Türk Dil Kurumu’yla bir işiniz oldu mu bu güne kadar?
Türk Dil Kurumu’nun dilinin dilinize değdiği vaki midir?
Peki, Türk Tarih Kurumu’yla her hangi bir rabıtanız var mı?
Bu Türk Tarih Kurumu’nun yakınızda, yaşadığınız bölgede yaptığı her hangi bir etkinlik ya da çalışması mevcut mudur?
Örneğin, bir antik kent ya da kazı çalışmasına tanık oldunuz mu?
Mesela 1326 Panorama Müzesi’nin, Osmangazi Belediyesi değil de bu kurum tarafından inşa edilmesini hatta, fethedilen her kente benzerlerinin kurulması gerektiğini düşünenlerdenim.
Zaman zaman kesintiye uğrasa bile sözünü ettiğim her iki kurum da İş Bankası ve iştiraklerinden elde edilen gelirin yüzde 28.09’luk hisse payına düşen kısmını 1938’den bu yana çatır çatır alıyor sevgili okur.
Ve bu memlekete ve sana da zerre kadar hayırları yok!
Normalde her hangi bir üniversitenin dil-tarih bölümlerinde oluşturulan kürsülerle yürütülebilecek bu çalışmalar için yıllardan beri trilyonlarca lira para bu iki yapıya gidiyor.
Bir okul, bir üniversite mi kurmuşlar; o da yok?!.
Toplanan paralar devlet bankalarında -o da çok yeni- faize yatırılırken, yönetim kurullarına atananlar ballı maaşlarla semirip duruyorlar yıllardır.
Saltanatın bini bir para ki, dilediğin kadar personel al, kimsenin eline geçmeyen dergiler, kitaplar çıkar, son model makam araçlarıyla gez dolaş, sefan olsun!
Hukuksuz elde edilen bir kazanca, devletin yasa çıkararak el koyması ya da bir düzenleme getirmesi hukuka aykırılık teşkil etmez sevgili okur.
Şimdi, “İş Bankası” konusuna giriyorum; doğru bildikleri yanlışlarını tabu haline getirip, taparcasına savunan bazı yobazlar lütfen hemen terk etsinler bu köşeyi yoksa, mutsuz olmaları an meselesidir!
Mutsuz eden gerçekler yerine, mutlu eden yalanlar gişesinden bilet alıp, sürdürsünler yaşamlarını!
Bu gün ne demek İş Bankası biliyor musunuz?
Eski parayla yaklaşık 30 katrilyon piyasa değerinin yanı sıra finans, cam, telekomünikasyon, sanayi ve hizmet ana gruplarında faaliyet gösteren, aralarında Şişe Cam gibi dünya devlerinin de bulunduğu 24 şirketin doğrudan sahibi, direkt ya da dolaylı olarak kontrol ettiği 110 şirketin de ortağı olan müthiş bir ekonomik yapılanmadan söz ediyorum!
Kurucuları ve sermayedarları arasında Mustafa Kemal’in kayınpederi olan meşhur Uşakizade Muammer Bey’in de bulunduğu bankanın hikayesi, kendi İnternet sitesinde baldızın anlatımıyla şöyle:
"Atatürk İzmir'deki evimizin selamlık kısmında özel odasında çalışırdı.
Bakanlarla Atatürk sık sık çalışma odasında görüşürdü.
Celal (Bayar) Bey de sık çağırdığı bakanlarındandı.
Gene böyle bir gün, Celal Bey önce Atatürk ile, onun çalışma odasında görüştü, sonra da bizim yanımıza geldi.
Biz, Latife ablam, ben ve babam selamlık bölümünde oturuyorduk.
Bu sözünü ettiğim bina şimdi Özel Türk Koleji olarak faaliyette bulunmaktadır...
Evet, bu binada babam ile Celal Bey arasında Atatürk'ün 250 bin lirasının nasıl değerlendirilmesi gerektiği üzerinde konuşuldu.
Babam ihracat ve ithalatın yabancılar tarafından yapıldığını hatırlatarak bu işleri yapacak bir Türk şirketinin kurdurulmasını önerdi.
Celal Bey de bankacılık işlerinin de yabancılar elinde olduğunu hatırlatarak, bir banka kurulmasının yararlı olacağını söyledi.
Sonunda da görüş birliğine vardılar.
Bugün gibi aklımda, güzel bir akşamüstü idi.
Daha sonra Atatürk de çalışma odasından çıkıp yanımıza geldi."
"Bankamızın Kurucuları (&): Uşşakizade Muammer Bey", İş Dergisi, Sayı 265 (Kasım 1988), s. 20.”
