“İftira ve adalet” başlıklı bir önceki yazıyı okumayanlar buna hiç başlamasınlar. Çünkü, iki makale de bir bütün halinde ve Yeni Dönem’in Öge’si, İbrahim’in bizi kastederek “geçmişte kimler sapıklıkla itham edilmişti” sorusuna açıklık getirmek için kaleme alınmış, özellikle genç gazeteciler için bu mesleği ahlaklı bir biçimde yürüttükleri sırada nelerle karşılaşabileceklerine dair “ders” niteliğinde yazılardır?
Ancak Yeni Dönem’in Öge’si, hakkımızda geçmişte yapılan şikayetin bir “sapıklık” değil, adli terimle tam olarak kayıtlara “cinsel taciz, elle” olarak geçtiğinin de farkında değil!
Dünkü yazıda Rıza Pekdemir isimli kişinin Bursa’da düzenlediği “1’nci Bilim Şenliği’ni” 2003 yılında haberleştirdiğimizi, yayınımızın ardından bu şahsın artık asla yeni bir bilim şenliği filan yapamadığını da duyurmuştuk.
Aradan sanıyorum 4-5 yıl gibi bir süre geçmişti. Osmangazi ve Orhangazi türbelerinin bulunduğu Tophane Meydanı’nın yanından geçiyorum. Her tarafa bayraklar asılmış, belli ki bir tören var. Sorunca öğreniyorum, Recep Altepe’nin başkanlığını yürüttüğü dönemin Osmangazi Belediyesi yan taraftaki sokakta bulunan eski evlerin restorasyonunu yapıp, cephelerini de yenileyecek bir çalışma başlatıyor. Saat kulesinin yanındaki alana doğru ilerlediğimde aralarında eski belediye başkanlarının da bulunduğu yaklaşık yüz kadar davetli topluluğunun kendileri için ayrılmış sandalyelerine oturduklarını, etrafı bir bantla çevrilmiş konuk bölümünün karşısındaki kürsünün arkasındaysa Başkan Altepe’nin konuşmak için hazırlanmakta olduğunu görüyorum.
Bu arada televizyonlardan gelen kameraman arkadaşlar çevreden görüntü alıyorlar.
Sağ tarafa doğru döndüğümde bir de bakıyorum ki, bu Rıza Pekdemir’in daha önce “En Kulüp” tişörtü giydirerek Ulucami avlusunda dolaştırdığı küçük çocuklar bu kez de üzerlerine “Osmangazi Belediyesi çevre gönüllüleri” yazılı kıyafetler giydirilmiş vaziyette, konukların hemen önünde iki sıra halinde dekor olarak bekletiliyorlar soğukta orada.
Belli ki Recep Altepe’yi kafalayan Rıza Pekdemir, Osmangazi Belediyesi’yle akçeli bir anlaşma daha yapmış!
Yanımdaki çantamın içinde bir fotoğraf makinesi var. Dikkatli bir göz tarafından izlendiğimi hiç fark etmeksizin uzaktan çocukların bir fotoğrafını çekiyorum. Ve koruma bandının etrafından dolaşıp, karşı tarafa geçerek birkaç kare daha görüntü alıyorum. Kürsünün hemen sol tarafındaki ağacın dibinde o sıra belediyenin basın danışmanlığını yürütmekte olan meslektaşım Saffet Yılmaz var. Saffet şimdi de Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin basın müdürlüğü görevini sürdürüyor. Karşıdan göz temasına girip selamlaşıyoruz Saffet’le ve ayak üstü iki satır sohbet etmek üzere yanına doğru gidiyorum.
Derken sağ tarafımda bir karaltı hissediyorum ve bir saniye sonra o yandan gelen bir yumruk üst dudağıma çarpıyor. Dönüp bakınca bir de görüyorum ki, kim bilir kimin tarafından kırıldığı belli olmayan sol kolu tamamen alçılanıp, bir bandajla boynuna bağlanmış olan Rıza Pekdemir bunu yaptıktan sonra bir metre kadar geriye kaçmış vaziyette bana doğru bakmakta!
Belli ki yine fotoğraf çektiğimi görünce “bu yine haber yapıp, oradaki ekmeğime de mani olacak” düşüncesiyle enseyi karartıp, saldırmayı seçmiş.
Yan taraftaki bu hareketlilik üzerine Erdem Saker’inden, Ekrem Barışık’ına kadar, başlarını kürsüdeki Recep Altepe’den bize doğru çeviren onca siyasetçi ve ahbabın önünde koşarak Pekdemir’i yakalayıp da ümüğünü sıkmak bize yakışmaz.
Derhal polis 155 hattını arayıp durumu izah ederek, bir ekip göndermelerini rica ediyorum.
Az sonra bizi topluca Çarşı Karakolu’na götürmek için gelen Doblo tipi polis aracının arka koltuğuna Pekdemir’le birlikte daha sonra eşi olduğunu öğreneceğim bir kadın daha geçip oturuyor.
