Yenibursa’yı haftalık olarak çıkarıp da bayilerden en az 3 bin sattığımız 2003 yılının yaz aylarından birindeydik.
Yazıişleri Müdürümüz sevgili Namık Göz geldi yanıma bir gün:
“Özdilek yine kaçak fabrika binasına başlamış; N’apalım?”
-N’apalımı var mı? Hemen kalkıp gidelim!
Namık’la beraber kalkıp gitmiştik.
Özdilek’in, Bursa Yalova Yolu üzerindeki ilk alışveriş merkezinin hemen yan tarafı vardığımız yer, arka taraflar yine Özdilek’e ait havlu fabrikalarıyla kaplı.
Anayol üzerindeki çimenlik alanın hemen arka tarafındaki arazinin etrafını dışarıdan görünmeyecek şekilde 2 buçuk metrelik sunta bloklarla kapattırmış Hüseyin Özdilek.
Ve içeride Bursa Çimentonun kamyonları hızla beton döküp, su basmanlarına kadar çıkılan inşaatı her geçen dakika daha da büyütmekteler.
Özellikle Bursa Çimento deyip, tarihe not düşüyorum çünkü, valisinden belediye başkanlarına, bürokrasiden, siyasi parti İl başkanlarına dek toplanılıp ortak karar alınmış, “hiçbir beton firması artık kaçak inşaatlara malzeme vermeyecek” diye!
Namık yandaki binanın çatısına çıkarak bu “yeni katliamı” görüntülüyor.
Pazar günü okurun önüne çıkacak gazetenin manşetini süsleyen o haberin uydusunu da ben yazıyorum:
“Bursa Ovası’nın göbeğine 50 dönüm kaçak fabrika binası yaptı, hala hiç utanıp sıkılmadan gizli saklı 10 dönüm daha yapmak için uğraşıyor!..”
Bu haberimizin ardından inşaat durduruldu, hala da öylece duruyor temellerinden yerden bir-iki metre yükselmiş paslı demirleriyle.
Daha sonraki yıllarda bir gün Hüseyin Özdilek’le karşılaştık. Mustafa Kırcı’yla beraber tavla oynuyorlardı. Beni görünce suç bastırmak için ikisi birden aynı anda çemkirdi yüzüme:
“Sermaye düşmanlığı yapıyorsunuz kaardişim!.. İstihdam sağlıyoruz, ekmek veriyoruz kaardişim!..”
Oysa hiç farkında bile değillerdi ki ekmek köpeğe verilir!.. Sözünü ettikleri işçilerse emekleriyle, alın terleri ve de onurlarıyla el etek öpmeden yaşam mücadelesi veren eli öpülesi insanlardı sadece.
Mustafa Kırcı’nın da hayatı “kaçaklarla” doluydu, Çekirge’ye doğru giderken solda bulunan Kırcı Otel’in bir sürü kaçak eklentisi vardı. Daha da ötesi binanın sırtını dayadığı köfeke taşlardan oluşan yamacın içi oyularak ek bölümler yapılmış, tesisin sıpa bölümü gayrı yasal biçimde oraya kurulmuştu; hala da öyledir aradan geçen onca yıla rağmen, nedense kimse işlem yapmaz!
Haber, daha doğrusu Akit Gazetesi jargonlu “ajite haber” ilk önce “haber10” isimli hükümet yanlısı bir site tarafından duyuruldu önceki gün akşam saatlerinde.
“Özdilek’ten skandal takvim” başlıklı metinde şöyle deniyordu özetle:
“Özdilek AVM 2015 yılı için hazırladığı takvimde çarşaflı kadınları demir parmaklıklar ardında gösteren resmi kullanarak nefret suçu işledi… Kolaj şeklindeki resimde ayrıca Kemalist eğitim sisteminin çocukların zihin dünyasında oluşturduğu tahribatın tüm çıplaklığıyla yer aldığı gözlendi…”
Olay şu: Özdilek AVM her yıl düzenlenen bir etkinlikle öğrenciler arasında “Cumhuriyet’i renklerle anlatın” konulu bir resim yarışması düzenliyor ve milli eğitim müdürleri tarafından oluşturulan bir öğretmenler jürisinin kararıyla başarılı bulunan resimleri takvim haline getirip müşterilerine dağıtıyor.
