Yazarlar

İftira ve adalet

post-img
Tam saldırıya uğradığımız yani, 3 Şubat 2015 Salı günü bu Yeni Dönem Gazetesi’nin şeysi İbrahim Öge ne tesadüf “İftira ve adalet” başlıklı bir makale  kaleme almış ve bu yazı da gazetenin birinci sayfasından yayınlanmıştı üstelik. Yazıda önce, daha evvel “bu kadar lokumu kim yidi” diye karalamaya çalıştığı Yıldırım İlçesi’nin yiğit yeni belediye başkanı İsmail Hakkı Edebali’ye aklınca zeytin dalı uzatan bu Öge, son paragrafta da buradan açıkça söylüyorum beni kastederek aynen şu ifadeleri kullanıyordu: “Son olarak, herkes kapısının önünü temizlesin. Bursa kimin adam, kimin geçmişte sapıklıkla itham edildiğini, kimin sahteci, kimin sahtecilik suçundan 5 yıl süreli denetime tabi tutulduğunu çok iyi biliyor.” Len İbrahim, yazıyorsun madem bir şey, doğrusunu öğren de öyle yaz len? Hem ayrıca “Len İbrahim” başlıklı yazımda ben sana “28 buçuk milyon mu daha büyük yoksa, 14 bin lira mı” diye sormuş, bunun yanıtını beklemiştim? Kalıbına bakan da seni bir şey sanır, bunlardan medet umarak mı kendini temize çıkarmaya çalışıyorsun len İbrahim? Bulamadın mı benle ilgili bu zavallı ithamlardan daha başka bir şey? Yazık, çok yazık sana. Çok utanıyorum artık senin adına. Hem senin o dediğin mesele “sapıklık” değil, doğrusunu öğren de öyle yaz bundan sonra len İbrahim, itham edildiğim konunun adı tam olarak şöyle: “Cinsel taciz, elle!..” Bu konuyu günün birinde genç meslektaşlar için “bakın, gazetecilik mesleğini yürütürken sizin de başınıza böyle olaylar gelebilir” diyerek, yazmayı planlamıştım hep. Madem ki sen konuyu açtın, bu sütunların müdavimlerinin gazetecilik ve yazarlık serüvenim sırasında başıma gelenleri yaşanmış “öykü tadında” okumalarını dileyerek, kayıtlara “cinsel taciz, elle” diye geçen traji komik olayı başlayalım anlatmaya. Ama olayı en baştan itibaren paylaşalım ki, neyin ne olduğunu iyice anlasın herkes. Sene 2003… O sıralar Yenibursa Gazetesi’ni haftalık olarak çıkarıyoruz. Gazetenin yazıişleri servisine bir öğrenci velisinden gelen o şikayet ulaşınca, müdürümüz sevgili kardeşim Namık Göz’e “ben de geleceğim Namık” diyorum ve Yalova Yolu’ndaki  AS Merkez’e doğru birlikte yola çıkıyoruz. Zemin kata indiğimizdeyse kepenkleri henüz açılmamış koca bir mağaza, o mağazanın önündeyse Bursa’nın dört bir yanından öğretmenleriyle birlikte gelmiş yüzlerce ilköğretim öğrencisiyle karşılaşıyoruz. Sabah saat 11’e doğru dükkanın kapıları açılıyor. İçeride 15-20 tane masa, o masaların üzerlerindeyse bir takım halkalar, urganlar, ahşaptan renkli küpler, prizmalar filan var. Hatta bir köşeye de üzerinde “göktaşı” yazılı, ne idüğü belirsiz siyah bir kaya da konmuş. Duvarlardaysa gazetelerden kesilip yapıştırılmış haber kupürleri ve “Bursa 1’nci Bilim Şenliği” yazılı dövizler mevcut. Şenlik, menlik, bilim, milim hikaye; amaç para kapmak çünkü, tamamı basit oyuncaklardan oluşan düzeneklerin önünden sırayla şöyle bir geçirilen çocuklar, beş dakika sonra aynı kapıdan çıkarılarak evlerine geri  götürülmekte. Bu kumpanyayı hazırlayıp yaşama geçiren kişi de yaz aylarında orta okul öğrencilerinin üzerlerine “En Kulüp” yazılı tişörtler giydirip, “gönüllü turizm elçileri” adıyla Ulucami ya da Yeşil Türbenin önünde filan Bursa’ya gelen turistlerle konuşturup tanışmalarını sağlayarak yabancı dillerini geliştiğini savunan Rıza Pekdemir isimli gençten biri. Bu gün bile hala o zekaya, o dehaya gıpta ederim çünkü “Ben’im” diyen insanların bile kolay kolay başaramayacakları bir organizasyona imza atıyor bu adam ve “Bursa’da bilim şenliği düzenliyorum” diye yaklaşık bir ay kadar sürede aşağı yukarı o günün parasıyla 50 milyar lirayı vergisiz algısız cebe indirip gidiyor! Dönüşte araştırınca öğreniyorum ki “En Kulüp” adında ne