“Senin adın kim” diyor kırmızı yanaklı küçük kız çocuğuna belgeseli çeken öğrencilerden biri; “Nomkun” diye yanıtlıyor kayıp Türklerin çekik gözlü o güzel yavrusu.
Youtube’a, “Kayıp Türkler-Ren Geyiği Belgeseli” yazın hemen karşınıza çıkıyor, yaklaşık 22 dakikalık bir kurgu, çok ilginç bir yapım, ısrarla öneririm izlemenizi.
Geyiklerle birlikte yaşıyorlar, geyiklere biniyorlar, onların etini yiyip, sütünü satarak geçiniyorlar.
Kestel’in Baba Sultan Köyü’nde yatan ve aynen Şeyh Edebali gibi mesela, Osmanlı’ya manevi önderlik eden pirlerden “Geyikli Baba” geliyor aklıma onu izlerken.
Alperen dervişlerden biri Geyikli Baba, hem fütuhat yapıyor, hem de çevresine topladığı müritleriyle birlikte Türk İslam Tasavvufuna katkı.
Selçuklunun tarih sahnesinden yavaş yavaş çekilmeye başlaması üzerine Sultan 3’ncü Alâeddîn Ferâmerz'in ferman, tuğ ve davul göndererek açıkça bağımsızlığını tanıyıp, uç beyliği verdiği Osmanlı bölgesine yerleşmeye karar veriyor Geyikli Baba.
Hoy’dan, yani Azerbaycan taraflarından müritleriyle birlikte gelen bir Bâbâî-Vefâî tarikatı şeyhidir kendisi aslında.
Orhangazi döneminde üzerlerine bindikleri geyikleriyle Bursa’ya varıp, Keşiş Dağı’nın yani, Uludağ’ın eteklerine yerleşiveriyorlar.
Geyikli Baba’yla ilgili tüm bilgiler yarısı yırtık bir arşiv belgesine, Aşık Paşa Zadeyle, Oruç Beyin naklettikleri rivayetlere dayanır.
Çağdaşı Yunus Emre şöyle der onun için:
"Geyiklü'nüñ ol Hasân söz eyitmiş kendüden
Kudret dilidür söyler, kendünüñ söz nesidür?"
Bu beyitten Geyikli Baba’nın asıl adının “Hasan” olduğunu anlıyoruz.
Kızıl Kiliseyi müritleriyle birlikte dışarıdan hiçbir yardım almadan fethedince, Bursa’yı ele geçirmiş olan Orhan Gazi’nin dikkatini çeker Geyikli Baba ve haber göndererek yanına çağırır.
Baba Erenler bu daveti kabul etmediği gibi üstüne bir de "Sakın Orhân dahi gelmesün" diye haber gönderir!
Bunu işiten Orhan Gazi, "N'îçün gelmez ve beni n'îçün komaz anda varmağa" deyince Baba’nın yanıtı şöyle olur:
"Dervîşler göz ehli olurlar, vakıt gözedürler. Dahı vaktında varurlar kim, du'âları makbûl olına!"
Yani padişaha, “zamanı geldiği vakit ben kendim gelirim” yanıtını verir Geyikli Baba.
Ve bir gün hiç kimseye haber vermeksizin bindiği geyiğiyle elinde sürükleyerek getirdiği bir kavak (çınar) dalını Orhangazi’nin kaldığı konutun önündeki avluya diker.
Bu günlerde birileri “Bey Sarayı” gibi komik isimlerle Orduevinin oralarda kazılar filan yapmaya çalışıyorlar ya?..
Devlet Hastanesine dek uzayan o bölge Bitinya sarayıdır, Osmanlı padişahları da hiçbir zaman orada oturmamışlardır.
Bursa ele geçtiğinde de büyük kısmı harabe halindedir.
Orhangazi’nin kentte kaldığı bölge, Baba Sultanın çınar diktiği Kavaklı Cami’nin arka tarafıdır aslında.
Durumu Orhan Gazi’ye haber verirler; o henüz daha sormaya fırsat bulamadan "Teberrükümüzdür! Bu oldukca, dervîşlerüñ du'âsı saña ve neslüñe makbûldür!" deyip niyazda bulunur ve ardından da oradan çekip gitmeye meyleder.
Geyikli Baba’nın bu halinden çok etkilenen Sultan Orhan elinden tutarak, "Dervîş, bu İnegöl nevâhîsiyle senüñ olsun" der, fakat Baba, "Mülk, mal Hakk'uñdur, ehline virür, biz anuñ ehli degülüz!" yanıtını vererek bu teklifi de reddeder.
Orhan, "Ehli kimdür?" deyince de:
"Hakk Te'âlâ dünya mülkini sizüñ gibi hânlara ısmarladı, malı dahı mu'âmele ehline ısmarladı kim, kulları biri-biriyle mesâlihin (işlerini) görsünler diyu. Bizlere gün yeñi, nasîb olan rızk dahı yeñi!.." cevabını verir!
