Yazarlar

Şu Kemal’in yürüyüşü meselesi

post-img
“Derelerin çakılı, nerden aldın akılı?..”   Benden aldı önce, n’erden alacak?   Hem Kemal Kılıçdaroğlu’nda ipe sürülecek akıl mı var sanıyorsunuz?   Oturttu onu oraya kombaba gibi birileri, ihtiyaç oldukça sahneye sürüp, akıllarınca iktidar partisine ayar vermeye çalışıyorlar.   Bakın arkasına?   Halk var mı?   Yok!   Yeniden milletvekili olma hayalleri kuran ya da o koltuğa erişememiş ama deli gibi mebus olmayı düşleyenlerle, Atatürkçülükten ya da Atatürkçü geçinen üç-beş riyakar sahtekar, menopoza girdikten sonra afakanlar basınca rahatlamak için kendilerine meşgale arayan birkaç tombul ihtiyar teyze, kendini göstermek isteyen il, ilçe yönetim kurulu üyeleri ve hâlâ kullanıldıklarını anlamayan beş-on partili üye!..   Halk var mı Kılıçdaroğlu’nun arkasında halk?   Yok!   Üzerinde ütülü beyaz gömleği, altında kumaş pantolonuyla dere tepe kıç üstü düşüp yuvarlanarak yürüyen adama artık insanlar hiç inanmıyorlar çünkü, inandırıcılığı sıfır Kılıçdaroğlu’nun!   Fakat itiraf ediyorum, Kemal Kılıçdaroğlu’nun aklına bu “yürüme” fikrini ilk ben soktum kanımca!..   Bundan yıllar öncesi…   Şimdiki CHP’liler gibi AKP’ye, Recep Tayyip Erdoğan’a öylesine kızıyorum ki o vakitler, bahsedildiğinde kan beynime sıçrıyor, söylemedik söz, demedik laf bırakmıyorum.   İşte öyle vakitler…   Gürhan Akdoğan CHP Bursa İl Başkanı’ydı…   Sağ olsun günü birlik bir Ankara programı düzenlemiş, önce Meclis'te milletvekilleriyle birlikte bir yemek yiyeceğiz, ardından da genel merkezde Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nu ziyarete gideceğiz.   Meclis lokantasında Turhan Tayan ağırlamıştı bizim gazetecilerden oluşan ekibi.   Yemek sonunda hesaba bedeli 1 lira olarak yazılan revaninin tadı hâlâ damağımda.   Uff, şekeri, şerbeti, tadı da tam kıvamındaydı, nasıl da güzeldi be!   Daha sonra vardığımız CHP Genel Merkez binasının mecazi olarak “tanrılar katında” yani, genel başkan ve has oda başıların ikamet ettiği bölümde uzun, geniş ve oval bir toplantı masasının etrafına oturduk hep birlikte.   Herkes sırası geldikçe söyleyeceğini söylüyor, kendi sorusunu yöneltiyordu Kılıçdaroğlu’na.   Ve sıra, Özgen Keskin döneminde yıllarca devleti kazıkladıkları için Yıldırım Belediyesi’ndeki son büyük ihaleyi almayan, buna karşı bir silah olarak kullanmak üzere Yeni Dönem Gazetesi’ni satın alan, o gazeteyi ve çalışanlarını bu amaçla kullanmaya çalışan ancak kimse tarafından dikkate bile alınmayan, işledikleri işleri yazdığım vakit bana arkadan korkakça ve kalleşçe saldıran Kutlucan'ların gazetesinde yazar olarak çalışmayı içine sindirebilen, yapılan son önseçimde arabasının benzinini bile AKP’lilerden alarak çalıştığı halde  CHP’nin Bursa’da ancak 38’inci sıra milletvekili adayı olabilen, Rize-İkizdereli, hayvan sever ve evinde hayvan beslemeyi çok seven veteriner hekim Melike Soydan’ın üçüncü kocası Yüksel Baysal’a geldi…   Kendisininkiler çürüdüğü için Tahsin Bulut’a o sıra yeni yaptırdığı 32 adet kar beyazı dişlerini göstererek sabahtan beri hiçbir yere bırakmadan elinde taşıdığı naylon poşetten çıkardı kutuyu Yüks.   