Hayrettin Çakmak’la ilk görüştüğümüzde Şehreküstü’ndeki loş bir ofiste muhasebecilik yapıyordu.
Çalışma odasının duvarını süsleyen iki obje vardı:
Bir seccade ve üzerinden fokur fokur sular akan mini yapay bir havuz…
Elbette kitaplarını da not etmeliyim.
Refah Partisi’nde politika yapıyordu Hayrettin abi o yıllarda…
Partinin oy oranı çok azdı o vakit…
Rahmetli Necmettin Erbakan, Fomara Meydanı’na miting yapmaya geliyor, otobüsün üstünden alandaki bin kişilik kalabalığa bakıp, “Onbinler toplanmış burada onbinler” diyerek taraftarlarına moral vermeye çalışıyordu!..
Refah Partisi’nin önde gelenleri o sıralar henüz yapım aşamasındaki Merinos Cami’nin alt katında bulunan ana yola cepheli küçük bir çay ocağında toplanırlardı akşamları…
Hayrettin Çakmak, Mehmet Altan Karapaşaoğlu, Niyazi Pakyürek, Faruk Çelik Mehmet Emin Tutan, Bayram Yıldız, Hilmi Tanış ve daha niceleri…
Bırakın lüks otellerin lobilerini, Kültürpark’taki Özgen Çay Bahçesi bile henüz çok uzaktı partililere!..
Aradan yıllar geçecek, hepsi iktidarın tadını ve nimetlerini yaşayarak görecekler, sonra bir dönem partinin Bursa İl başkanlığını yapan Hilmi Tanış, Necmettin Hoca’nın bir deyişiyle şöyle seslenecekti onlara:
“Üzüm idiler şarap oldular!..”
Gerçi Hayrettin Çakmak “şarap” olup plazalar dikenlerin arasına karışmadı ama her daim ceketinin sol üst cebinde katlamış renkli bir mendili bulunan afilli takım elbiseleriyle janti, metroseksüel bir adama dönüştü gitti.
Yani, “gençliğinde manavdı, sonra konsolos oldu” tanımlaması çok uyar aslında kendisine!
Her daim okuyan, entelektüel bir birikime sahipti Hayrettin abi aynen, Bursa Eski Milletvekili Niyazi Pakyürek gibi…
Niyazi abi de “üzüm” kalanlardandır mesela…
Hilmi Tanış’sa yıllar sonra saf değiştirip “sirkeye” döndü bu arada ki, şimdi ancak turşu kurulur kendisinden!..
Siyasette büyük lokma yiyeceksin ama büyük konuşmayacaksın!
Hayrettin Çakmak 30 Temmuz 2021 tarihinde Bursa Hakimiyet Gazetesi’nde anılarını da paylaştığı bir yazı yayımladı…
Bazı makaleler vardır, “külttür” bunlar, okunası, saklanılası gerekir.
Aralarda belki benim de bir-iki not düşeceğim “Erdoğan’a Vefa” başlıklı bu yazıyı okumayanlar için ben de paylaşmak istiyorum bu gün…
Gerçi artık kamuya mal olduğu ve aleniyet kazandığı için yasal açıdan hiçbir sorun yok ama nezaketen müsaade istediğim Bursa Hakimiyet Gazetesi’nin Genel Müdürü Burak Özgün’e de teşekkür ederim onayı için bu arada.
Yakın dönemin siyasi tarihinden söz etmiş Hayrettin Çakmak; satır aralarında da usul usul birilerine “çakmış” bu arada!..
Hadi bakalım, okuyalım; güzel bir yazı olmuş gerçekten:
“18 Nisan 1999 Yerel ve Genel Seçimleri kampanya dönemiydi.
Bursa’ya destek için gelecek olan Erdoğan’ı Yalova’dan bir arkadaşımla beraber ben almıştım.
Cezaevine girecek bir insan Gemlik, Orhaneli ve Bursa merkezde programlar yapıyordu.
26 Mart tarihinde infaz için Pınarhisar cezaevine giren Erdoğan’ı Faruk Çelik, Mehmet Emin Tutan ve iki arkadaşımla ziyarete gittiğimizde bana “Hayri baba!” diye seslenişi hala kulaklarımda.
Ama ben cezaevinde oluşunu kabullenememiş, Bursa’ya döndüğümde “aktif siyasi hayatımı askıya aldım, eğer bir gün bizim reis (o zamanlarda reis derdim) çıkar bir parti kurarsa düşünürüm” demiştim.
Biz oradayken ziyaretine Gazeteci Mehmet Barlas ve bugün CHP’den ses veren Abdüllatif Şener’de gelmişti.
Erdoğan 24 Temmuz 1999 tarihinde tahliye edilmişti.
Tahliyeden bir süre sonra 22.Dönem Milletvekili Niyazi Pakyürek arkadaşım aradı.
“Randevu aldım, Tayyip beye gidelim” dedi.
“Kim var” dediğimde; İsmail Tatlıoğlu tanışmak istiyor dedi.
