Uzun yıllardan beri her sene artık bir gelenek halini aldı Antalya’nın, Çıralı koyunda da birkaç gün geçirmek.
Türkiye’nin turizm başkentinin o uzun plajları arasında sürekli esen nadide bölgelerinden biridir Çıralı.
Hemen yan tarafındaki Olympos’a daha çok bitli turistler ve abaza yurdum insanı giderken, burayı tercih edenlerin yapıları çok farklıdır.
Sahilde güneşlenmek ve bir şeyler içip atıştırmak için “Çıralı Otel Restoran’ın” sahibi Dündar’ın (Erdem) dükkanını ve önünü tercih ederim sürekli.
Dündar aslen Burdurlu, uzun zaman boyunca yöneticiliğini yaptığı mekanı memlekette tarla satıp hava parasını ödeyerek sahiplendi bundan birkaç yıl önce.
Çok tatlı bir Ege şivesi var.
Kısa boylu, dombili bir Türk erkeği.
Bizim arazici Safa’dan (Gönen) arakladığım ki, kesin o da yüzde 100 indirimle satın almıştır mutlaka, yeni fötr şapkama el koydu Dündar.
Dönüşte geldi haberi, serpuşum kafasında dolaşıp duruyormuş oralarda.
Asyalı çekik gözlü bir hatunla evlendiydi bu Dündar.
Geçen yıl vermiş onun da hava parasını, boşamış garıyı!
“Olmuyo be abi” dedi, “yürümüyor artık bu evlilikler!..”
Hakikaten de 2000 yılından itibaren aynen domino taşları gibi hızla yıkılmaya başladı evlilik kurumu.
“Bunlar asla boşanmaz” dediğim çiftler bile savrulup gittiler dört bir yana.
Hala evlenmeye çalışanları da şu yaşlarda anlayamıyorum bir türlü!
Orta çağda evlilik tanrının bir emri olarak algılanır, yapılan iş dini bir törenle kutsanırdı.
Milyar kere milyar kere milyar kere milyar, kim bilir kaç milyar yıldızı, güneşi, kara delikleri, süper novaları, samanyollarını, galaksileri yoktan var eden yaratanın evrenin büyüklüğü karşısında toz hükmünde bile olmayan “Dünya” isimli gezegende yaşayan milyon çeşitlilikte canlı türlerinden sadece biri olan Homo Sapiens ailesine mensup, kendine “insan” diyen memelilerin arasından Helga’yla, Hans’ın akşam gerdeğe girecek olmaları ne kadar umurundaysa artık…
Tanrı çocuklarını kendi istediği gibi, emirlerine uygun olarak evlendirmesi için bir de din adamı görevlendirirdi nikah akdini bağıtlaması için.
Evlilik dışı ilişkiler hem ilahi, hem de ailevi otoriteye karşı utanmaz bir başkaldırı ve ölümcül girişimlerdi bir vakitler.
Tarafların duygu ve düşüncelerinin hiçbir hükmü yoktu.
Veriyordunuz “hava parasını” onun hissiyatını zerre kadar düşünmeden dini bir törenle alıp getiriyordunuz eve kızı!
İnsanlar şimdilerde artık daha çok katı kurallar ve kalıpların değil, duyguların ve yaşama sevincinin peşinden gidiyor ve kötü giden evliliklerin cenderesinden kurtularak diledikleri gibi ömürlerini geçirmeyi seçiyorlar.
Dündar’a da yaramamış evlilik.
O tatlı, serin esintiye, Dündar’ın insana parmak yalatan meze ve yemeklerine rağmendördüncü günün sabahında sıcaktan bunalıp ayrıldık Çıralı’dan.
Toplam 8 ay kısa dönem yaptığım askerlik vazifemin yaklaşık 5 ayı Hatay, Serinyol’daki Jandarma alayında geçti.
Dile kolay, o gün bu gündür çeyrek asırdan fazla zamanı tüketip gitmişiz su gibi.
Yavuz dayımın Kuleli Askeri Lisesi’nden devre arkadaşıymış Baykan Binbaşı, tabura yanına yazıcı olarak almıştı beni.
Tabii benden başka 18 aylık gelen üç-beş çocuk daha var yazışmaları yapan içeride.
İşim gücüm yok sizin anlayacağınız.
Akşama kadar da canım sıkılıyor.