Fakat Orhan Gazi teklifinde ısrar edip, "Dervîş! N'ola benüm de sözümi kabûl itseñ?" deyince, bu ricasını kırmayarak, "Şu karşuda turan depecükden berü yircügez dervîşlerüñ havlısı (avlusu) olsun!" der.
"Hüdâvendigâr Livâsı Tahrîr Defterleri"nde "Karye'-i Geyiklü Baba" ve "Bâbâyiler karyesi" adı altında anılan Baba Sultan Köyünün, on beşinci yüzyıl sonlarına ait bir “tahrîr kaydı” şöyledir:
“Karye'-i Bâbâyiler ki, vakfdur, Orhân Beg'den Baba'ya.
Şimdi Sakar-oğlı Muhammed tasarruf ider.
Hâne: 34.
Bir hâs degürmen var, yılda biş müdd buğday hâsıl olur.
Bir hammâm var, Temürtaş-oğlı Umûr Beg vakf itmiş, yevmî üç akça, yılda: 1080.
Ve Burûsa şehrinde iki vakf dükkânı var, hâsıl: 420.
Ve mezkûr Bâbâyiler yirinde bağçalar mukâta'asından yılda: 400.
Ve bir hâs bağça var, yılda: 100.
Ve bir erlük kestânesi var ve koz var: 100."
Baba erenlerin gelip o çınarı Bursa’ya diktikten sonra İbrahim Suresinin 24’ncü ayetini okuduğu da rivayet edilir.
Ayetin mealindeki “Kökü sabit, dalları ise göklerdedir” anlamındaki sözler Osmanlı Devleti’nin aynen bu ağaç gibi kök salacağına, dallarınınsa çok uzaklara ulaşarak bir cihan imparatorluğuna dönüşeceğine yorulur.
Orhangazi’nin, ölümünden sonra Geyikli Baba için yaptırdığı türbe ve külliye bu gün hala dimdik ayakta.
Yine Baba’nın diktiği rivayet edilen 720 yaşındaki bir diğer çınarsa tüm ihtişamıyla yaşamayı sürdürüyor.
Ancak gelin görün ki Bursa’da, Kavaklı Cami’nin önündeki aynı yaşta olan diğer ağaç yıllar yılı yapılan her türlü restorasyon çalışmasına rağmen aynen Osmanlı Devleti gibi günden güne eriyip çürüdü gitti sevgili okurlar!
Geçenlerde sohbet ederken Bursa Cumhuriyet Başsavcı Vekili Ali Usta sordu:
“Baba Sultan’ın köye diktiği çınar dimdik ayaktayken, Bursa’daki neden çürüdü biliyor musun?..”
-Ne bileyim Ali abi, eski Kale İçi de Uludağ’dan akan kaynakların suladığı bir bölge aslında?
Devam etti Ali Usta:
“Peki o zaman Baba Sultan Köyü’ne git, sırtını camiye ver, oradaki çınara bak, ne yazıyor beni arayıp söyle?..”
İşte böyle enteresan biridir Ali Usta, engin kültürü ve hoş sohbetiyle sizi sürekli zenginleştirir.
De…
Kızın biri adama demiş, “sevgilim gözlerime bak, ne görüyorsun söyle”?
Bakmış adam ve yanıt vermiş:
“Çapaak!..”
Ne göreceğim, ben de merak ettim doğrusu?
İşte onun için de kalkıp önceki gün köye gittim.
Aslında böyle şeylere pek inanmam, alırlar bir karpuz çekirdeğinin ya da bir ağaç kesitinin fotoğrafını “şak” diye duvara asarlar.
Milyar tane karpuz çekirdeğinden birinde tesadüfen üstelik de Latin harfleriyle kedim “Şermin’in” ismi bile çıkabilir, son derece doğaldır aslında!
Fakat, Geyikli Baba’nın türbesinden bakıldığı zaman insanı hayrete düşürecek biçimde ağacın dalları Arap harfleriyle “ALLAH” okunuyordu, inanılır gibi değil!
Ali Usta gidip orada bu durumu bizzat kendisi görmüş!
Telefonda, “şimdi de Kavaklı Cami’ne git bakalım” dedi, “orada ne göreceksin” dedi bana?
Eski Kaleiçi’ne Saltanat Kapıdan girdiğiniz vakit önünüzde uzayan yol Orta Pazar Caddesidir.
Hemen sola, ilk araya girerseniz de Kavaklı Caddesine dönmüş olursunuz.
İşte orada dünyada küçücük bir nokta, Kavaklı Cami ve önünde de Geyikli Baba tarafından dikilen, dalları bir vakitler neredeyse cihanı sarmış ulu bir çınar vardır.
Ağacın yaşlı, iri gövdesinin artık iyice küçülüp kuruduğunu göreceksiniz.
Ve mucizevi bir şekilde dikkat edin, yerden değil, o ulu ağacın yanından, yani gövdesinin üzerinden yepyeni bir fidan çıktığını ve artık büyümeye başladığını da!
Acaba şimdi bunu neye yormak gerek?
Ama “hayırdır inşallah” diyelim, “hayır olsun, yurdumuzun karanlık gecelerine bundan böyle aydınlık dolsun.”