“Bursa’da Bu Gün” İnternet sitesinin genel yayın bi şeysi genç kardeşim Yaman Kaya’ya tüm arkadaşları benim Rusça’dan, Türkçeye uyarlayarak kendisine isim olarak yapıştırdığım, “Yaman Divandelen” diye hitap ediyorlarmış nicedir!
Bunun Rusça karşılığı “İvan Divandelen’dir” aslında.
Öyle bir atlıyor ki İvan, divana, İvan’ın şehvet ve dehşetinden dolayı divan deliniyor!
Meğerse bizim Yaman da kaleme aldığım “CHP’li Adaylarla Söyleşi” başlıklı yazıdan sadece 2 gün önce atlamış divana ve zavallı eşyanın kırılmadık, delinmedik bir yanı kalmamış sarsıntıdan dolayı:
https://www.yenibursa.com/chpli-adaylarla-soylesi-makale,153552.html
Ve işin garibi, bunu bilen de dünyada sadece 4 kişi varmış; biri kendisi, diğer ikisi çok samimi arkadaşları, dördüncüyü de söylemeye gerek yok zaten!
-Allah aşkına anlat abi, bunu senle kim paylaştı da benden “Yaman Divandelen” diye bahsettin?
-Hiç kimse söylemedi Yaman, biz artık bunca yılın ardından bu meslekte sanırım erip, “basın evliyası” mertebesine ulaşıyoruz! Malum oluyor bize herşey!
Kolay gelinmiyor bu düzeye çünkü.
Bıçaklanmak, darp edilmek, kurşun yemek, yıllar yılı bolca işten kovulmak gerek.
Mesela hemen aklıma geliverenlerden rahmetli Necati abi (Akgün) var…
Bir keresinde Tayyare Kültür Merkezi’nde muhalif görüşleri nedeniyle CHP’liler girişmişler Necati Akgün’e.
Sonra Setbaşı’nda bir grup üşüşmüş bunun başına, eşek sudan gelinceye kadar dövmüşler adamcağızı.
Ardından, yaptığı bir haber nedeniyle bıçaklanmış.
Ve Saruhan Ayber…
Merhum, işten çıkardığı bir personelin gazete binasına gelen babası tarafından kurşunlanıyor, yine Rahmetli Sedat Öztürk’ün müdahalesiyle üzerine doğru gelen iki merminin ardından mutlak bir ölümden kurtuluyordu.
Ancak, basın tarihine geçen en komik vakalardan biri, Bursalı 3 gazetecinin birden Fatih Terim’den dayak yemeleri olayıdır!
Levent Gencelli, Mustafa Tunçakın ve Bahri Atalay, sahanın kenarında Bursaspor-Galatasaray maçını izlemekteler.
Sahada da oynayan Fatih Terim var.
Maç sırasında bu grubun üyelerinden bazıları basıyorlar gamatayı Fatih’e hiç durmadan.
Ve oyun bitiyor.
Fatih Terim girişiyor mu bunların üçüne birden!
Dava mahkemede bitiyor sonuçta!
Ve son örnek de yazarınız…
Tam 17 adet dikiş izi var kafamda!
Tabii, hele hele son yıllarda politikada da acı ve talihsiz saldırı olayları yaşandı.
Yakın dönemin mağdurlarından biri o dönem ANAP Milletvekili Adayı, Yıldırım Belediye Eski Başkanı Cüneyt Karlık’tır mesela.
Seçim öncesi uğradığı silahlı saldırı sonucu yanlış hatırlamıyorsam bedeni 9 kurşun alan Karlık buna rağmen hayata tutunmayı başardı ve sonunda bu memlekete hizmetleri dokundu.
Ah Gedik, canım Mehmet Gedik; O’nu da bir silahlı suikast sonucu uğurladık ebediyete.
Gürsu Belediye Başkanı Cüneyt Yıldız da öyle gitti mesela.
Şimdi bir de, öldürme kastı olmadan bacağından vurulanlar var.
Nedir bunun anlamı alemde?
Ayağını denk al, ikincisi kafana gelir!
Bu kadar basit!
Kestel Belediye Eski Başkanı Yener Acar mesela ayağa doğru çalışılanlardan!
Hatta bir ara Nilüfer Belediye Eski Başkanı Mustafa Bozbey de böyle bir badire atlatmış, peşine takılan bir suikastçıdan son anda korumaları sayesinde kurtulmuştu geçmişte.
