Yazarlar

Hasip dayım

post-img
Eğer evde yalnızsa, tam 3 tane kestaneyi bir cezveye koyar, üzerine biraz da su ve tuz ekledikten sonra sobanın üzerine yerleştirirdi Hasip Dayım. Aslında benim annemin değil, annemin annesinin erkek kardeşiydi. Büyük dayımızdı bizim. Keles'ten çıkan ilk avukattı. İlçedeyse hiç avukat yoktu, "dava vekilliği" kavramı vardı o yıllarda. Toplam 38 köy dahil, herkesin dava vekilliğini de dedem İsmail Ekmekçi yapardı adliyede. Kız kaçırma, adam öldürme, yaralama, tapu gaspı, ineklerin yan tarlanın otlarını yemesi, artık aklınıza ne gelirse mağdurların tümü dedemin ahşap zemini üzerine mazot sürülüp, ince çam talaşı döşenmiş yazıhanesine gelirdi. İçerideki kuyruklu saç soba borularına kadar kor haline gelirdi kimi zaman. Masasının üzerindeki siyah renkli kocaman Remington daktilosu, hemen yan tarafta içi kalın kalın kanun kitaplarıyla dolu kütüphanesi bulunurdu. Ve rahmetli Türkiye İşçi Partili Avukat Şükrü Akmansoy en iyi dostuydu. İlçe pazarının kurulduğu Cuma günleri o da Keles'e gelir, davaları birlikte değerlendirirlerdi. Ama bu gün onları anlatmak değil derdim size... Hasip dayımdan bahsetmek istiyorum biraz... Yokluk, yokluk, yokluk... Biz çok şükür bilmedik ama bizden önceki nesil çok çekmiş yokluktan... Savaşlarda şehit düşenlerden ötürü neredeyse erkek kalmamış memlekette! Ölenlerin gömüleceği mezarları kadınlar kazmış hep! Şeker yok, geceleri ortamı aydınlatmak için kullanılacak gaz yağı yok, yağ yok, tuz yok... Hasip dayımın anası Ayşe ninem, işte bu nedenle de dul bir kadın... Keles'te orta mektep de yok o yıllarda... Ancak, oğlunu da okutmak istiyor kadın... Dağlıların işte çilektir, kirazdır, taze fasulye, patates, soğan, tavuk, keçi gibi ürünlerini getirip sattıkları Tahtakale merkezdi o sıralarda Bursa'da... Aslında "Tahtakale" kavramı Roma'dan, Bizans'tan kalma bir kavramdır. Taş yapıdan, surlardan oluşan Kale İçi'nde yaşayan halkın, haftanın belli günlerinde Pazar alışverişine çıktıkları bir bölgedir Tahta Kale... Asıl korunaklı alan köfeke taşlardan oluşurken, Pazar yeri tahtalardan kurulu, şehir dışında bir yerdi... Ve işte oraya herkes geldiği için, konaklama amaçlı hanlar vardı çevrede, hala da var aslında şimdi otel adıyla çalışan... Eskinin hanları öyle oda oda değil!.. Yer yatağında yatıyor insanlar... Bir odada belki de on kişi birden uyuyor geceleri. Orta okul çağlarında Hasip dayımı Tahtakale'deki bir hana yerleştiriyor Ayşe ninem, okusun, adam olsun diye Bursa'da... Ancak, para yok, pul yok... Her hafta O'nun tarhanasını, bulgurunu, patatesini getirmek için buraya varıyor... Nasıl mı? O yıllarda motorlu araç yok Keles'te... Ya yürüyerek geleceksin ya da eşekle, atla, beygirle... Ee onlar da yok! Düzenli olarak perşembeden, Cuma'ya yetişmek için Bursa'ya hareket eden bir konvoy yola çıkıyor... Elinde sepetleri, sırtında erzak