Takvimin 2015 yılının haziran ayını süsleyen resmin yaratıcısı, Eskişehir ortaokullar birincisi, yedinci sınıf öğrencisi Ece Karaçar.
Ece, resminde öğretmenleri eşliğinde ellerinde Türk bayraklarıyla geleceğe yürüyen gençlerin geride bıraktıkları manzaraları tasvir etmiş. Bu karelerden birindeyse demir parmaklıkların ardında hapis hayatı yaşayan çarşaflı kadınlar ve onların önünde de üzerindeki ay yıldızlı kıyafetiyle özgürce yürüyen sarışın bir kız var.
Efendim, işte haberi yazan kişiye göre o çarşaflı kadınlar kötü gösterilerek nefret suçu işlenmiş olunuyor ve bu tablo da Kemalist eğitim sisteminin çocuklarımızın zihin dünyasında oluşturduğu tahribatı tüm çıplaklığıyla gösteriyor!
Ama durun, asıl trajedi henüz başlamadı!
Hükümet yanlısı ve de paralel avcısı çizgisiyle bilinen Bursa’daki Şehir Gazetesi’nin İnternet sitesine de konuyor bu haber ilerleyen saatlerde.
Ve derken İşadamı Hüseyin Özdilek yusuf yusuf gazetenin sahibi Nezir Asaroğlu’nu arayarak yapılan hata yani bu takvim için özür diliyor ve dağıtımını durdurduğunu açıklıyor!
Sadece bu kadar da değil…
Kabahati onları bir dakikada satıp, çalışanlarının üzerine yükleyen delikanlı Hüseyin Özdilek, “yöneticilerinin İslami konularda hassas olmadığını” da söyleyerek, “kaardişim işte böyle işler açıyorlar insanın başına” diye serzenişte bulunuyor ve ekliyor:
“Zaten benim annem de o resimdeki kadınlar gibi bir vakitler çarşaf giyerdi!..”
Velhasıl Nezir Asaroğlu, AKP korkusundan dolayı bir dakikada yusufçuk olan Hüseyin Özdilek’i gece vakti dakikalarca öttürüyor da öttürüyor!
Bense hayretler içerisinde kalıp, Bursa Ovası’nın göbeğine on binlerce metrekare kaçak inşaat yapmaktan dolayı zerre kadar utanıp sıkılmayan ve dahi Bursa halkından şu kadarcık özür bile dilemeyen Hüseyin Özdilek’in mevzu bu sefer “höt korkusu” olduğu vakit, İslamiyet’e son 150 yıldan bu yana Suriye ve İran taraflarında yaşayan Yahudi ve Hristiyan halkların giysilerinden öykünülerek yine biz erkek milleti tarafından sokulmuş bir kara çarşaftan ötürü nasıl bu kadar irtifa kaybedip, iki avucunu açarak yere kapaklandığını bir türlü anlayamıyorum doğrusu!..
İş hayatına parasızlıktan ötürü kapalı çarşıdan konsinye aldığı el havlularını o vakitler, şimdiki Orhangazi Meydanı’nın üst tarafında bulunan sıra dükkanların önünde karton kutuların üzerine koyup satarak başlayan Özdilek, yıllardır üyesi bulunduğu Bursa Rotary Kulübü’nden de bir an önce istifa etmeli bana kalırsa!!
Çünkü, senelerdir “Rotary Kulüpler Masonluğun arka bahçesidir” diye propaganda yapıp, yandaşlarını ajite eden bu zihniyetin mensupları bu pısırıklık ve korkaklığın sonucunda pek yakında Rotary ve Lions kulübü üyelerinin de bibilerini kesmeye gelecek, ama mutlaka geleceklerdir!..