Bacağından vurulan en ünlü Bursalı politikacı Eski Bakan Faruk Çelik hiç kuşkusuz…
Bir insan, Faruk Çelik gibi birinin bacağına niye sıkar?
Buna, evinin alt katında butik işleten kızlar yapmayacağına göre, hangi butik mesele üzerinden kim cesaret eder?!.
Tetiği çeken ele değil, çektiren ele bakın siz!
Mesele henüz aydınlatılabilmiş değil hala.
Dün ölüm yıldönümüydü…
İnegöllü ünlü kabadayı Hüseyin Şimşek, O’nu öldürmek değil, yaralamak amacıyla bacağından vurmuştu.
Fakat rahmetli Hikmet Şahin’in şanssızlığı her hangi bir tabanca değil, merminin namludan çıkış hızı çok yüksek olan Glock marka silah kullanılmış olmasıydı.
Örneğin Baretta marka tabanca taşısaydı Hüseyin Şimşek, mermi çekirdeği bacağına isabet ettiğinde damar yana doğru esneyecek, sadece basit bir şekilde yara almış olacaktı Hikmet Şahin.
Oysa söz konusu olan Glock olunca ve tam da parçalanan atar damarın üzerine isabet edince çekirdek, kan kaybından vefat etti rahmetli.
Dahası, aslında bir meseleyi konuşmak için gidiyor oraya.
Merdivenleri çıkıp, odasına yönelince de telaşla masasının çekmecesini açmaya çalışan Hikmet Şahin’in oradan silah çıkarıp, kendisini vuracağını düşünerek ateş ediyor bacağına!
Oysa işin içinde Kent Meydanı Alışveriş Merkezi var, Celal Sönmez ve O’nun As Merkezi var, İnegöl’deki bazı siyasetçiler ve Gürcü mafyası var, Hikmet Şahin’in damadı var, FETÖ var; var da var!
Kaderin garip bir cilvesi işte…
Uzun yıllardan beri mahpus yatan Hüseyin Şimşek’le, ilahi iradenin bir tecellisi sonucu birkaç yıl önce mektuplaşarak tanıştık.
Bu insanın basit bir mafya ya da ortalıkta gezinen çakallardan değil de mert, yiğit bir kabadayı olduğunu anladığımda O’na karşı olan ilgi ve sevgim daha da derinleşti.
Şu an elimde Bursa’da gerçekleşen bazı olayların anlatıldığı, pek çok kişiyi yerinden hoplatacak, Hüseyin Şimşek’ten gelen bazı mektuplar var.
…………………
Şimdi sizinle de paylaşacağım kısım daha önce bulunduğu Kocaeli-Kandıra F2 Cezaevi’nden göndermiş olduğu yazışma, işin “selam sabah” bölümü ancak, devamında şu an yattığı Elazığ 2 Nolu Yüksek Güvenlikli Ceza Evi’nden yolladığı bilgilerle ortalık epeyce sarsılacak!
Diğer taraftan Türkiye’deki ceza evlerinde yatan mahkumlar hakkında fikir ve kanaatleriniz olacak bu yazıları okuyunca.
“Acaba” diyeceksiniz, “bu insanları yıllarca daracık kapalı alanlarda tutmak yerine, topluma faydalı bir işte çalıştırsak, gökyüzünü görme, yeşil bir ağaca bakma haklarından bari mahrum etmesek” nasıl olur yeni dönemde?
Ve şimdi işte Hüseyin Şimşek’in ilk mektubu yani, “giriş” kısmı; arkasından “gelişme” ve “sonuç” bölümlerine de gireceğiz:
“Değerli dostum Mehmet Ali Yılmaz
Buradan en sıcak sevgi ve selamlar.
İnşallah iyisindir.
Ben de çok şükür iyiyim; sayılı olmayınca çok çabuk geçiyor günler.
İçeri girmeme sebep olan her neyse, haksız ve hukuksuz bir sebepse, insanlar bunu iç dünyalarında en ağır bir şekilde yaşıyorlar.
Bir de bu yüksek güvenlikli ceza evlerinde yalnız yatarak daha ağır bir şekilde yaşıyorlar.
İnsanların paraya ihtiyaçları ne kadar gerekliyse, onur ve haysiyet de o kadar gerekli.