dolu çuvalıyla Ayşe ninem de katılıyor aralarına... Yürüye yürüye yola revan oluyorlar... Dağdan, Soğukpınar'a doğru yönelip, Bağlı Köyü'ne ulaşarak, Bağlı Han'a varmak ilk gün amaçları... Dik yokuşları çıkarken atı, eşeği olan bir kervan yolcusuna rica ediyor ninem, "Gardaş, takatim kalmadı, şu sepeti de azıcık senin hayvanın semerine assak" diye? Önce kabul ediyor adam... Sonra... "Benim de yüküm var, hayvan taşıyamıyor annem" diye yine eline veriyor sepetini! İşte böyle senelerce her hafta oğluna erzak taşıyor Ayşe ninem... Nasıl bir annelik, nasıl bir fedakarlıktır bu böyle?!. İlk gün Bağlı Han'da konaklıyorlar tahta sedirlerin üzerinde, sonra ertesi gün de yokuş aşağı yürüyerek Cuma günleri Bursa'ya ulaşıyorlar. Dönüş de aynı şekilde; iki gün... Çok sonraları babam bir otobüs satın alıyor, burunlu BMC Austin, 6 saate düşüyor yolculuk. Üstü erzak, keçi, içerisi insan dolu aracı, Hüseyinalan'a çıkarken bayırlarda, motor çekmiyor, bu kez yolcular inip itiyorlar... Aynı mevkiden insanların yürüyerek gelmesini aklım almıyor! İşte böyle, değişik günler... Hasip dayım kaldığı handa ortaokulu bitirerek, Askeri Lise sınavlarını kazanıyor ve Işıklar'a kaydoluyor. Ardından, artık hangi yıl bilemiyorum, bir grup arkadaş bunlar karlı bir kış günü, hafta sonu şehre izine çıkıyorlar... Herhalde biraz da içki içip, alem yapalım diyorlar arkadaşlarıyla! Ve saat 10'da ulaşmaları gereken nizamiye kapısına geç kalıyorlar! Işıklar Askeri Lisesi ta Teleferik'te, bayır çünkü, zamanında ulaşamıyorlar! Almıyor görevliler bunları içeri! Asker demek "disiplin" demek! Atıyorlar bunları askeri liseden, ihraç ediyorlar! Hatta kapının önünde soğukta beklemekten ötürü zatürre oluyor dayım o gece.... Sonra, askerliği bırakıp İstanbul Hukuk Fakültesi'ne kaydoluyor. Orayı bitirince de avukat oluyor. Heykel'de, Sönmez İş Sarayı'ndan aşağı inişte sağda, Ersan İş Hanı'nda kiraladığı bir ofiste avukatlığa başlıyor. Yakışıklı, güzel bir adamdı rahmetli... Ardından devreye aracılar giriyor... Kafkas Pastanesi'nin mirasçılarından Yüksel Tatveren'le izdivaç yapması için ikna etmeye başlıyorlar. Nur içinde yatsın, Yüksel yenge çok kaliteli, hanım bir kadındı. Tüm cemiyetlerimizin hepsinde, yaşamının sonuna kadar bulundu aksatmaksızın. Nikah gerçekleşiyor ardından... Yüksel yenge ardından kızı İnci İnhal'e gebe kalıyor... Nasıl bir günse artık bilemiyorum... Tam da Nalbantoğlu'ndaki Bursaspor Katlı Otopark'ının bulunduğu alanda bir çıkmaz sokak vardı. Evleri işte tam da oradaydı. Ayşe ninem doğurduğu, Tahtakale'deki hanlarda okuttuğu, büyüttüğü, askeri mekteplere, ardından hukuk fakültesine yolladığı evladının evine bir gün ziyarete geliyor Keles'ten... Hanenin zilini çalıyor... Bir daha çalıyor. Açmıyor hiç kimse. Sonra, kaldırıma oturuyor. Yanında, sırtında getirdiği bir çuvalın içindeki bulgur, tarhana, yımırtalı hamır