Banka’nın ilk kuruluş sermayesi Mustafa Kemal’den.
Sadece 250 bin liralık hisse satın almakla kalmıyor, banka faaliyete başladıktan sonra ayrıca 2 numaralı hesaba kendisine faiz getirmesi için 207 bin 400 lira daha para yatırıyor.
Toplam sermayeyse 1 milyon lira olarak belirleniyor.
Yani hemen hemen yarısı tek kişiden geliyor.
Mustafa Kemal aslında, elindeki parayla yabancılara ait olan Osmanlı Bankası’na ortak olmak istiyordu ancak, orayı yönetenler buna sıcak bakmayınca beliriyor kafasında bir benzerini kurma düşüncesi.
Şimdi, Mustafa Kemal’in baldızı Vecihe Hanım’ın anlatımıyla satır aralarına sıkışmış şu ifadeyi bir kez daha okuyalım:
“…Evet, bu binada babam ile Celal Bey arasında Atatürk'ün 250 bin lirasının nasıl değerlendirilmesi gerektiği üzerinde konuşuldu…”
İyi de…
Bu para Atatürk’ün değildi ki!
Ne atasından miras kalmış, ne de kendisi çalışarak biriktirmişti!
Şimdiki Pakistan ve Hindistan’da yaşayan Müslüman’lar tarafından toplanıp gönderilmişti; hatta Hinduların da katkıda bulunduğu söylenir.
Bu kadar net!
Gönderilen ilk meblağ 675 bin lira kadar para ki, o dönemde bu çok büyük rakam…
Bir kısmı hükümet işleri ve savaş için harcanmış, kalanıysa Anadolu’da kesin hakimiyet sağlandıktan sonra “bakanlar kurulu kararıyla” Mustafa Kemal’e iade edilmişti!
Kimileri geri verilen paranın 380 bin olduğunu, kimileri de tamamının iade edildiğini söyler.
Şu ana kadar anlattıklarımın aksini iddia eden hiç kimse çıkmamıştır.
Şunları demişlerdir kimi yobazları mutmain etmek için bu işlerden geçinen softalar:
“Efendim, o para Atatürk’ün şahsına gönderilmiştir. Dilediği gibi harcamak onun hakkıdır dey mi?!.
Hem ayrıca, İş Bankası milli ekonominin motoru olmuş, memlekette pek çok yatırım yapmış, kurulması çok da iyi olmuştur!..”
Hinduların ineğe tapmaları dahil, yeryüzünde tüm bunlara inanmak kadar ahmakça bir bakış açısı olamaz!
Para herhalde Mustafa Kemal’e gönderilecekti, “köşedeki bakkal efendi marifetiyle memleketin kurtarılması” için yollanacak değildi ya!
Bankalar anonim şirketlerdir; tek amaçları resmi olarak tefecilik yapıp, ortaklarını zengin etmektir.
Mustafa Kemal’in İş Bankası’ndaki hisseleri şahsı adınadır, devlet adına değil!
Bu güne kadar siz hiç İş Bankası’nın bir hayrını gördünüz mü peki?
Mesela bir arife günü kapınızı çalıp, “Ya biz çok para kazandık, bu bayram da size jest yapıp, 5 bin liralık hediye çeki sunuyoruz” demişlikleri var mıdır bankayı yönetenlerin?
Bu işin yerlisi yabancısı, millisi, gayr-ı millisi yok; kurulduğu ilk günden bu yana resmi tefecilik yapıp, para satmıştır İş Bankası.
Ve bu devletin kurucularından Mustafa Kemal Atatürk’ün muhtemelen ilk ticari faaliyetini bu yolla yapmış olması da hep düşündürmüştür beni.
Bu günkü aklımla geriye dönüp baktığımda vicdani kanaatim odur ki, o paralar Mustafa Kemal’in şahsına asla iade edilmemeliydi, hüküm bakanlar kurulu kararıyla değil, hoş ne kadarı tam özgürdü tartışılır ancak, Meclis kararıyla kurulmalıydı, iade edenler sorgulanıp, yargılanmalıydı, kalan para devlet ve millet için harcanmak üzere kamu hazinesine bırakılmalıydı, gerçekte Türk milletinin batıya karşı muzaffer olması için yollanan kaynakla kurulan, ardından sermayesi hiç de hoş ve doğru olmayan yöntemlerle devlet kayırmacılığıyla büyütülen ve özel bir kuruluş olan İş Bankası hisselerinin öyle yüzde 28’i filan değil, tamamı çoktan Maliye Bakanlığı’na devredilmeliydi!
(Yarın devam edeyim.)