Evde güzel bir roka salatası eşliğinde pişirip yemek için ne zaman istavrit (sarıkanat) alsam, aklıma daima rahmetli anneannem ve "o sahne" gelir...
İçerideki o nefis koku burnumun ucunu sızlatır hala...
"Odanın ortasındaki üzerine muşamba örtü serilmiş katlanır dört kişilik masa, kocaman bir tabağa yağda çıtır çıtır kızartılıp yığılmış istavritler, yanda çoban salata, limon, az ötede 35'lik Kulüp Rakısı, bir ucunda dedem İsmail Ekmekçi, diğer tarafta rahmetli Avukat Şükrü Akmansoy..."
Her ikisi birden benim o sıra çok keskin olan siyasi görüşlerimi yumuşatmaya çalışıyorlar!..
Anneannem arada bir odaya yanımıza girer, "herhangi bir ihtiyaçları olup olmadığını" sorardı?
Çok iyi arkadaştı bu ikili.
Birbirlerinden ebedi olarak ayrılana dek de öyle kaldılar.
Eğer kent merkezinden alışveriş edeceksem balığımı Beşevler'deki "Kocamanlar Market'ten" alırım.
Piyasadan bir parça daha pahalı satarlar ama "fiyatı yüksek olanı" istemek denizden çıkanlara dair en önemli kuralımdır benim.
Pazardan asla alınmaz!
Ya büyükle küçüğü ya da tazeyle bayatı mutlaka karıştırırlar oralarda.
Dün baktım, lüfer yavrusu sarıkanatlar da vardı tezgahta...
Üzerine yazmışlar:
"Şoklu sarıkanat" diye.
Gençken yıllarca Altıparmak'taki Balıkçı Reşat'tan da aldım deniz ürünlerini, bir kere bile taze balığa denk gelemedim arkadaş!
Dahası, bir kere bile üzerine "şoklu balık" diye yazdıklarına da şahit olmadım!
Gerçek esnaflık bu değil işte!
Ne zaman av yasağı ya da denizlerde fırtına başlasa, buzhaneden 8-10 yıllık balıkları çıkartır öyle satar Reşat!
Beşevler'deki Kocamanlar Balık'ın sahibinin ismi "Maşallah"...
Babası artık neyini görüp bu ismi verdiyse, soyadıyla birlikte söylenince şöyle oluyor:
"Maşallah Kocaman!.."
Ee "maşallah" tabii, hiç olmazsa Reşat'ın hamsisi gibi "minnacık" değil ya, Kocaman!..
Sadece bu durum bile müşterilerinin orayı tercih etmesi için yeterli.
Fener balığından kalkana dek tezgahında sürekli pek çok çeşidi vardır Maşallah Kocaman Bey'in...
Yeşillik reyonu da her daim taze ve cezbedicidir.
"Balıkçı" deyip geçmeyin, haftada en az bir kere uğruyorum Maşallah Kocaman'ın dükkanına.
İnsan arkadaşlarından hatta akrabalarından bile daha sık görüyor bazı kişileri.
Ve onlar bazen sık sık, bazen de ömrünüzde bir kere bile olsa öyle dokunuyorlar ki hayatlarımıza, silinmez izler bırakıp öyle gidiyorlar yanınızdan.
Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Operatör Doktor Sait Uysal'ın yaşamımda bıraktığı hoş seda ömrüm sürdükçe gök kubbede yankılanmaya devam edecek örneğin.
Babamı ameliyat etmişti Sait Bey.
Ona şifa vermek için uğraşmış ancak, omuriliğe atlayan tümörü ilk o keşfederek, hayatının en azından bir süre daha uzamasına, onunla biraz daha vakit geçirmemize neden olmuştu.
Hastalarını uzun zamandır Doruk Hastanesi'nde kabul ediyor Sait Uysal.
Bu arada, bundan seneler evvel Yıldırım'dan başlayarak Bursalıları kaliteli sağlık hizmetiyle tanıştıran Doruk Sağlık Grubu kentin batısına, Orhaneli yoluna devasa bir hastane daha yapıyor ki, resmen düşman çatlatacak türden.
Bir yıla kadar hizmete girmesi planlanıyor bu yeni şifahanenin.
Babamın tedavisi sırasında bizi beş yıldızlı konforla ağırlayan Acıbadem Bursa Hastanesi'nin personelini ve o dönemin koordinatörü Arzu Karataş'ın samimi gayretlerini, Medikal Onkoloji Uzmanı doktorumuz Hatice Doruk'un sıcak ilgisini unutmak mümkün mü hiç?
Size bir sır vereyim mi?
"Melekler erkek de olabilirler kanımca!.."
Peki ya bir gün bir "iyilik meleği" gibi karşıma çıkan Genel Cerrahi Uzmanı ve Bursa Eski Milletvekili Ceyhun İrgil'in tedavi sürecimize yaptığı dokunuş nasıl unutulabilir?
Yıllar sonra bir kez daha mücadele etmek zorunda kaldığımız kanser hastalığının ilk evresinde de kanatlarıyla uçarak bize yine mihmandarlık yaptı sevgili Ceyhun...
Ve yıllarca birlikte mesai yaptıkları arkadaşı Genel Cerrahi Uzmanı Operatör Doktor Can Başaran'la tanışmamızı sağladı...
İsmi gibi kendisi de bir "can" olan Başaran sayesinde de Medikal Onkoloji Uzmanı Profesör Doktor Ender Kurt'la tanıştık.