Gittik, İsmail’i tanıttık, Belediye seçimlerinde DYP adayı olduğunu oy oranı dâhil anlattık.
(İşte tam da burada bir araya gireyim hele… Ak Parti hareketi henüz nutfe halindeyken emeği olan Hayrettin Çakmak ve Niyazi Pakyürek sadece birer dönem milletvekili yapıldılar. Bu şarkıya bir kuple kadar bile katkısı bulunmayan onlarca insan milletvekili, bakan, hatta kakan olarak sırtta taşındı yıllar boyunca!..
İsmail Tatlıoğlu’na gelince…
Buttim’in çayırında düzenlediği cemiyet bu gün gibi aklımda…
Hayrettin Çakmak yine ceket cebindeki beyaz bir mendiliyle, Karadeniz mavisi bir takım elbise giymiş, yanına eşini de alarak öyle girmişti alana…
Yaklaşık 10 bin kişinin katıldığı iddia edilen düğünün baş davetlisi de hiç kuşkusuz Recep Tayyip Erdoğan’dı…
İsmail Tatlıoğlu o gün orada büyük bir hava yapmış, sonra da bu hava “cıvaya” dönüşmüştü!
Kulağıma gelenlere göre aynen Meral Akşener’e yapıldığı gibi derin devletten birileri İsmail Tatlıoğlu’na da fısıldamış, “Bu parti oluşumundan uzaklaş. Yakında bunlar kapatılıp derdest edilecekler. Senin de canın yanmasın” demişti!..
Başlangıçta Ak Parti’de siyaset yapabilmek için göbek atan Tatlıoğlu Recep Tayyip Erdoğan’a “Ben akademik kariyer yapabilmek için Amerika’ya gideceğim” deyip kıç atarak partiden istifa etmişti!
Oysa ne Tatlı Amerika’ya vardı ne de Recep Tayyip Erdoğan 20 yıldır iktidardan gitti!..
Hayrettin Çakmak’ı okumaya devam edelim…)
Sohbet devam ederken ben,“Reis parti kurmamız lazım” dedim.
O da “Benim üç yıl siyaset yasağım var nasıl parti kuracağız” cevabını vermişti?
Bunun üzerine “Türkiye’de şu an bir Tayyip Erdoğan karizması var ve hepimiz bununla geçiniyoruz, Hazıra dağ dayanmaz, siyaset boşluk kabul etmez, birileri çıkar bu boşluğu doldurur. Bak reis, Mandela denen adam 25 yıl hapis yattı şimdi çıktı ülkesinde Cumhurbaşkanlığı yapıyor. Biz yola çıkalım, kervan yolda düzülür” dedim.
O sohbette “nasıl bir parti kurulmalı” konusunu da tartıştık.
Kısa süre sonra “Erdemliler Hareketi” olarak yola çıkılmıştır.
Nihayet parti kuruldu.
Bazı isimler o süreçte ayrıldılar.
Meral Akşener Afyon’da yapılan çalışmalar sonrasında ayrılmıştı.
İsmail Tatlıoğlu da kuruluştan sonra ayrıldı.
Hiç unutmuyorum il başkanıydım; o dönem Başbakan Erdoğan’la Yenişehir’den Bursa’ya geliyoruz, bana “İsmail Hoca ne yapıyor” diye sordu?
İlk önce “kanaat önderi birini mi soruyor” diye düşündüm ve “hangi İsmail Hoca” diye sorduğumda “Tatlıoğlu” dedi?
Ben de “üniversitede devam ediyor” cevabını verdim.
“Amerika ya gideceğim diyerek partiden istifa etti, gitmedi mi?”
“Gitmedi” dediğimde; aleyhinde konuşmadı ama şunu söyledi, “Kalmış olsaydı vekillikse vekillik, bakanlıksa bakanlık, her seçenek olabilirdi”...
Sanırım ayrılma gerekçesi olarak kendisine farklı bilgi verenler vardı.(!)
Bu arada yazdıklarım o dönemi takip edenlere biraz yavan, gelebilir.
Kimseyi incitmemek için, kısaca nezaket gereği, bildiğim çok şeyi detaylı yazmıyorum.
Ak Parti’den farklı gerekçelerle ayrılanlar oldu.
İddialara göre, kimileri korkutulduğu için kaçtı, kimileri partinin değil başka mahfillerin temsilcisi gibi durdu.
Kimileri de menfaat hesabı yapmıştır.
17’nci asır Fransız yazar La Rochefoucauld “Menfaat her dili konuşur, her kılığa girer” der.
Ak Parti’den de hepsi değilse bile çok kişi menfaati bitince veya ufukta menfaat göremeyince liderin karşısına geçmiştir.
Türkiye’de birçok kişi şöhretini, yine birçok kişi elde ettikleri iktidar konumunu (Teşkilat görevinden tutun da, meclis üyeliği, Belediye başkanlığı, Milletvekilliği, Bakanlık, Başbakanlık, hatta ve hatta Cumhurbaşkanlığını) Erdoğan ismine borçludur!..