Artık ne alakası varsa, kestane şekerlerini Kemal Kılıçdaroğlu’na doğru uzatırken “tatlı yiyelim, tatlı konuşalım diye getirdim  efendim” dedi yılışıkça?!.   Belli ki o iki ara bir derede Kılıçdaroğlu’nun dikkatini kestane şekeriyle çekecek, eğer bir sonraki dönemde de ön seçim yapılmazsa genel başkanı ucuz yoldan kafalamış olacaktı uyanık aklınca!   Hoş, ben paraya kıyıp aldığını da hiç sanmıyorum, kendisini ziyaret edenlerin getirdiği kutulardan birini sırf bu amaçla aylarca bekletmiştir muhtemelen çekmecesinde!   Düşünün bakın, gastecisin, oraya hangi amaçla gittiğin belli, hiç kimsenin aklına çakma Gandi Kemal’e kestane şekeri götürmek gelmiyor, bir tek Yüksel Baysal düşünüyor bu cinliği, aklında karpuz kabuğu var imgenin çünkü!   Gözleri fer fecir oynuyor, milletvekilliğini ucuza getirmek istediği çok belli ama karşıdan nasıl göründüğünün farkında bile değil bu Yüks imgesi!   Hadi benden milletin keli olur da senden milletin vekili mi olur be!   Her gün ilkokul Türkçesiyle yazılar kaleme alan senin gibi birini Veteriner Hekim Melike’den başka kim n’apsın?   Ardından söz bana geldi…   Dedim ki, “efendim, şu ana kadar söylediklerinizin tamamı tespit, içinde çözüm yok. Bakın bu memlekette bir vakitler Şemsi Denizer diye bir sendikacı vardı. Adam maden işçilerini ta Zonguldak’tan, Ankara’ya kadar yürüttü ve istediği sonucu da aldı. Ülkenin tüm vilayetlerinden yürüyüş kolları revan olsunlar yollara. Biz Bursa’dan çıkalım mesela 100 bin kişi… Milyonlarca insan  Ankara’da, Meclis binasının önünde toplansın. Demokratik hakkımızı kullanalım. Hükümete karşı bu şekilde bir baskı uygulansın. Ağlayıp durmayalım efendim, bir çözüm üretelim!..”   Ne yanıt vermişti o gün Kemal Kılıçdaroğlu biliyor musunuz?   Hiç!   Hiçbir şey söylemeden kafasını sallayıp diğer arkadaşa doğru döndü sadece.   Can Dündar’ı sever misiniz?   Ben hiç de sevmem!   Bugüne kadar memleket yararına, hayırlı bir işe imza attığını, yurtsever bir yaklaşımını hiç görmedim.   Hep memleket, devlet aleyhine gezerken gördüm onu.   İçten pazarlıklı ama bir o kadar da ürkek ve korkak hallerini bilirim.   Kime ve neye hizmet ettiği şu an bulunduğu yerden de açıkça bellidir benim gözümde!   Enis Berberoğlu denilen herifin de neye ve kimlere hizmet ettiği çıktı ortaya.   Mesela Fikri Sağlar da öyledir benim açımdan.   Birileri bunların eline hazır dosyalar verir ve bu tipleri sürekli olarak kullanır.   Çoğunlukla da Türkiye’nin büyümesini istemeyen, PKK’ya silah ve para veren ve Ortadoğu'da hesapları olan ülkelerin  yabancı istihbarat örgütleridir bunlar.   Devletin bazı hata ve açıklarını bulup, bir toplum mühendisliği çalışması sonucu bazı elemanları vasıtasıyla ortalıkta patlatır bu örgütler.   Bombaları patlatanlar da bizzat onlardır.   