Hafta içi birliğe 1 kilometre uzakta olan Serinyol İlçesi’ne yürüyerek gidip yemek yiyorum.
Taze kekik salatası, kuzu şişi, içine acık da boğma rakı kattırdığım yayık ayranı nefis.
Hafta sonundaysa mühür zaten masanın çekmecesinde, Yaşar Astsubayın imzasını taklit edip hazırladığım izin belgesiyle ver elini gürül gürül suların kaynadığı Harbiye ya da bitip tükenmez kumsallarıyla Samandağ…
Komik adamdı kulakları çınlasın Yaşar Astsubay…
Koca göbekli, hafif esmerce, neşeli biriydi.
Ramazan ayı gelip çatmıştı o yıl…
Akşam evde sahur yapıp oruç tutmaya niyetlenir, ertesi sabah da dayanamayıp en geç saat 11’de postasını fırından poğaça almaya gönderirdi Yaşar Astsubay!
Her iki senede bir uğrarım mutlaka Hatay’a.
Bu yıl da öyle yaptık, Çıralı’dan oraya geçtik.
Merkezdeki eski yeri taşıyıp, dünyadaki ilk Hristiyan ibadet yeri sayılan Saint Pierre Kilisesi’nin hemen yakınına muhteşem bir Arkeoloji Müzesi kurmuşlar.
İnsanlık ve dünya tarihine ışık tutan olağanüstü güzellikte yeni objeler sizleri bekliyor orada.
Aynı zamanda elbette Gaziantep’tekiyle birlikte dünyanın en zengin, sıra dışı mozaiklerin teşhir edildiği salonlara sahip Hatay Müzesi.
Oraya kadar gidip de Samandağ’daki Titus Tüneli’nden geçmemek elbette olmazdı!
Sanıyorum Türkiye’de koza, kozadan iplik üretilip, elle dokunan tek yer artık Samandağ kaldı.
Bursa’da, Koza Han’da dükkanı bulunanlar bile gidip oradan alıyorlarmış şimdilerde sattıkları ürünlerini.
Hatay’ın merkezinde yer alan dükkanlarında “Emsal Hanım’la” tanıştık.
Yöreye has şivesiyle konuşan Emsal hanım da bir tatlı, bir şeker ki hiç sormayın.
Kuşaklar boyu “ipek üretim” işini yaparlarmış.
Büyük büyük ninesinin kendi elleriyle kök boyalarla renklendirdikten sonra diktiği eski kaftanı gösterdi bize.
“Eskinin” her şeyi mi bu kadar güzel olur be canım!
Hediyelik kaşkollar, eve peştemallar ve sevgili valideme de ince ipekten çok şık, tiril tiril bir gömlek aldık Emsal hanımdan.
Bahtiyaripek.com ya da hatayipek.com adreslerinde İnternet siteleri de var, pek çok has ipekten mamul ürünü görüp, oradan da isteyebiliyorsunuz.
Benim selamımı da yazarsanız Emsal hanım mutlaka indirim de yapacaktır sizlere.
Ben aslında tatildeyim şu an, daha geziyorum, bir süre daha gezmeyi de sürdüreceğim ancak aradan kaç gün geçti, özledim sizi be ya!
Kesin dönüş yapana kadar arada bir böyle yazmaya, acık sohbet etmeye mani olan ne var ki?
Ara ara yazarım te işte böyle.
Ha! Bir de insan kazandım bu son seyahatte.
Çıralı’da tanıştık Taner beyle. (Gündoğan)
Eşiyle birlikte onlar da her sene mutlaka gelirlermiş Bursa’dan.
İlk gün verdim Dündar’ın bahçede koltuğunun arasına tavla kutusunu!
Yenge hanım ertesi gün, “sabaha kadar uyuyamadı, uyku tutmadı” dedi!
Neyse hemşerimi artık daha fazla üzmemek için bir parça yenilmeye razı oldum bu kez orada!
Ama dönüşte geçen gün, Misi’nin oradaki “Cevizz Restoran’da” buluşup tekrar savurduk zarları.
Bilen de oynuyor bu mereti, bilmeyen de…
Üzüldün mü Taner bey?
Bi dahaki sefere yenilicem mahsusçuktan sana, söz!
Hane halkına selamlar.
Bir dahaki yazıda sırada Kapadokya var.