Değerli dostum, sana uzun bir şekilde yazdım; ilk defa bu kadar uzun bir yazı kaleme aldım.
Aslında yazmayı sevmeyen biriyim.
Ancak beni rahatlattı.
Zihnimdeki geçmişin acı yaşanmışlıklarını yazıya dökmek iyi geldi.
Yazdıklarım ilk beş sene süresince mahkeme safhalarında yaşananlar.
Ondan sonra süratle bu psikolojiden çıkıp, normal yaşama geri döndüm yoksa, bu haksız ve hukuksuz uygulamaları düşünerek yaşanmaz.
Bunları yaşamam gerekiyormuş, hiçbir zaman isyan etmedim yaradana.
Her zaman daha güçlü olarak ayağa kalkmayı Allah’ın izniyle başardım.
BUNDAN SONRAKİ KISMI NAKLEDİLDİĞİ, ELAZIĞ YÜKSEK GÜVENLİKLİ 2 NUMARALI CEZA İNFAZ KURUMUNDAN GÖNDERİYOR HÜSEYİN ŞİMŞEK:
“Değerli dostum…
Yazım düzelmeye başladı yavaş yavaş.
Yandaki hücrede yatan arkadaşım Ahmet Yurter isimli dostum, yazdıklarımı temize çekti.
Sağolsun, bu arkadaşım Adanalı ve 150 sene ceza aldı; onun da size selamları var, bana her gün memleketinin yemeklerini ve salatalarını atıyor aradaki 10 metrelik duvardan.
Ben de ara sıra yapıp atıyorum ama çoğu zaman tellere takılıyor!
Avlu duvarlarının üstündeki dikenli teller adeta açık büfe gibi oldu kuşlara!
Bahsettiğim arkadaşım daha önce yaşadığı şehrin tanınmış bir ismi.
Onun yanındaki hücrede PKK’lı bir terörist var.
O da 3 polisimizin ölümü, 100 kişinin de yaralanmasından yatıyor.
Ne kadar “ben yapmadım” dese de PKK bizim de düşmanımız ancak, senelerce yan yana yatınca bayramda, seyranda merhabalaşıyoruz.
Daha sonraki hücrede kamuoyunun yakından tanıdığı Mersin’de üniversite öğrencisi Özgecan Aslan kızımızı tecavüz edip, yakarak öldüren ve parmak uçlarını kesen Suphi isimli şerefsizi Adana F Tipi Ceza Evi’nde silahla öldüren Gültekin Alan yatıyor.
Gültekin’e karşı mahkumların, yaptığı bu icraattan dolayı sevgileri var.
Ayrıca bayanlar sürekli mektup yazıyorlar dışarıdan bu arkadaşa, ağırlaştırılmış müebbet aldı yaptığı icraattan dolayı.
Bizim Bursa’nın dağ köylerinde giyilen, Türkiye’nin hiçbir yerinde bu kadar güzeli yapılamayan düğmeli siyah bir yelek hediye ettim maddi olarak bir şey tutmasa da, sadece Kayhan Semti civarında bulunuyor bu yelekler; ayrıca cezaevinde sevdiğim delikanlılara bu yeleklerden hediye ediyorum.
Takım elbiseden çok daha makbule geçiyor.
Ayrıca bir deyimi de var bu yeleklerin:
“Bir abam var atarım, nerde olsa yatarım!..”
Genelde bu ceza evinde terör, ağırlaştırılmış müebbet, başka cezaevlerinde zapt olunmayan mahkumlar yatıyor.
Bu yüzden idaresi son derece disiplinli; hiçbir mahkumun gelmek istemeyeceği bir cezaevi ancak, buna rağmen yönetenler A’dan, Z’ye dürüstler.
Burada eski dostlarım var, her hafta ziyaretime geliyorlar.
Tam 23 sene ceza yatınca her vilayette dostların oluyor ister istemez.
Annem ve ablam 23 senedir her açık ziyaretime geldi.
Ayrıca, cezaevi yeni yapıldığı için odalar konforlu.
Hepsinin kendine ait 5 artı 5 bahçeleri var.
İşte böyle dostum…
Sizler için dua eder, dualarınızı bekleriz.
Sevgi ve selamlar…
Hüseyin Şimşek”
(DEVAM EDECEK)