Mesele işte bu kadar basit ve nettir.   Benim devletim Suriye’ye silah ve erzak gönderme kararı mı vermiş?   Bundan gurur duyarım!   Demek elin KGB’si, CIA’sı, MOSSAD’ı, MI5’i gibi benim MİT’im de karşı operasyon düzenleme gücüne ve öz güvenine erişmiş ve bunu yapıyor!..   Omuzlarım kabarır, bunu yapan benim Milli İstihbarat Teşkilatım çünkü, gurur duyarım.   Neredeyse 100 yıldır “Yurtta sulh, cihanda sulh” diyerek aslında “aman güçlenene değin sakın bana bulaşmayın” mesajı veriyoruz diğer ülkelere; diplomaside bunun anlamı tam olarak da böyledir aslında!   O sıra oturmuşlar, düşünmüşler, İŞİD’i mi destekleme kararı almış ülkemin yöneticileri?   Madem öyle, helal olsun, vardır bir bildikleri!   Devlet kahvehaneden yönetilmez, iktidar partisini, onun en tepesindeki insanları sevmiyor, eleştiriyor olabilirsiniz ancak, o insanlar o makamlara geldiklerinde artık hepimizin Cumhurbaşkanı, Başbakanı veya bakanları olmalıdırlar!   Etrafınızda sürekli her şeyi yeren, Can Dündar gibi içten pazarlıklı, sürekli millet, devlet aleyhine söylenen birileri varsa bilin ki ya haindir, ya da kendisi veya akrabaları geçmişte devletin sopasını yediği için müzmin kindar biri haline dönüşmüştür!   Biz ülkemizi, devletimizi, insanımızı, tarihimizi, kültürümüzü severiz kardeşim, işte onun için burdayız, işte onun için başkaları başka başka yerlerde!   İşte onun için vaktinde, yürünmesi gereken zaman ve yerde yürümeyen ancak, belli ki bir yerlerden talimat geldiği vakit apış apış yollara koyulan çakma Gandi bu günkü itibarsız konumunda!   Tek amacı ülkemizde kargaşa ve kaos çıkarabilmek onun ve onun ağa babalarının!   Yine yabancı istihbarat örgütlerinin verdikleri bilgi ve talimatlar doğrultusunda FETÖ’nün adliye ve Jandarmadaki hainleri Başbakan’ın emirleriyle yola çıkarılan MİT TIR’larını  durdurup, operasyon yaparak kayda alacak…   Sonra da sadece onların elinde bulunan görüntüler Enis Berberoğlu ve Can Dündar marifetiyle ortalığa saçılacak, sonra da hiç kimse bunlardan hesap sormayacak öyle mi?   Hadi ordan!   Peki ya artık tamamen “yalancı çobana” dönüşen Kemal Kılıçdaroğlu’na ne demeli?   Çiftçiye “ananı da al git” dendiğinde niye yürümedi?   Memurun kıdem tazminatı elinden alınmak istendiğinde onlarla birlikte niye düşmedi yollara Kemal?   Mezarda emeklilik geçerken…   İnsanlara kadro sözü verilip de taşeronların kucağına itilirken…   Çalınan sınav sorularıyla, yandaş mülakatlarla haksızlığın, adaletsizliğin daniskası yapılırken…   Gezi eylemleri sırasında…   Kozmik odalara girildiği sırada…   Aydınlarımız, yurtsever askerlerimiz kumpaslarla, iftiralarla zindanlarda çürütülürken…   Mehmetçiğimiz karlı dağlarda al kanlar içinde yatarken nerelerdeydi Kılıçdaroğlu?   Niye yürümedi?   De…   Hainliği mahkeme kararıyla da sabit, Meclis’te CHP’nin de desteğiyle dokunulmazlığı kaldırılmış bir adamın peşinden niye şimdi yollara döküyor insanları?   Niye sizce?  

Diğer Haberler