Yazarlar

Hacer teyze adına huzurevi

post-img
Gerçi, şimdilerde siyaset yapmanın ne zorluğu var? Bir elleri yağda, bir elleri balda geçinip gidiyorlar özellikle parlamentoda grubu bulunup da hazineden yardım alan partilerin yöneticileri. Hatta kapısı seçimden seçime açılan küçük ilçelerin başkanları bile süpürge sapıyla kovalansalar dahi görevi bırakıp da gitmiyorlar çünkü, ortalama iki yılda bir konan iki sandık arasında on onbeş bin lira para düşüyor genel merkezin kasasından oralara da. Fena bir rakam sayılmaz onlar için, Allah bin bereket versin. Üç-beş de  arada bir kapıyı çalan adaylardan tırtıkladıkları vakit keyiflerine diyecek yoktur artık! O vakitler henüz yüzde yedilik bir partiyken DSP’de geçirdiğimiz günleri, yaptığımız çalışmaları anımsıyorum da şimdilerde siyaset yapanlara bakıp, “bunlar hiçbir şey görüp yaşamadılar” diyorum kendi kendime. Kira mı ödenecek, seçim çalışması için benzin mi lazım, partiye çay kahve ya da sandalye masa mı alınacak, cebimizde ne varsa çıkarıp koyardık ortaya şu kadarcık yüksünmeden. Sıkıştığımız vakit evde karısının mutfak masrafından arttırıp tasarruf ettiği 100 markı, eşlerinin altın bileziğini getirip koyarlardı sağ olsunlar yönetim kurulunda görev yapan arkadaşlar. Rahşan Ecevit tarafından görevden alınacağımızı ya da bırakacağımız bile bile Bursa İl başkanlığının bulunduğu katın 1 yıllık kirasını peşin ödemiştik de göreve yeni gelen arkadaşlar 10 ay daha hiç kira ödemesi yapmadan kullanmışlardı. Şimdi bakıyorum da parti binasında çalışanların ücretlerinden tutun da hizmetlilerin sigorta bedellerine, çay-kahve masrafından, kiralarına dek genel merkezler ödüyor. Seçim mi geldi? Yolla genel merkez 1 milyon. Ohh kıyak iş valla, azıcık da fazla fatura buldun mu bundan iyisi Şam’da kayısı! İşte 1999 yılında CHP’nin baraj altı kalıp da hazineden yapılan yardımın kesildiği, kasalardaki paraların artık sıfırlandığı sıralar… Bir önceki İl Başkanı Kemal Ekinci görevden alınınca aralarında İsmet Karaca, Gündüz Gürler gibi isimlerle birlikte kalabalık bir grup oluşturarak önce istifa ediyor, ardından da SHP’ye gidiyordu. Bu ekip yaklaşık 10 yıl boyunca hep CHP’nin aleyhine çalıştı. Ne zaman ki başa Kemal Kılıçdaroğlu geldi, partiye o zaman hem de  12’nci maddeden işlem görerek geri döndüler. İşte bu olaylardan sonra İl Başkanlığı’na Kemal Demirel atanıyor. Ancak kasa tam takır kuru bakır! Defterlerdeyse Kemal Ekinci’den kalan acil de ödenmesi gerekli 70-80 milyar lira borç var. Kemal Demirel’i bilenler zaten bilir, nasıl pinti, nasıl pintidir anlatamam size, sırf para harcamamak için pantolon ve ceketinin tüm ceplerine birer akrep yerleştirdiği rivayet edilir evden çıkmadan önce. Merhum eski Ankara Belediye başkanı, eski bakanlardan Ali Dinçer de Bursa’dan sorumlu parti meclisi üyesi o vakitler. Partide parasızlıktan ağlayıp Duran Kemal Demirel’e “Dur sen der. Ben Ali Osman abiyi (Sönmez) bir arayayım da bağış olarak gidip biraz para isteyelim kendisinden hem sana hem de merkez ilçelere.” Osmangazi İlçe Başkanı Ahmet Memişoğulları’yla birlikte kalkarlar Sönmez Holding’in Yalova