Valla, bir havaalanı yapmış ki Ak Parti Hükümet'i İstanbul'a, göğsüm kabardı, kabardı, rahmetli Naim Süleymanoğlu'na döndüm yine!..
Yolcumuzu uğurlamak için gittiğimiz o muazzam tesisin otoparkında dönüşte arabayı bulamadık iyi mi?!.
Eskisinde bir saat dolaşır, burnumuzu sokacak bir park yeri arardık da başaramazdık; araçlar için en az İstanbul Havaalanı kadar muhteşem, dev bir otopark da yapmış Recep Tayyip Erdoğan oraya...
Evvelkinin fiyatları da çok yüksekti üstelik; İstanbul gibi bir yerde yaklaşık 2 saat için sadece 8 lira ödedik.
İçindeki binlerce otomobile rağmen halâ yarıya yakını boştu ve geleceğin muştusunu veriyordu insana sahip olduğu kapasitesiyle.
Aynı duyguyu Bursa Şehir Hastanesinin otoparkında da yaşadım.
Yer altına kurulan muazzam park alanının büyük bölümü şimdilik rezerve; yatırım gelecek yıllar için de yapılmış.
Her sene 2 milyondan fazla hastaya hizmet eden Şehir Hastanesi daha şimdiden sadece Bursa'nın değil, çevre illerden gelip derdine deva arayanların da göz bebeği.
Son iki gündür bazı tetkiklerim için gittiğim bu dev sağlık kuruluşuna ulaşmaya çalışırken "Silimci Oktay" yüzünden döneceğim kavşağı kaçırdım biliyor musunuz?!.
Malum Silimci Oktay, Bursa'nın her yanına astığı etiket ve panolarla kısa zamanda beyinlerde yer etmeyi başardı!..
Hayır, sildirecek bir şeyim olsa ben de diyeceğim ki, "Gel Oktay sil"!
Beton silme, mermer silme, taş silme, gerekirse yaş silmenin bu kadar önemli ve revaçta olabileceği 40 yıl düşünsem aklıma bile gelmezdi!..
Sen kalk, işyerini tam da Şehir Hastanesi'ne döneceğim çevre yolunun az berisine kur, sonra da binaya boydan boya "Silimci Oktay" yazılı bir pankart astır!..
"Ula Silimci Oktay'ın yeri burası mıdır" diye bakarken, geçişi kaçırdım tabii ki?!.
Neyse, döndüm Bademli'den geriye...
Ha bu arada, Dürümcü Bekir, Silimci Oktay ve Söğüşçü Rafet'ten sonra kentimizde yeni bir ünlü namzeti daha türemeye hazırlanıyor, haberiniz olsun!..
"Midyeci Ahmet"
Ben bu "Dürümcü Bekir'i" bundan 30 sene öncesinden, Haber Gazetesi'nde yazdığım dönemden bilirim.
Setbaşı'ndaki, Rafet Giyim Mağazası'nın önünde seyyar arabasında kokoreç satardı.
Yazımı yazıp, akşamları da eve dönerken içim kıyılınca bazen dayanamaz, bir çeyrek ekmeğe kokoreç sardırırdım.
Bir ara sordum "her gün kaç ekmek sattığını"?
Anlattı.
Mesai saatleri akşam saat 21.00'den, sabaha karşı 03.00'e kadardı söylediğine göre.
Sonra hesapladım hasılatını, sermayeyi ve kârını.
Henüz "Cumhurbaşkanlığı" sisteminin telaffuz bile edilmediği yıllardı.
Türkiye'de en yüksek maaşı alan devlet memuru Başbakanlık Müsteşarıydı.
Yani bu gün, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay'ı düşünün?
Ve alt kademedeki tüm yöneticilerin aylıkları, bu ücret baz alınarak belirlenirdi.
Anımsadığım kadarıyla Oktay ayda 50 bin lira civarında maaş alıyor günümüzde.
Helal hoş olsun, 150 bin lira da alsa hakkı ödenmez lakin, "Dürümcü Bekir'in o yıllarda cebine net her 30 günde bir en az Başbakanlık Müsteşarının aldığı kadar para girdiğini" söylesem, ne düşünürsünüz?
Ulan o kadar okuduk, binlerce kitap, yüzlerce dergi, o kadar bedel ödedik, yazılarım nedeniyle hala da karşı karşıya olduğum hapis cezaları, kıt kanat gelirlerle karşılamaya çalıştığım tazminatlar, onca işten kovulma, sürgün, yaşanan acılar...
"Bir kokoreççi kadar olamadık be!.."
Bırak kokoreççi olmayı, yanından, yakınından bile geçemedik anasını satayım!..
Bekir'se aldı yürüdü, kim bilir kaç kere kaç milyon yaptı servetini...
Silimci Oktay'a yazım üzerine sağa sola yapıştırdığı etiketlerden dolayı ceza kesmiş belediye, haber göndermiş bana ortak bir tanıdığımız vasıtasıyla, "8 bin lirayı ben bir silim işinden kazanıyorum; sefam olsun" demiş yazarınıza!..
Ardından bir "28" daha girdi ama adam siliyo abi; biz bir Silimci Oktay da olamadık!..
Kuzu kelle söğüşü çok severim ama "söğüşçülük" de bana göre değil...
Zaten Rafet Alan o sektörü hayatta kimseye kaptırmaz!..