Kimse kem küm etmesin…
Yok efendim “Himalaya’lar olmasaymış, Everest tepesi olmazmış” laflarına karnımız tok!
O Himalaya’lar her zaman var da Everest’ler 50 senede 100 senede bir çıkıyor.
Mesele Everest’in kıymetini bilmek, Everest’e vefalı olabilmektir.
Friedrich Hegel’in “ En vefakâr dostumuz gölgemizdir o da yoldaşlık etmek için güneşli havayı bekler ” sözü, menfaati varken öven, menfaat ummadığında dövenlerin vefa terazisindeki eksik gramajını gösterir.
Ayrılmak için bahane bulmak çok kolaydır.
Kimisi “Erdoğan değişti, parti politikaları değişti, tek adam” gibi bahaneler üretip habbeyi kubbe yaparlar.
Peki görevdeyken ne yapıyordun?
Övüp duruyordun!
Neden övüyordun?
Çünkü beklentin vardı da ondan!
Anonim bir söz var:
“Biri size değiştin diyorsa ya sizinle işi bitmiştir ya da menfaati.”
Bu söz nokta atışı bir sözdür!
Ak Parti bir bileşim mi?
Bir karışım mı?
Bu parti “gemilerini yakanların partisidir, bileşimdir” dedik ama maalesef araya “karışım tipler” de girebildi.
İktidar koklayan bu tipler siyasi hayatın bülbülleridir.
Sadi Şirazi, “Bülbülden vefa ummayın çünkü her dem başka bir gül üzerinde öter” sözü sanki bu ilkesizleri tarif ediyor.
Gemiyi terk edip karşı safa geçenlerin; kahir ekseriyetine bakınca ne görüyoruz?
Kiminin ismi teşkilatlarda parlamış, kimi yerel meclislerde, kimi TBMM’de, kimi kabinede…
Ama hepsi de Erdoğan ve Ak Parti sayesinde o makamlarda bulunmuş portrelerdir.
Bu gün bu figürleri Erdoğan’ın karşısında görünce, “yüzsüzdür insanoğlu kimse bilmez fendini, kime iyilik yaptıysan ondan koru kendini" dizelerini terennüm etmeden yapamıyor insan.
Bunları neden yazdım?
En güzel yazacak konumda olanlardan olduğum için yazdım.
Anlatalım:
Ak Partimizin birinci ve ikinci kongresinde Bursa İl Başkanı seçildim.
Milletvekilliği yaptım.
Milletvekilliğim bitti diye kenara çekilmedim.
Her kampanya dönemi en önde koşmak için gayret ettim.
Birinci kongreden son kongre hariç bütün büyük kongrelerin (6 olağan 3 olağanüstü kongrenin) delegesi oldum.
Yaşımız altmışı geçmiş.
Yani, bu saatten sonra siyasi hayat için kendimle ilgili hiçbir beklentimin olmadığı aşikârdır.
Beklentisi olmayan yazıyorsa; vefadan yazar.
(Bu arada… Politikayla ilgili yazan hem vefadan hem de cefadan yazar Hayrettin abi!.. Beklenti illa siyaset için olmaz! Mesela bir Ziraat Bankası Yönetim Kurulu üyeliği olsa senin için, dadından yinmez vallahi!.. Yeme bizi!..)
Covid-19 salgını bütün dünyayı kasıp kavurdu, Dünya ekonomileri daraldı, Biz de haliyle etkilendik…
Buna rağmen büyüyen Çin ve Türkiye ekonomisi var.
Felaket kıyaslaması yapmak istemem ama aynı tarihlerde Almanya ve Türkiye sel felaketi yaşadı.
Bizde Cumhurbaşkanı ve bakanlar hemen sel bölgesine intikal ettiler ve yeni evler yeni köyler yapılacağını devlet taahhüt etti.
Almanya’da selde ölü sayısı 200’e yaklaştı, Alman vatandaşlar hala devletini arıyor.
O devlet ki dünyanın ekonomi devlerinden biridir.
Keza iki gündür çıkan orman yangınlarında devlet bu gün itibariyle ödeme yapmaya başlıyor…
Evlerin yapımına hemen başlanıyor…
Başka ülkeleri bırakın, sadece süper güç ABD ile kıyaslayın yeter.
Bizdeki ekonomik daralmayı siyaseten kullanan muhaliflerin rüzgârlarına kapılanlar, sosyal medya yalanlarına kananlar, “hava biraz soğuyunca, gölge veren ağacı unutanlara” benzemiyor mu?
Son söz:
Biz bu partide kiracı gibi durmadık.
Bu nedenle “hesabi” değil, “hasbiyiz”!”
İşte böyle…
Hayrettin Çakmak içini de dökmüş dışını da…
Çok az insan var günümüzün Bursa’sında artık, siyasetin içinden gelen ve siyaset bilen…
Hayrettin abi de bunlardan biri…
Çok uzun yıllar oldu, adından hiç söz etmedim.
Bu vesileyle bir “selam ve sevgi göndereyim” istedim.