Yazarlar

İki bıçak hayatımı değiştirdi

post-img
Bundan uzun yıllar önce Kocayayla’nın artık sararmaya yüz tutmuş çimenlerinin üzerinde oturuyoruz üçümüz, Demokrat Sami (Bilge) ve onun yakın arkadaşı Rıfat Yolu’yla beraber.   Sanırım MHP’nin geleneksel şenliklerinden biri vardı ve birlikte gitmiştik.   Sami abi MHP’li o sıra, henüz AKP diye bir parti henüz düşlerde bile yok.   Sanıyorum iktidarda da ANAP vardı o günlerde.   Sami Bilge fakir henüz, şimdiki gibi zengin değil, bugünkü Metin Çavuş’la hemen hemen aynı ayarda, onun da Tütünçiftlik’te bir dükkanı var o sıra Çavuş gibi, eşarp kumaşları filan şey ettiriyor!   Yav arkadaş, hakkaten bu kentin doğusundakilerle, batısındakiler arasında o kadar bariz ve net farklılıklar var ki anlatamam size.   Mesela Batı organizedeki sanayici arkadaşlarıma uğruyorum yanlarında çalışan kızların hepsi kusursuz ve  çok güzeller, Tütünçiftlik’te, Çavuş Örme’ye, Metin Çavuş’un dükkana gidiyorum ziyarete, yanında çalışan kadınların hepsi çikin!..   Bedia Akartürk gibi cücük kadar üstelik hepsi.   Hele hele Ramazan Bayduz’un yanında, Karesi Tekstil’de çalışanlarıysa tahayyül bile edemiyorum!   Çok mu aradın onları be Çavışım?   Yoksa yenge mi kızıyo?!.   Neyse, biz gene Kocayayla’ya dönelim:   O gün ilk kez karşılaştığım Rıfat Yolu’na “ne iş yaptığını” soruyorum?   “Bıçakçıyım” diyor, “bıçak imal ediyorum.”   Olay Gazetesi’nde yazıyorum o sıra; sonra bir gün ziyaretime geldi her ikisi de…   Rıfat gelirken kendi üretimi olan meyve bıçaklarından bir set getirmiş numune olarak, gazeteyle birlikte promosyon verilip verilemeyeceğini soruyor?   Var evde de bissürü bıçak ama sonra aklıma düştü, ertesi gün Tahal Caddesi’ndeki bıçakçılardan birine gidip dövme çelikten güzel bir mutfak bıçağı aldım kendime.   O da ne!   Alet pas yapıyor!   Onca para vermişim.   Götürdüm dükkana yenisini almak için.   “Abi” dedi satıcı, “limon mu kestiniz bununla”?!.   -Limon da keserim, kavun da keserim, sana ne kardeşim? Hiç çelik paslanır mı?   Neyse, değiştirip aldım yenisini ama Bursa bıçağına da hiç güvenim kalmadı ondan sonra, soğudum o aletten de atıverdim bir kenara.   Devamında hep fabrikasyon bıçaklar kullanmaya başladım.   En son da İKEA’dan gidip bir takım bıçak seti aldım kendime.   Anlaşıp gidiyorduk kendileriyle, hiç de fena değillerdi; soğanımı, domatesimi, havucumu doğruyorlar, yan taraflarıyla da sarımsakları ezip kesiyorlardı yavaşça.   Ta ki Vedat (Kantar) bir gün Hayri abiyle o iki adet bıçağı gönderinceye kadar!   “Vedat, Vedat, Vedat, be, be, bey bunları sana gönderdi” dedi Hayri abi kapıdan poşeti uzatarak.   Açtım baktım, iki mutfak bıçağı.   Üzerlerinde, “KAZIM GÜVEN BURSA” yazıyor.   “Pöh” dedim, “dandik Bursa bıçağı yollamış bana Kantar!..”   Ya arkadaş, bu nasıl bi şeydir ya?!.   Resmen aşık oldum ben bu bıçaklara!   O nasıl bir çelik, nasıl bir keskinlik, nasıl bir zarafet, nasıl bir güzelliktir öyle?   Bunlar bıçaksa eğer, öncekiler neydi?!.   Yaşamımda ilk defa gerçek bir bıçağım oldu benim!   Canım her an bir şeyler kesip, bir şeyler doğramak istiyor.   Yanlışlıkla kesmeyeceklerini bilsem her akşam onlarla yatacağım; o kadar çok sevdim yani!..   Meğerse ben teknolojinin gelişmesiyle birlikte Bursa’da bıçakçılık öldü sanıyormuşum; meğerse benim kentimizde hala muhteşem bir şekilde devam eden bu gelenekten haberim dahi yokmuş.   Meğerse ustalar dövme çelikten hala mucizeler üretmeyi sürdürüyorlarmış.   Bana gelenleri Kazım Usta ve oğlu Fatih imal ediyormuş ve her ikisinin de Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin her yıl geleneksel biçimde düzenlediği “Bursa Bıçakları Tasarım Yarışmasında” bir sürü ödülleri varmış.   Açıkçası, böyle bir yarışma düzenlendiğinden bile haberim yoktu benim!   Ne diyim ben şimdi?   Başkan Recep Altepe, ne diyim, “helal olsun” diyim bari, “pes” diyim, “valla” diyim, “böyle bir konuya da el attığınız için helal olsun” diyim.   Mutfak ve kasap bıçağı, kılıç, hançer ve av bıçağı, çakı, testere, döner, pastırma bıçağı kategorilerinde açılıyormuş yarışma ve her yıl 70 kadar da usta katılıyormuş bu etkinliğe.   Ve biliyor musunuz, en az ateşin bulunması kadar çok önemli, sıra dışı bir katkı yapmıştır “çeliğin bulunuşu” insanlık tarihine!   