Yazarlar

Her şey, herkes var bu yazıda, ben de varım!

post-img
Geçen ay bir dostumla beraber şöyle biraz dolaşıp,  şehrimize tepeden bakalım diye çıktık yollara. Dereçavuş Köyü’nü geçtik, sağda bir de gördük ki kentimizin meşhur emlakçısı Hacı Fuat Alagöz Uluabat Gölü’nün ardından, oraya da iki göz oda bir mutfak, prefabrik bir irtibat ofisi konduruvermiş maşallah. Hacı abinin arabasının da orada olduğunu görünce durup bir selam vermek farz oldu artık. Dereçavuş Eski Muhtarı Akın karşıladı bizi kapıda, Hacı Fuat Alagöz için de “uyuyor abi arka odada, daha yeni yattı, alsın biraz uykusunu, kalkar az sonra” dedi. Çok enteresan adamdır Hacı Fuat, değişiktir, günün belli saatlerinde mutlaka siesta yapar, uyur, tazeler kendisini. Beli ağrır, sırtı ağrır, adamlarından birine ovdururken ya da masaj yaptırırken rastlarsınız bürosunun arka tarafında. Gümüşçeken Caddesi, İmaret Sokak’taki eski yerinde Kedi Ziya vardır onun adamı; yıllardan beri birlikte çalışırlar, Hacı Fuat’ın uyku saatini ve ne zaman uyandırılması gerektiğini en iyi o bilir, namaz vakti gelene kadar da asla hiç kimseyi sokmaz yanına. Enteresan, değişik bir adamdır Hacı Fuat, babacan, sevecen ve paylaşmayı çok seven bir adamdır. Bir gün gidersiniz işyerine, teneke teneke bal yığınları görürsünüz. Örneğin, Kars’taki bir ahbabından satın almıştır; yanında çalışanlara ya da ahbaplarına bir bir dağıtır onları. Başka bir gün zeytin dağlarına rastlarsınız işyerinde, kimi zaman Isparta’dan gül suyu, bazen de Mersin’den nar suyu getirtir; dağıtmayı çok sever. Hepsini de paylaştırır. Akın “abi aç mısınız, Hacı uyanana kadar ben size sucuklu yımırta  yapayım” dedi. Açız ki hem de ne açız! Aylar geçti, Hamza’nın (Eren) İnegöl’de kurduğu organik tavık yımırtası çiftliğinden hala bir tane bile yok ortada, Hacı Fuat 3-5 tavığı yerleştirmiş kulübenin yanındaki bir kümese, hayvanlar her gün yımırtlayıp duruyorlarmış meğerse. Arkadaş, bir de “sucuk ağacı” dikmiş Hacu Fuat Alagöz yan tarafa, öyle bir sucuk vermiş ki bu sene de o mübarek ağaç, dadından yiyemez, dakikalarca ağzınızda gezdirirsiniz vallahi! Organik yımırtaların nefaseti, sucuk ağacından koparılıp kavrulan  dilimlerin lezzeti, üzerinde de dostluğun buğusu, üf, üf, üf yani! Yemek sırasında Hacı’ya sordum, “Arazici Safa’yla (Gönen) yeni ve çok büyük bir projeye birlikte imza atacağınızı duydum, doğru mu” diye? Hacı uyanık adam, “domatesler de çok güzelmiş” dedi buna yanıt olarak! Açmıyor adam telefonu, geri de dönmüyor, tam dört gün oldu arayalı Safa’yı, o gün bu gündür ortalıkta yine yok kareta! Oysa telefonu açsaydı, geçen gün ofisinde bizi ağırlayan Sertaç’ın (Karaalp) davetine onu da götürecektim mutlaka. Arkadaş, şöyle bol naneli, az acılı bir yoğurtlu çorba, ardından da bir “Siverek tava” yaptırmış ki Sertaç bizim için, masaya hızlı çekim dalan İlhan Parseker’in parmakları yerken görünmüyordu desem inanın abartmış olmam! Adam yaptığı her şeyi büyük bir şehvetle gerçekleştiriyor. O haşlanmış brokoli salatasına bir girişti ki daha yemekler gelmeden önce, brokoli brokoli olalı böylesine lezzet, iştah ve şehvetle kendisini yiyen başka birine daha rastlayamamıştır inanın! Sertaç ve kardeşlerinin birlikte çalışarak büyüttükleri Alpiş İnşaat, Bursa’da çok başarılı, çok büyük, son derece kaliteli ve aynı zamanda da “yatırım” amacıyla gayrı menkul alanları kısa süre içinde çok mutlu eden keyifli projelere imza attı. “Foresta Balat’ın” ardından giriştikleri “Tuana Evleri” projesinde geriye kaç daire kaldığını sordum? Tam 365 konutun 300 adedi daha ilk dakikada adeta kapışılmış Bursalılar tarafından, şimdiyse 65 evlik son etaba başlamışlar. “Cennet bahçesine düşen ilk yağmur damlası” demekmiş Tuana. Zaten kendisi “cennet bahçesi” gibi bir proje Tuana Evleri. Oradan kendilerine konut  alanlar huzur içerisinde yaşasınlar. Allah dertlilere derman, evsizlere ev bark versin. Şu bizim Kantar’a da tavlada biraz şans versin canım! Gene yendi İlhan Parseker, Vedat Kantarı yemekten sonra o gün! Kantar yenilmeye, Parseker yenmeye mahkum bu yarışta; avcı mı yoksa savcı mı hiç belli değil Kantar! Aldı koltuğunun altına kutuyu yine. Cezası bu kez “Paçacı Hüsnü’de” hepimize çorba ısmarlamak. Bursa Ticaret ve Sanayi Odası Meclis Eski Başkanı İlhan Parseker, Odalar ve Borsalar Birliği’ndeki görevinden ötürü aynı zamanda İstanbul’daki “Dünya Ticaret Merkezi’nin de başkan vekilliği” görevini yürütüyor. Başkanı usulen kağıt üstünde İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş ama fiili olarak tüm idare Parseker’in elinde. O gün kurumun muhasebe müdürüyle telefonda görüşürken kulak misafiri oldum, Dünya Ticaret Merkezi’nin Halk Bankası’nda toplam 19 milyon 520 bin lira değerinde “dolar hesabı” varmış. