Yazarlar

İlk cemre düştü

post-img
Koca ninem de bilir ve vakti geldiğinde söylerdi, onun kızları yani anne tarafımdan büyük halalarım da, anneannem de, annem de şu “cemre” olayını.   Nesilden nesile aktarılan bir söylemdi bu.   “Bugün cemre düşüyor oğul” derdi mesela ninem bizler henüz çocukken.   Ne düşüyor, nasıl düşüyor, nereye düşüyor bir türlü kestiremezdim?   Geçen gün baktım Alpiş İnşaat’ın ortaklarından Sertaç Karaalp de yazmış sosyal medyada duvarına.   “Baharın müjdecisi olarak bilinen ilk cemre bugün havaya düşüyor; bolluk bereket huzur ve sağlıkla dolu bir yıl olur inşallah” demiş Sertaç.   Demek ki onun ailesinde de kuşaklar boyunca aktarılan bir gelenek “cemre” efsanesi.   Şöyle bir baktım, Arapça bir kelimeymiş “cemre”, sözlük anlamı da kor yani, ateşmiş.   İlkbahar başlamadan hemen önce 7’şer gün arayla havaya, suya ve toprağa düştüğü varsayılan bir kavram “cemre” olayı.   Ve düştüğü yeri sıcacık ısıtan bir olgu.   Türk ve Altay halk kültüründe ve mitolojisinde “İmre” adı verilen bir cinin neden olduğuna inanılıyor bu ısınma olayına.   İlkbaharda görünüp titrek ışıklar saçarak göğe yükseliyor İmre.   Sonra buzların üzerine düşerek onları eritiyor.   Oradan da yere giriyor.   Ve ardından ısınmış topraktan artık buhar yükseliyor.   Bulgarlarda “Zemire” bu cinin adı.   Anadolu Türkçesine Arapçadan gelme “cemre” sözcüğünün aslında bu adın benzetme yoluyla değişmiş hali olduğu düşünülüyor.    “Cemre” hıdrellez ve nevruzun da habercisi aynı zamanda.   Cemre düşmesi Türk kültüründe de çok önemli bir yere sahip.   Osmanlı zamanında Divan şairleri cemre vakitlerinde önemli kişilere övgü şiirleri yazarlarmış, bu şiirlere de “cemreviye” denilirmiş.   Gerek Arapça, gerek Farsça eserlerde, gerekse Türk halkı arasında cemrelerin düşüş veya yükseliş tarihlerinde bir karmaşa olduğu görülse de genel bir tarihin varlığı görünüyor.   Bu tarih Rumi olarak 7, 14, 21 Şubat; miladi olarak da 20 Şubat, 27 Şubat ve 5–6 Mart günlerine denk geliyor.    Birincisi havaya, ikincisi suya, üçüncüsü de toprağa düşüyor.   Tabii, insanoğlunun gelişimi sırasında ilkin hayvancılıkla geçinen toplumlar için çok önemli bu hava olaylarındaki değişim.   Sonbaharda biriktirilen ot yığınları tükenmeye yüz tutmuşsa eğer, sıkıntı çok büyük demektir!   Anlaşılan Asya kavimleri cemreleri binlerce yıldan bu yana takip ediyorlar.   Toplumların yaşayış tarzıyla takvimleri de paralellik gösteriyor.   Türkler atlı göçebe hayatı yaşadıkları dönemde hayvana bağlıydı mesela.   Hayvanlar süsleme, giyim kuşam, yeme içme gibi Türklerin hayatının pek çok alanında etkilerini hissettirmekteydi.   Hayvan, yaşamın devam edebilmesi için birinci derece öneme sahipti.   Bu nedenle takvimleri de buna göre şekillenmişti, Türkler on iki hayvanlı Türk takvimini meydana getirmişlerdir.   Zamanla hayvancılığa bağlı bozkır hayatından tarıma bağlı yerleşik hayata geçmeleriyle birlikte halkın takvimi de artık tarımla bağlantılı olmaya başlamış.   İnsanlar bu defa tarımsal üretimi temel alarak doğayı gözlemlemiş ve takvimlerini de buna göre yapılandırmışlar.   Dediğim gibi, halk takviminde yer alan bu cemre olayı da ekonomisi hayvana ve tarıma bağlıtoplumlarda karşımıza çıkıyor zaten.   Havanın ısınmasına bağlı olarak meydana getirilen bu inancı çeşitli kavimler kendi kültürlerinden ve değerlerinden bir şeyler katarak zenginleştiriyorlar yüzyıllar boyunca.   Mesela Araplar ve Farslar cemrenin yeraltından yükseldiğine, Türklerse havadan düştüğüne inanıyorlar.   Denizli yöresinde cemreye “Cemile” deniyormuş!   Cemrelerin düştüğü günler genellikle rüzgârlı ve yağışlı olur, o gün yağışlı olursa o yılın da yağışlı ama bereketli geçeceğine inanılırmış Anadolu’da.   Halk arasındaki inanışa göre üçüncü cemrenin düştüğü gün poyraz rüzgârı ile lodos rüzgârı kavga edermiş. O gün ikindiden sonra poyraz rüzgârı fazla eserse poyrazın, lodos fazla eserse lodosun galip geldiğine inanılırmış. Poyraz fazla eserse kışın otuz gün daha uzayacağı, lodos fazla eserse bahar günlerinin erken geleceği kabul edilirmiş.   Çinlilerse her cemrenin güneşle doğanın zifaf gecesi olduğuna inanırlarmış.   Ünlü tarihçi Reşad Ekrem Koçu eski İstanbul’u hemen her yönüyle anlattığı ansiklopedisinde eski İstanbul halkı arasında bir zamanlar söylenen ve “üç cemrenin yıldızların üç oğlu” olarak kabul edildiği şu tekerlemeyi naklediyor:   “Üç biraderler Kevakibzadeler  Biri meşrebi havai Biri deryade yüzer  Biri hakipaye yüz sürer”   Bugün havaya düşen ilk cemre ulusumuza bolluk, bereket ve hayır getirsin.   Baharın ilk müjdecisi olan bu cemremiz hastalara şifa, dertlilere devalar getirsin.   Hükümlüye af, aday olanlara bolca oy, memlekete esenlik ve refah getirsin.

Diğer Haberler