Hint filmlerini hiç sevmez, basit bulurdum; ta ki Aamir Khan’ın “PK” isimli filmini izleyene kadar böyle sürdü bu durum.   Hele hele Kore filmlerini çocukluğumdan beri hiç izlemedim.   O zaman da uzak doğu sporları ustası olan Bruce Lee’ye hastaydım, ondan dolayı seyretmişliğim vardır.   Ne zaman ki “Efsane Prens Jumong” dizisi çıktı karşıma, tüm ön yargılarım kırıldı gitti.   Aşk, kin, nefret, savaş, özlem, mutluluk ve daha insana özgü bir çok duygu bu kadar güzel mi anlatılır, bu kadar çok mu hissettirilir izleyene!   Kore’nin kuruluşunun anlatıldığı dizi filmde Çinliler ellerindeki döneme göre çok dayanıklı olan çelik kılıçlarla bunları hep dövüyorlar!   Bir vuruşta ortadan ikiye bölünüveriyor Korelilerin kılıçları.   Sonra, onlarınkinden daha dayanıklı çelik yapmayı başarıyor Koreliler.   Ve yeni silahların ardından çelik zırhlar da imal etmeye  başlıyorlar.   Aslında güneş hep doğudan doğmuş, bilimin ışığı oradan yayılmıştır dünyaya ama daha sonra geldiği batıda kalmıştır nedense?   Dövülgen, güçlü ve son derece dayanıklı olan “Demascus” çeliğinin de ilk çıktığı yer doğudur örneğin.   “Şam çeliği” olarak da bilinir bu alaşım.   Bilinen son hali 900’le, 1300 yılları arasında yapılmış, sonra nedense birden bire son ustasının taşıdığı sırlarıyla birlikte ortalıktan kaybolup gitmiştir!   Avrupalılar Demascus çeliğiyle Haçlı Seferleri sırasında karşılaştılar.   Bu efsanevi kaliteyi görünce dipleri düştü i.nelerin!   Son derecede esnekti o çelikten yapılan kılıçlar, bükülme ve eğilmelerde asla kırılmazlardı.   Çelik zırhları bile kolayca kesip delebilirlerdi.   Demascus’un en önemli özelliklerinden biriyse her birinin üzerinde doğal olarak farklı farklı desenlerin yer almasıydı.   Her deseni bulan usta onlara değişik isimler vermişti, “Türk Kıvrımı, Yağmur Damlası, Peygamber Çorabı” gibi örneğin.   İpek bir mendili havada ikiye ayırır, taşı bile bir vuruşta keserdiniz onlarla, asla körelmezlerdi.   “Şam çeliği” olarak bilinir ama ta Hindistan’a, oradan da uzak Asya’ya ve Çin’e kadar gider Demascus’un gelişimi.   Demirciler yeni bir teknikle demir, odun kömürü karışımına cam ilave ederek erittiler ve yüksek saflıkta karbon çeliğini ürettiler önce.   Bu teknik yavaş yavaş dünyaya yayıldı, Orta Asya’dan 1000’li yıllara doğru orta doğuya ulaştı.   Orta doğudaysa bu karışıma karpit eklendi, karpit çelik tabakaları arasındaki mikro partikülleri düzenliyor ve çeliğe esneklik katıyordu.   Devreye bu yeni malzemenin girmesiyle farklı bir dönem başlayacaktı artık.   Daha sonra başka elementlerin de katılmasıyla ergime sonucu üretilen ham çelik kütleye “çelik yumurtası” denirdi.   Daha sonra bu yumurtalar tabakalar haline getirilir, üst üste konulup defalarca dövülerek sıcak kaynak tekniğiyle çok daha üstün ve dayanıklı bir kıvama getirilirdi.   Hatta öyle ki, tahta çıkma törenlerinde 2, 2.5 kilo ağırlığındaki çelik yumurtalar aynen bir mücevher gibi hediye olarak sunuldu padişahlara yüzyıllar boyunca.   “İlk orijinal Demascus çeliğinin ustasının ve formülünün kaybolduğunu” söylemiştim…   1980’li yıllarda batıda bulundu kayıp formül.   Avrupalı bilim adamları geleneksel metotla demir ve çok sayıdaki bileşeni kil bir potada işleyerek oluşumu başardılar.   Amerika ve Rusya da keşfetti daha sonra bu bileşimi.   Günümüzde hala silah yapımından uzay teknolojisine kadar pek çok alanda kullanılıyor.   Ve biliyor musunuz ülkemiz dünyada çelik üretimi açısından Çin, Japonya, ABD, Rusya, Almanya gibi dev ekonomilerin  hemen ardından 8’nci sırada bulunuyor?   Ve biliyor musunuz dünyanın en kaliteli çelik bıçakları hala Bursa’da da yapılabiliyor.   Şımartın kendinizi…   Evdeki tüm bıçakları atın!   “Pirge” diye bir marka türedi Bursa’dan…   Onun da çok başarılı olduğunu duyuyorum…   Denediğim için “Kazım Güven” benim favorim…   Ancak eminim ki onun gibi başarılı, işinin ehli  başka ustalar da vardır…   Gidin Tahal Caddesi ya da Kayhan’daki Bıçakçılar Çarşısı’na…   Evinize şöyle etlisinden, iyisinden güzel güzel Bursa bıçakları satın alın.   Tercihinize göre, sapları venge, kiraz, dut ya da şimşir ağacından olabilir.   Şimşir, kullandıkça ileride avucunuzun şeklini alır, onu da söyleyeyim.   Ev yaparsan tuğladan, kız alacaksan Muğla’dan…   Ee bıçaklar da doğal olarak elbette ki Bursa’dan!   Çavış sen de al.  

Diğer Haberler