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın çağrısına uyarak “derhal satın” talimatı verdi Parseker muhasebeciye, “içimden helal olsun ulan” dedim, “böylesi bir günde bir olmak, birlik olmak” çok önemli gerçekten de. Helal olsun İlhan Parseker’e! İbraam sattı mı ki acaba Bursa Ticaret ve Sanayi Odasındaki dolarları yoksa, sıcak sıcak bankada mı tutuyor? İşittiğime göre mesela Demirtaş Organize Sanayi Bölgesi Yönetimi de boşaltmış dolar hesaplarını. Aslında belli bir süre vereceksin bu gibi kuruluşlara, satmadılar mı? Paracıklarını Hazineye gelir kaydedeceksin anasını satayım! Yok öyle dava, gün birlik ve beraberlik günüdür. Laf artık dönüp dolaşıp nereden geldiyse, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik’e geldi. Vedat Kantar’ın büyük büyük büyük dedesi Batum Vilayeti derbentinde silahtarlık yaparken, Bakan’ın büyük dedesi de orada kol ağasıymış, hemşeri ve arkadaşmış bu ikili aynı zamanda. “Eğer” dedi Kantar, “Faruk bey Bursa’dan, Urfa’ya yollanmasaydı buradaki FETÖ yapılanması bu kadar yoğun gerçekleşmezdi; engel olurdu, buna müsaade etmezdi.” Doğru söylüyor Kantar, devlette her yere FETÖ’cüler değil,  Artvinliler girerdi! Üstelik de Gürcülerin hemen hepsi evlatlarını okutuyor, tümü üniversite mezunu akıllı çocuklar olarak atılıyorlar hayata, dolayısıyla içlerinden öyle tarikat, cemaat mensubu pek çıkmıyor. Şimdi, bu yazıda hem Parseker’e bir “aferin” var, az sonra Bakan Faruk Çelik’e de şöyle cilalısından bir “helal olsun” gelecek, şimdiden haberiniz olsun!.. Arada bir adını anar, hatırasını yaşatmaya çalışırım, takipçilerim bilirler rahmetli İznik Eski Kaymakamı Hüseyin Avcı’yı çok severim. Çok kısa bir süre içinde o kadar çok şey kattı ki İznik’e Hüseyin, hakkını kimse ödeyemez. Mesela toprak altında duran Lefke Kapı’yı o açtı, Çandarlı Sülalesi’ne ait türbeleri onarttı, Kırgızlar Türbesini yaptı, yine toprak altında duran Osmanlı’nın ilk hamamını gün yüzüne çıkardı, eski Roma yolunu buldu, bir sürü çini çarşısı yaptı, eski tütün deposunu onarıp kaymakamlık binası haline getirdi, en önemlisi çevre yolunu yaptırdı ki bu sayede binlerce yıllık surlar daha önce diplerinden giden kamyon ve tırların yarattığı titreşim yüzünden yıkılma tehlikesinden kurtulmuş oldular. İleride Vali olmaya heves ediyordu Hüseyin Avcı ancak, hakkında açılan saçma sapan bir dosya için şimdi içeride FETÖ üyesi olma iddiasıyla tutulan Bursa eski Valisi Şahabettin Harput soruşturma izni verince çok hırslandı, bu durum çok fazla koydu Hüseyin’e. Çok erken bir yaşta, henüz gencecikken bir kalp krizi sonucu kaybettik Hüseyin’i. Oysa yaşasaydı, hemşerisi Bakan Faruk Çelik’in de desteğiyle bu gün muhtemelen bir İlin başında Vali olarak görebilecektik onu. Olmadı, kısmet değilmiş… Fakat Hüseyin’in bir ikiz kardeşi daha var biliyor musunuz? Adı Hasan, bire bir Hüseyin’in kopyası, meğerse tek yumurta ikiziymiş onlar! Geçenlerde Safa kahve içmeye bana geldi, (Sahi, o gün neden uğramıştı ki acaba?) müjdeli haberi o vermişti, telefonla arayıp kutlamıştık. Hasan da kardeşi gibi devlette hizmet ediyordu, Antalya’daydı. Son görevlendirmenin ardından Faruk beye gitmiş, “Bakanım demiş, rahmetlinin evladı da burada okuyor, bende de var iki yavru, sizden rica etsem, beni buralara bir yerlere tayin ettirseniz de Ankara’ya, çocukların başına gelip onlara göz kulak olsam?..” Hemen yaptırmış Hasan Avcı’nın tayinini biliyor musunuz Faruk Çelik! Sadece onunla da sınırlı kalmamış, Hasan’ı bir de Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın Personel Genel Müdürlüğü Daire Başkanlığına  getirip yerleştirmemiş mi cuk diye?!. “Vefa” sadece İstanbul’da bir semt adı değilmiş meğerse! “Helal olsun” dedim içimden Faruk Çelik için de, ne varsa yine eskilerde var, eskiden siyaset çok daha güzel, keyifli ve sevimliydi, Bakan Çelik de o nosyondan gelen bir politikacı. Ne güzel, çok sevindim ben de.

Diğer Haberler