Hani Midyeci Ahmet'ten feyz alıp da bu konuya girsek, uzun yıllardır Mardinlilerin elinde iş kolu, zaten kafada 17 dikiş var, bu saatten sonra onlarla da uğraşamıycam!..
Neyse, böyle idare edelim bakalım; iki yazı bi çizi, takip edin, okuyun bizi!..
De, 27'ye 12 tansiyonla acile kaldırılıp anjiyoya alınan, 747 şekerle yoğun bakıma konulan bu garip bendenizin hayatın yüklerine daha ne kadar katlanacağı şüpheli, onu da diyeyim bu arada!..
Kalbin damarlara uyguladığı basınç yine 20-10 bandına ulaşınca Bursa Şehir Hastanesi'ne taşınmak farz oldu netekim hafta başında!..
Amanın ne şeker bir hanım o ya!..
Radyolojik görüntüleme merkezinde görev yapan Kıdemli Hemşire Şefika Aşık'tan bahsediyorum...
Meslekte geçirdiği onca yıla rağmen hala enerjisini ve hastalara olan ilgisini yitirmemiş bir sağlık meleği...
Sedyede yatarken bir dilim BESAŞ ekmeğini paylaştı benimle iyi mi?
Biliyor musun sevgili okur?..
"Sevgi" lafta olmaz!..
"Sevginin ifadesi" somut bir gerçekliktir...
Hani birine derler ya, "seni seviyorum" diye...
"Hastir lan", seviyosun da ne yapıyosun?
O'nu mutlu edecek bir çiçek verdin mi?
Bir derdine derman oldun mu?
Öğünündeki bir dilim ekmeği paylaştın mı?
Seviyomuş!
Nazım Hikmet'in "Karıma Mektup" isimli dizeleri gelir aklıma böyle zamanlarda:
"Seni asarlarsa, seni kaybedersem" diyorsun; "yaşayamam!" Yaşarsın karıcığım, kara bir duman gibi dağılır hatıram rüzgârda; yaşarsın, kalbimin kızıl saçlı bacısı, en fazla bir yıl sürer yirminci asırlarda ölüm acısı..."
Okur, sevgili okur...
Tam 6 adet hastane var kampusun içinde...
Hani "şimdiye dek hiç gitmediysen" diyorum...
Kalp Damar, Genel Hastane, Kadın Doğum ve Çocuk, Onkoloji, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon ve Yüksek Güvenlikli Adli Psikiyatri Hastanesi...
Güney Marmara'nın uzay üssü kıvamında sağlık üssü burası...
Yaklaşık 500 dönüm kapalı alana sahip...
Her yer, her şey en son teknolojiyle donatılmış...
Büyük bir deprem dahil, her türlü felakette hizmet verebilecek dev bir kapasiteye sahip...
Destek hizmetlerini sürdüren firma, özel hastane kıvamında görev yürütüyor...
Personel eğitimli, nazik ve iş bilir insanlardan oluşuyor.
"Tanışalım" diye bir kere yanına gittim ama Başhekim Dursun Topal yerinde yokmuş...
Soruşturdum, herkesin çok sevip saydığı genç, çalışkan ve başarılı bir hekim Dursun Topal.
İsminin aksine adam ne duruyor ne de topal!..
Arı gibi çalışıp, oradan oraya koşturuyor her gün...
Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde Başhekim Yardımcılığı yaptığı dönemden beri duyarım adını sık sık...
Bir de not düşeyim şuraya, Bursa Şehir Hastanesi Başhekim Yardımcısı Doktor Muhammed İkbal Bakırcı'yı da çok övdü görüştüğüm insanlar...
O da genç ve istikbal vaat eden bir çocuk.
Tebrik ediyorum tüm personeli...
Kısa sürede çok büyük mesafe kat etmişler...
Yine geçen gün bir arkadaşın balkonunda sohbet edip, etrafı gözlüyoruz; semt pazarından dönen Suriyeli kadınlar geçiyor önümüzden...
Yaşlıca olanı çöktü yola!
Ay kadın resmen gidiyor!
Ardından bayıldı...
Muhtemelen yine yüksek tansiyon...
Yanındakilerin bağrışması, etraftan kendi lisanlarınca yardım istemeleri filan...
Arkadaşımın 112'yi araması ve onca akşam trafiğinde ambülansın gelmesi sadece 9 dakika sürdü...
Binlerce de içindeki 3 personeliyle birlikte tam donanımlı ambulans var bu ülkede...
Dakikalar içinde ister yerli, ister misafir olsun herkesin imdadına koşmaya hazırlar...
Bir insanı "insan" yapan vicdanıdır...
Benliğindeki bu mekanizmayı harekete geçirmeyen bazı vicdansızlar var ya hani, "Ne yaptılar, yol yaptılar" diye son 20 yılı küçümseyen?!.
İlaveten Bursa'nın tüm ilçelerine kurulan modern hastanelerle birlikte sağlıkta reform, resmen bir devrim yaptı bu adamlar...
Hayali bile cihana değerdi bundan 20 yıl önce...
"Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi..."
Kimleri gördüm, neler gördüm neler son birkaç gün içinde, bir kez daha nefes alabilmek için var gücüyle didinen!..
"Sağlığınızın ve sağlık sisteminizin kıymetini bilin" derim; lafıma kulak verin!..