bir dernek ne de bir vakıf var, meğerse bir limited şirket kurmuş bu işleri çevirmek için üstelik de gönüllü turizm elçisi olmak isteyen öğrencilerin her türlü ihtiyacını sponsorlar vasıtasıyla karşıladığı gibi, velilerden de 200-300 bin lira gibi paralar talep ediyordu o vakitler. Bunu nereden mi biliyorum? Geçmişte Radyo S’te birlikte çalıştığımız Hacı Tonak yakınmıştı bir gün, “bu kadar para istenir mi” diye? Meğerse Tonak’ın çocuğu da arkadaşlarından özenip o gruba katılmak istemiş de başvuru yapılınca böyle bir yanıt almışlar karşıdan. Gerçi daha sonra ikincisi asla yapılmadı ama “Bursa 1’nci Bilim Şenliği” adıyla düzenlenen son derece ilginç ve dahiyane organizasyon şöyle başlıyor. Biraz “baby face” olan bu Rıza Pekdemir takım elbisesini giyerek elinde James Bond çantasıyla önce zamanın Bursa valisine gidiyor. Valiyi “bilim şenliği düzenlemenin yararları” hakkında ikna eden Pekdemir, Vilayet makamından bu konuda yardımcı olunması için Bursa İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne hitaben bir yazı almayı kolayca başarıyor. Ardından bu yazıyla birlikte dönemin İl milli eğitim müdürüne giderek bu kez de Bursa’daki tüm okul müdürlüklerine “bu konuda kendisine yardımcı olunması için” ayrı ayrı talimat yollatıyor. Daha sonra Yıldırım İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nden emekli olmuş eski bir idareciyle el sıkışıp, onu da sadece 1 aylığına işe alıyor. Asıl amacıysa kentteki tüm okul müdürlerini bire bir tanıyan bu kişi vasıtasıyla onbinlerce öğrencinin o şenliğe katılımını sağlamaktır. Başlıyorlar birlikte okul okul dolaşmaya. Bu işten ötürü toplanacak paranın yüzde 10’unun okul bütçesine bırakılacağı sözünü alan müdürler başlıyorlar sınıf öğretmenlerine talimat vermeye. Paraları öğretmenler toplayacak, yanlış hatırlamıyorsam kişi başına 3 lira alınacak, eğer çocuğuyla birlikte katılmak isteyen veliler olursa da 6’şar lira ödeyeceklerdi. Ama durun, daha bitmedi! Yine valinin aynı yazısıyla bu kez de büyükşehir belediye başkanına da gidiyor Rıza Pekdemir. Oradan da As Merkez’e gelip gidecek öğrencilerin tüm ulaşımının tamamen bedavaya belediye otobüsleri tarafından sağlanması sözünü alarak çıkıyor. Ardından da As Merkez yönetimine gidiyor. Onlara da diyor ki, “ben bu kapıdan içeriye 1 ayda en az 50 bin insan sokacağım, şu alt katta boş duran büyük mağazayı bu süre boyunca bana hiç ücret almadan verin.” Zaten artık sinek avlamaya başlayan As Merkez müdürü bu teklifin üzerine hemen balıklama atlıyor. İstanbul’dan bir aylığına kiralanan oyuncaklar da getirilip yerlerine yerleştirildiği vakit artık “Bursa 1’nci Bilim Şenliği’nin” başlatılması için önünde hiçbir engel kalmamıştır. Ha bu arada unutmadan, gerek orada çalıştıracağı personeli, gerekse öğretmenlerin yemek ihtiyaçları için fast food katındaki bir restoranı sponsor yapmayı da ihmal etmiyor Rıza Pekdemir. Nasıl ama? Muhteşem değil mi? Biz Namık’la beraber gazeteye döndük ve oraya sözde yerçekimsiz ortamı çocuklara göstermek için konmuş dolaba benzeyen metal bir aparattan da esinlenerek “Bilim değil dolap” başlığıyla bir haber yaptık. Peki sonra neler mi oldu? Of, of, of, neler olmadı ki! Azmini ve mücadele gücünü bu gün hala takdir ederim. Takım elbisesini yine giyip, soluğu bu kez de her gün Bursa Adliyesi’nde alan Pekdemir, hakim ve savcıların kapısından ayrılmayarak önce “tekzip” kararı aldırdı. Ardından da bizi bu haberden ötürü mahkum ettirdi o yıllarda. Fakat haberin yayınlanmasının ardından teşhir edilmiş ve artık düzeni bozulmuştu bir kere. Bu nedenle geleneksel 2’nci bilim şenliğini düzenlemeyi hiçbir zaman başaramayacak ve elde ettiği hasılatı sadece o bir aylık dönemde topladıklarıyla sınırlı kalacaktı. (Arkası yarın)

Diğer Haberler