Aynen "Maşallah Kocaman" bey gibi ismiyle müsemma olan "Ender Kurt" da eşi benzeri bulunmayan "ender" bilim adamlarımızdan biri.
Ona da şükran duygularımızı ifade etmek için kelimeler yetmez.
Aklınızda olsun Ender Kurt, Can Başaran ve arkadaşlarının sağlık hizmeti verdikleri Oulu Caddesi'ndeki, Bursa Omena Meme - Guatr Cerrahi Merkezi'nde haftanın iki günü, diğer vakitlerdeyse Odunluk Mahallesi'ndeki, Medicana Hastanesi'nde bulunuyor.
Ben açıkçası uzun yıllar boyunca "narkoz uzmanlarını" pek ciddiye almadım!
İşte baştan bir iğne yapıyor, hastayı bayıltıyor, operatörün "ayılt ulan artık bunu" demesiyle bir iğne daha çakıyor, işleri bitiyor sanıyordum!
Meğerse, tüm ameliyatların orkestra şefiymiş narkoz uzmanları!
Hasta durup dururken ayılabilirmiş mesela!
Saniye saniye operasyonu takip edip, müdahalede bulunarak işlemi yürüten hekimleri yönlendirirmiş.
Düşünsenize, bağırsaklar dışarı çıkarılmış adam birden gözünü açıyor:
"Çek yarım ekmek az acılı kokoreç!.."
Narkozcunun kati ve anlık kararları olmasa hangi hekim ameliyat yapabilirdi ki?
Bu ayrıntıları da bir akşam Arap Şükrü Sokağı'nda hep birlikte yemek yediğimiz Maliye Profesörü arkadaşım Metin Taş'ın sayesinde tanıdığım Anesteziyoloji ve Reanimasyon Bölümü Doktoru Dr. Murat Yılmaz'dan öğrenmiştim.
Murat yaklaşık 6 yıl kadar Bursa Acıbadem Hastanesi'nde çalıştıktan sonra İstanbul'a, Amerikan Hastanesi'ne gitti.
İnsanın hayatına sadece balıkçılar ya da doktorlar dokunmuyor ki...
Şans bu!
Bir gün genç bir müteahhitle tanışıyorsunuz ve inşaat kavramına bakışınız değişiyor!
İnşaat Mühendisi Necati Şahin'den rica etmiştim, "Abi bir bahçe duvarı işimiz var, yardımcı olabilir misin" diye?
"Ben seni bir kardeşimle tanıştıracağım" dedi.
Adı: İbrahim Polat
Şirketinin adı: De-Ka
Aynen Doktor Murat Yılmaz gibi bir "orkestra şefi" mübarek!
Bir baktık, bir sabah bir iş makinesi ve ekip gelmiş...
Harıl harıl hafriyat yapıyorlar.
Ana yolda su borusu patlıyor, beş dakikaya tamir için ekipler geliyor, doğalgaz sistemi deliniyor, İbrahim elinde telefon, insanları oraya yığıyor, İnternet kablosu parçalanıyor, İbrahim yine orada!..
Zamanında hiç biri planlı yapılıp, işaretlenmemiş!
Kamyonların biri geliyor biri gidiyor...
Ardından 8-10 kişilik demirci grubu, sonra kalıpçılar, devamında beton mikserleri...
Üstelik çocuk aynı anda başka bir sürü yerde villa inşaatları da yapmakta...
Bizden ayrılıyor bir saatliğine, sonra geliyor tekrar kontrole...
Necati Şahin'e söz verdi ya?
Söz vermek başka şey vermeye benzer mi hiç?
Hasılı pata küte pata küte tez vakitte yaptı bizim duvarları ve böylece hayatıma yeni bir kahraman daha girdi.
Herkes gibi ben de çok beğendim çıkardığı işi.
Öyle demeyin, bir mobilyacıyla uğraşmak çok zordur, bir de inşaatçıyla!
İnsanın kanını kurutup, fıtık ederler adamı!
İyi yemek yapılan dükkanları, güzel yerleri, kaliteli hizmet verenleri tanıtıp, tüm bunlardan okurlarımın da istifade etmesi için çalışırım bilirsiniz.
Bu gün ya da yarın bir inşaat işiniz olursa eğer, "İbrahim Polat'la da görüşmeden karar vermeyin" derim.
Peki, evinize dekorasyon yaptıracaksınız, banyo, mutfak, fayans, yer karosu, su tesisatı, aydınlatma artık, bir konutun içinde bulunup da aklınıza gelen her şeyle ilgili olarak Burak ve Sinan Kurtuluş kardeşlerin yönettiği "Metrosan Design" firmasını aramanızı öneririm.
Bir insan evinde tadilat yaptırır da bu kadar mı rahat eder kardeşim?
Onları da tanır ve severim uzun zamandan beri.
Hiç yüksünmezler, aradan yıllar geçtikten sonra bile ufacık bir işiniz olsa hemen yollarlar ekipleri.
Sözünün eri, işlerinin takipçisi, zehir gibi çalışkan bu iki birader, çok kısa süre önce Nilüfer'de de bir şube açtı.
İhtiyaç duyanlar Metrosan'a, Google amcaya sorarak hemen ulaşabilirler.
Burak'cığım, açılışa gelemedim ama görüyorsun belleğim, gönlümde bıraktığınız izi taşıyor hala.
Daha pek çokları gibi...