Yazarlar

Halkı Allah’la aldatanlar

post-img
Yıl 2001… Takvimler 4 Nisan’ı gösteriyor. Saat 11.35… Partisi’nin Meclis’teki grup toplantısına katılmak üzere korumalarıyla birlikte Başbakanlık binasının merdivenlerinden inen Başbakan Bülent Ecevit’i bir sürpriz bekliyor. Fakat bu durum, Başbakanlık binasının hemen yan tarafında kameralarını açıp hazır vaziyette bekleyen televizyon muhabirleri için hiç de sürpriz değil çünkü, her şey konuşulup ayarlanmış ve artık binadan Başbakan’ın çıkması bekleniyor. Gürültülü bir şekilde elindeki yazar kasayı ileri doğru “Ben bir esnafım” diye bağırarak fırlatan Ahmet Çakmak’a ait bu görüntüler sadece o gün değil, aylarca televizyon ekranlarından eksik olmamıştı. Bu ilkinden emin değilim ama… Hemen ardından gelecek olan Başbakan’lık önünde “taksi yakma” eylemini para verip organize edenin, ismi ilk 10 rakamın içindekilerden seçilmiş dinci bir televizyon kanalı  olduğunu öğrendiğim vakit çok şaşırmıştım. Ankara’da gazeteciler arasında sır olmaktan çoktan çıkmıştı bu hadiseler. Herkes birbirini bilirdi. O zaman arabasını Başbakan’lık önünde kısmen yakması karşılığında taksiciye  3 milyar lira  öneren o kanalın yöneticisi üstelik,  “Arabanı yenilemiş olursun fena mı” demişti adama?!. Bu işler artık moda olmuştu. Rahmetli Ecevit’e gelen çakıyordu, giden çakıyordu! Ardından tarlasında kalan mahsulünü traktörüne yükleyip başbakanlık önüne getirdikten sonra kendisini direksiyona bağlayan çiftçi Hüseyin emice karakterini üretip, boy boy yayınladılar akşamları ekranlarda. Öyle bir an geldi artık, dinci kanalların yaptığı bu kurgulardan insanlar öylesine bıktılar ki, işi magazinleştirmek için “Ben bir milletvekili yakınıyım” diyerek tamamen çıplak ama üzerindeki tavşan postundan kürküyle bir pavyon kadınının kendisini Cumhurbaşkanlığı köşkünün duvarlarının üstündeki demirlere yine kameralar eşliğinde zincirle bağladığını bile gördük. Ülkeyi yıllardır yöneten merkez sağ partilerin verdikleri tavizler sonucu yine berbat duruma gelen ülke ekonomisini düzeltmek için uğraştı Bülent Ecevit o haliyle. Bunun için yurtdışından Kemal Derviş’i getirdi. Kamu maliyesinde alınan önlemler sonucu sürdürülebilir ekonomi modelinin gerçekleşmesi için ilk adımlar atıldı. Çok da şanssızdı Ecevit. Onun döneminde 17 Ağustos deprem felaketini yaşadı Türkiye. Ardından gelen sarsıntılar sonucu ülkenin kuzey batısındaki altyapı tamamen çöktü ve yenilenmek zorunda kalındı. Büyük bir ekonomik yüktü bu zamanın iktidarı için. Ecevit’i ne atılan yazar kasalar yıktı ne de depremler. İlk darbeyi, zamanın ABD Büyükelçisi’nin kulağına “Yaptığımız araştırmalara göre partinizin oyu yüzde 25’e yükselmiş” diye(!) fısıldaması sonucu olayı gerçek sanan, “püskevet” ve “ekönömi” alanlarında uzmanlaşmış ortağı MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Keles Kocayay’la da yaptığı “erken seçim istiyoruz” açıklamasıyla yedi rahmetli. Oysa bir yıl daha beklenebilseydi yani, seçimler zamanında yapılsaydı onca fedakarlıkla alınan ekonomik önlemler vatandaşa yansımaya başlayacak ve büyük olasılıkla sandıktan farklı sonuçlar çıkacaktı. Nitekim, Ecevit’in iktisat konusunda aldığı önlemleri aynen uygulayarak uzun yıllar boyunca bu çalışmanın rantını yedi AKP Hükümeti!.. Ecevit’in beli “Oğlum” dediği Küçük Hüsamettin’in (Özkan) ihanetiyle artık tamir edilemeyecek derecede son kez kırılmış oldu o vakitler. Kemal Derviş ve İsmail Cem gibi isimler DSP Grubunu parçalayarak yeni parti hareketini başlattılar. Malumunuz, sonra hepsi yok olup gitti. Türkiye’yi yaklaşık 60 yıldan beri “sağ iktidarlar” yönetiyor. Çok nadir de olsa arada bir habire ütüldüğünü anlayan vatandaş, kısa süreli de olsa sosyal demokrat-demokratik sol partileri getiriyor iktidara. Gelin görün ki, bu partiler tarafından göreve getirilen üç-beş kişinin yaptığı ucuz ve basit hatalar öyle bir işlenip konuyor ki halkın önüne, ibre tekrar tersine dönüveriyor. Alın mesela 1980 öncesinde yine Ecevit’in yaptığı Tuncay Mataracı ve Güneş Motel hatasını… 1980 sonrasında SHP’nin yaşadığı 100 bin dolarlık İSKİ rüşvet skandalını. Recep Tayyip Erdoğan’ın yıllardan beri “İSKİ, İSKİ, İSKİ” diye diye dili kabardı artık bu meseleyi habire siyaset malzemesi yapmaktan! Oysa şimdilerde en ufak bir belde belediyesinde bile rüşvetçiler 100 bin doları paradan saymıyor, neredeyse burun kıvırıyorlar! Cumhuriyet tarihinin en büyük rüşvet olayıyla karşı karşıyayız. Deveyi hamuduyla götürenler yuttuklarını hazmedemeden enselendiler. Önümüzdeki süreçte siyaset ibresi yine CHP’yi gösteriyor. Önce yerel seçimlerde, sonrasında da genelde CHP iktidarın ucundan tutacak gibi. Merkez sağın hampacı takımının geride bıraktığı pislikleri temizlemek yine sosyal demokrat bir partiye kalacak! Bu kez hata yapılmasa bari, geçmişten ders alınsa. Halkı “Allah’la aldatanların” iplikleri iyice pazara çıksa.  

Diğer Haberler