Görevli memur bana da arabanın en arkasındaki suçlular için ayrılmış bölümü gösteriyor.
“Napıyorsunuz siz” diyorum, “155 hattını arayan ben, şikayetçi olan ben?”
“Hayır beyefendi” diye yanıt veriyor tombulca polis memuru yüzüme manidar biçimde bakarak “Asıl bu arkadaş sizden şikayetçi olduğunu söyledi bize az önce. Karısını taciz etmişsiniz!..”
Kan beynime sıçrıyor, ne söyleyeceğimi bilemiyorum! Hayatım boyunca adamın karısını bir kere bile görmüş, tanımış değilim. Üzerinde dana derisinden kalın bir kaban bulunan sarışın o kadını şaşkın gözlerle süzüyorum. Ancak, olayı kavramam fazla uzun sürmüyor. Belli ki polis gelene kadar bir kenarda senaryoyu kuran Pekdemir Çifti, karşı atağa geçip benden bu şekilde geçmişin intikamını almayı seçmiş!
Yoldayken Hamza (Eren) arıyor. O sıra Yenibursa İnternet Haber Portalı’nı, şimdi Gazete Bursa’da birlikte çalıştığımız Hamza’yla birlikte hazırlıyoruz.
Derhal koşturup geliyor Bursa Çarşı Karakolu’na sevgili Hamza. Bu arada itiraf etmeliyim, bu çocuğun başına ne geliyorsa hep benim yüzümden geliyor!
Bir yandan polislere bağrınıyor sağ elinin işaret parmağını gözlerine doğru uzatıp sallayarak, “Mehmet Ali abim asla böyle bir şey yapmaz, bu herif açıkça iftira atıyor” diye söyleniyor.
Bir sinirli, durum karşısında bir öfkeli ki hiç sormayın.
Bense gayet sakin, dur bakalım, kaderde ne varsa yaşayacağız modundayım o sıra.
Önce Pekdemir çiftini alıyorlar, ifadelerini yazmak için içeriye. Ardından da yarım saat sonra ellerini kollarını sallayarak karakoldan ayrılıp gidiyor bu ikili bize bakıp sırıttıktan sonra. Olacak şey değil! Şikayetçi olmak için polisi arayan biz, hakkımızda “cinsel taciz” gibi iğrenç bir iftira karşısında suçlu muamelesi gören yine biz!
O sıralarda Hüseyin Üzmez olayı yeni patlamış, “Savcılar bu tip konularda çok hassasiyet gösteriyorlar, işiniz çok zor, tutuklanabilirsiniz” diyor kırmızı yanaklı, gürbüz bir diğer polis memuru.
Hamza’yla bir kez daha bakışıyoruz. Az sonra uzatılan tutanağı imzaladıktan sonra “gözaltına” alınıp, parmak izi ve hani o filmlerdeki gibi cepheden ve yandan fotoğraf vermek üzere Bursa İl Emniyet Müdürlüğü’ne götürülüyoruz.
Çok utanıyorum. Kim, hangi erkek kendi karısını böyle bir olayın içine, üstelik de böylesine çirkin bir söylemle dahil edebilir ki?..
Parmak izlerimi alan emniyetteki polislere “iftiraya uğradım, ben öyle bir şeyi asla yapmam” diyorum; yine şüpheli gözlerle bana bakıyor oradaki herkes.
Ve oradan o zaman Adli Tıp Kurumu’nun bulunduğu Yüksek İhtisas Hastanesi’ne geçiyoruz. Polislerden biri bana kelepçe takmaya kalkışınca Hamza kavga ediyor. Bu kez beni bırakıp, bizi her yerde gölge gibi takip eden Hamza’ya takıyorlar kelepçeyi bir süreliğine görevli memurlar! Canım Hamza’m, benim yüzümden kelepçe de görüyor bileklerinde.
Öğle sularında gerçekleşen o olayın ardından gece yarısına dek süren o kabus gibi günü, bir otopsiye gittiği için kapısında saatlerce beklediğimiz nöbetçi Cumhuriyet Savcısı’nın önünde tamamladık.
Savcı bey bir bize baktı bir de karakolda ifadesi alınan Pekdemir Çifti’nin kağıda yazılmış olan orada söylediklerine.
Kadının ifadesine göre kendisi, törendeki çocukların yanında durduğu sırada ben arkasından yavaşça gelmişim, aynı anda gözüne doğru bir flash patlatarak çok afedersiniz, kaba etlerin bulunduğu kısmı ellemek suretiyle kendisini taciz etmişim!
Bunun adli soruşturmadaki adı da “cinsel taciz, elle” şeklindeymiş.
Kadının üstünde dana derisinden bir kaban var ki o gün, şayet ben kendisini gerçekten ellemiş olsam bile bunu hissetmesi inanın en az 15 dakika zaman alır!
