deyip, tarihe demokrasi notu düşmüştü geçmişte. Bu Gaya, hasbel kader geçtiği Erbakan’ın otobüsünün şoför koltuğunda içerideki herkesi derin bir uçuruma doğru süratle sürüklemektedir. Bu gidiş iyi bir gidiş değildir! Durumu en başta yakın destekçileri görmeli ve Gaya’yı otobüsten indirmenin yolları behemehal  bulunmalıdır.

Diğer Haberler