filan var!.. Çocuklar soruyor, "Nine sen niye burada oturuyorsun" diye sokakta? "Yavrım ben şu eve geldim ancak, zili çalmama rağmen kimse kapıyı açmadı" demesi üzerine diyorlar ki, yavrucaklar, "Yüksel teyze daha az önce buradaydı, pencereden baktı bize"!.. Zil de o zaman basmalı değil öyle, döndürerek çeviriyorsun... Saatlerce bekliyor Ayşe Ninem kaldırımın üstünde, yanında getirdiği bir çuval erzakla birlikte. O zaman telefon falan bir şey yok!... Sonra, akşam saatlerinde Hasip dayım geliyor yazıhanesinden eve: "Ana sen burada ne yapıyorsun, niye eve girmedin?.." "Oğul" diyor, "zili çaldım çaldım kimse açmadı, ben de burada oturup seni bekliyorum işte"! Büyük dayım anahtarıyla kapıyı açıyor, anasıyla birlikte içeri giriyor ve soruyor: "Niye kapıyı açmadın?.." "Duymadım" diyor Yüksel yenge. O anda kararını veriyor Hasip dayım ayrılmak için. Ve derhal, boşanma davasını açıyor! İşte o gün bu gün, her ikisi de hayatı boyunca hiç evlenmedi ölene dek. İnci doğdu, dayımın kızı. İlk baştan Atilla ve kardeşi Yüksel Tatveren'in (İnhal) işlettiği Kafkas Pastahaneleri sonra, onların vefatı üzerine Ali ve İnci'nin yönetimine geçti. Beceremediler. Birbirlerine düştüler. Koskoca şirket ve marka ne yazık ki kayyuma devredildi. Oysa çok acı, Bursa'da onca emekle üretilen bu kurum, tüm dünyaya yayılabilirdi. Gidin Fransa'ya, 200 yıl önce imalata başlayan bir pastanenin bugün hala yaşadığını görebilirsiniz. Sonra... Hasip dayım geriye kalan tüm ömrünü Bursa'nın, Selçuk Hatun Mahallesi'nde satın aldığı bir evde anasıyla birlikte geçirdi... Tam 9 yıl boyunca yatalak olan annesine kendi elleriyle baktı. Altını temizledi, yemeğini kaşıkla ağzına verdi, elleriyle besledi onu... Güllerle bezeyip, pamuklara sardı. Allah her ikisine de rahmet eylesin. Sonra... Kızı İnci hiç yoktu yanında yaşamı boyunca. Annem, Yavuz dayımı aradı, "Kaç gündür hiç haber alamıyoruz" diye! Ana kapı kilitliydi. İtfaiye çağrıldı. Evin üst katındaki pencereden içeri girdi Yavuz dayım... Kötü, kesif bir koku geliyordu burnuna! İlerledi... Hasip dayımı gördü yatağında... Elini yanağına dayamış, öylece ölmüştü tek başına gülümseyerek! Sobası yanıyordu... Ve üzerindeki cezvede ilk gençlik yıllarında yaşadığı yokluğun, yoksuzluğun verdiği güdüyle haşlanan, artık suyunu yitirmiş 3 adet kestanenin yanmış kokusu yayılıyordu etrafa!.. İnerken sağda, Keles mezarlığının girişinde göreceksiniz ana oğul onları kabristanlarında, yolunuz düşerse eğer bir gün Fatiha okuyun, bu dünyadan gelip geçmiş, çok ama çok büyük acılar çekmiş bu insanların ruhları için. Bakalım, hangi fotoğrafları bulurum arşivimden, Hasip dayım, İnci, Yüksel yenge ve babamın otobüsüne dair ancak, ninemin her hafta konakladığı Bağlı Han'ın şimdiki görüntülerini yeni kaydettim, bir de onlara bakın, iyilikle, şükranla anıyorum bu dünyadan ayrılmış olanları: ,

Diğer Haberler