Hem üstelik bir fotoğraf makinesini kullanabilmek için aynı anda iki elinize birden ihtiyaç vardır, başka türlü olmaz. Üçüncü bir elim daha olmadığına göre hem flash patlatıp, hem de elle taciz eylemini gerçekleştirmem tamamıyla imkansız.
Artık insan sarrafı olan Savcı bizi dinleyince durumu anlıyor ancak, “Bu dosya yarın bir başka arkadaşımıza tevdi edilecek, oradan da takip edin yoksa ileride zor durumda kalabilirsiniz” demeyi de ihmal etmiyor bizi serbest bırakmadan önce.
O gece uyku uyuyamıyorum. Kadının söylediklerine inanabilecek yeni savcının böyle çirkin ve iğrenç bir iddiayla dava açma olasılığı bile beni dehşete düşürüyor.
Ertesi sabah erkenden soluğu Bursa Adliyesi’nde alıyorum. Savcı bey beni son derece soğuk ve mesafeli bir ifadeyle dinliyor. Ardından da tüylerimi diken diken edecek o cümleyi kuruyor:
“Bana ne kardeşim, dosyanın içini doldur, yoksa ben davamı açarım!..”
Resmen çıldıracak haldeyim. Hepimizin bir itibarı, çoluk çocuğu var. Ancak bir şeyler bulmak zorundayım yoksa, vaziyet hayli fena.
Derken aklıma orada çektiğim fotoğraflar geliyor. Hemen bilgisayara indirip dikkatlice bakıyorum. Bir kere kadın, iki sıra halinde dizilmiş olan çocukların hayli önünde ve protokolün tam yanında duruyor. Üstelik alanın etrafı da koruma bandıyla çevrili. Benim çektiğim tüm fotoğraflarda açıkça görülüyor ki bu koruma bandını aşıp da içeriye hiç geçmemişim. Kaldı ki böyle bir olayı gerçekleştirmek için örneğin, Erdem Saker’in önüne kadar gidip, toplu gösteri yapmam gerekiyor oraya gelen konuklara!
Biraz rahatlıyorum. Sonra aklıma beni ta ileriden beri gören ve doğruca yanına gittiğim Saffet Yılmaz geliyor. Olayın döndüğü son hale korkunç derecede üzülen Saffet “Ben gidip savcılıkta lehine şahitlik yaparım abi” diyor, “sen zaten o bölüme bile hiç gitmedin ki, doğruca benim yanıma geldin.”
Hülasa kendi çektiğim fotoğrafları, kameraman arkadaşlardan aldığım görüntüleri ve Saffet Yılmaz’ın ifadesini koyunca dosyaya savcı bey durumu tüm çıplaklığıyla görüyor ve hakkımızda iddia edilen “cinsel taciz, elle” suçlamasına karşı “takipsizlik” kararı vererek, bu iğrenç iftiraya karşı bizi adalet önünde aklıyordu.
Şimdi, aradan uzun yıllar geçmiş, aklınca bizi küçük düşürüp güya yaralamak isteyen Yeni Dönem Gazetesi’nin İbrahim’i bizim için bu günlerde “geçmişte sapıklıkla itham edilmişti” diye şu kadarcık utanmadan yazı yazabiliyor!
Şimdi siz bu tablo üzerine bu herife ne dersiniz, ne diye seslenirsiniz acaba?
Efendim, duyamadım?
Ne?
MÜHİM BİR NOT DAHA: Len İbrahim, küçüldükçe küçülüyorsun. Milletin gözünde bit yavrusu kadar ufaldın. Yine utanıp sıkılmadan, meseleyi çarpıtarak sözünü ettiğin diğer konu bir alacak verecek davasıdır. Gerçeğe aykırı ifade vermeye zorlanan ve daha sonra hepsiyle adalet önünde mutlaka tek tek hesaplaşacağım orada çalışan bazı insanların aleyhimde şahitlik yapması sonucu yerel mahkeme hakkımda olumsuz karar verdi ancak, Yargıtay beni haklı görerek bu kararı bozdu. (2014/3592)
Karşı taraf son bir kez daha itiraz hakkını kullandı fakat, üst kurul da yine benim haklı olduğuma kanaat getirerek (2014/14865) bu itirazı da reddetti.
Numaraları özellikle verdim çünkü, Yargıtay 19’ncu Hukuk Dairesi’nden dosyaların akıbetini doğru biçimde öğrenebilirsin?
Yargıtay’dan çıkan bu kararlar üzerine Bursa’daki durum tek tek sırasıyla düzeltilecek merak etme sen.
Hadi bunu geçtik, sana bu konuyu haysiyet yoksunu bir sürü insan taşımış olabilir.
Rıza Pekdemir olayını sen nereden biliyorsun len İbrahim, yoksa o da mı senin arkadaşın?
SON BİR NOT DAHA: Hafta sonuna kadar şehir dışına çıkıyorum, merak etmeyin. Önümüzdeki hafta başı yine görüşmek üzere. Bana ve kendinize iyi bakın.