yolundaki idare binasına gidip, ikinci katta bulunan Ali Osman Sönmez’in yanına varırlar. Birkaç hoş beşten sonra “ben niye geldiğinizi biliyorum” der Sönmez, “ancak Celal (Sönmez) aşağıda, böyle partilere paralar verince bana kızıyor artık. Duyarsa söylenir durur. Siz şimdi gidin. Ben bir-iki güne kadar paket yapıp parayı ulaştıracağım size.” Ali Osman Sönmez’in artık iyice kötüleştiği, ancak koluna giren iki kadının yardımıyla ayağa kalkabildiği günlerdir o günler. Sönmez’den kolayca aldıkları “olur” yanıtına pek sevinir bu ikili  yanından ayrıldıktan sonra da. O da sevinsin diye durumu hemen haber verdikleri Kemal Demirel’se, telefonda Nurhan Damcıoğlu’nun seslendirdiği “Yangın var” isimli kantoyu söyleyerek şıkıdım şıkıdım göbek atmaktadır parti binasında. Aradan daha 12 saat bile geçmemiştir ki ertesi gün ikindi vakti o sıralar AS TV’de çalışan Yücel Akgün arar Ahmet Memişoğulları’nı, “Ali Osman Sönmez’i kaybettik, öldü” der. “Oğlum, bana bu şakayı yapma” diye yanıt verir Ahmet. Karşı taraf “vallahi de öldü billahi de öldü” deyince omuzları çökmüş vaziyette durumdan haberdar etmek için CHP İl başkanı Kemal Demirel’i arar. Kemal Demirel de “bu şakayı bana yediremezsin” diye yaklaşır meseleye. Memişoğulları “önce ben de inanmadım ama vallahi, billahi, tillahi ölmüş” diye ısrar edince, Demirel karşıdan “Sı..yım ben böyle şansın içine” der ve Abdülhak Hamit Tarhan'ın ölen karısı için yazıp, Hafız Burhan’ın da yorumladığı  “Makber” isimli parçayı söylemeye başlar kendi kendine bu kez de!.. Ankara’ya daha yeni ulaşmış Ali Dinçer tekrar gece otobüse binip aile dostu Celal Sönmez’in yanında olmak için Bursa’ya gelir ve kendisini karşılayan Ahmet Memişoğulları’yla birlikte sabah 6 buçukta Sönmez’in, Tepedevrent’teki evine varırlar. Bahçe duvarlarının dışındaki kapının önünde sürpriz olmayan bir isim daha vardır. AS TV Müdürü Aysun Karlı da geceden beri kim bilir kaç saattir Celal Sönmez’in uyanmasını beklemektedir belli ki gözüne girebilmek için. İçeriye haber verilir, az sonra da Sönmez giyinerek iner aşağıya kendisini Gemlik Körfezi’ne bakan o muhteşem manzaralı, yerden yüksek camlı geniş salonda bekleyen konuklarının yanına. Daha bir gün önce yaptıkları konuşmalar sırasında Ali Osman Sönmez’in son arzusunu anlatır Ali Dinçer, Celal Sönmez’e. “Ölmeden önce bir huzurevi yaptırmak istediğini” anlatmıştır daha saatler önce Dinçer ve Memişoğulları’na baba Sönmez. Babasının son arzusunu yaşama geçirmek, oğlu Celal Sönmez’e kalır. Şimdi yüzlerce yaşlı ve bakıma muhtaç insan her gün Ali Osman Sönmez Huzurevi ve Rehabilitasyon Merkezi’ni yaptıran baba Sönmez ve oğluna dua ediyor. Çağlar ailesine baş sağlığı diliyorum. Cavit Çağlar anasını, Mustafa Çağlar da çok sevdiği babaannesini kaybetti. Gidenler geri dönmüyor. Baki kalan kubbede, bir hoş seda oluyor her zaman. İnsanlar bir süre de anılarda yaşayıp daha sonra sonsuza dek unutulup gidiyorlar. Cavit Çağlar da annesi Hacı Hacer Çağlar adına bir huzurevi yaptırıp armağan etse de insanlara, Hacer teyze de yattığı yerden hayır dua alıp dursa ne güzel olur değil mi?

Diğer Haberler