Yazarlar

Kader Utansın!

post-img
Kapalı mekanlarda sigara içme yasağının başladığı yılın artık son günleri. Bizim sitenin yazarlarından Zülfikar Yüksel arayıp sordu: “Yılbaşı akşamı nerede olacaksınız?” Çok güzel, yemyeşil de bahçesi olan bir balıkçıda yer ayırtmıştık. Memnuniyetle ve de büyük bir keyifle Yüksel Ailesi’ni de davet ettik aramıza. Zülfikar Bey’in eşi Beate Alman. Zülfikar Yüksel, Beate’yle Almanya’da gazetecilik ve radyo-televizyon eğitimi aldığı sıralarda üniversitede okurken tanışmış. Beate de bir dil bilimci. Gel zaman git zaman… İki gönül bir olunca Alamanya’nın Bohum kenti seyran olmuş bizimkilere. Zülfikar Bey, Beate’yi anne ve babasından isteyip almış. O’nun dest-i izdivacına talip olduktan sonra da hiç öyle bulvar gazetelerinde yazılanlar gibi, bir imamın önüne filan da oturtmaya kalkmamış sevgili eşini. Adını da öyle Beate’den, Beytiye, Behiye gibi benzerleriyle komik biçimde değiştirmeye hiç yeltenmemiş. Herkesin inancı kendisini bağlar metoduyla uzun yıllardan beri taşındıkları  Bursa’da mutlu mesut yaşayıp gidiyorlar. Beate Globus Tercüme şirketini yönetirken, Zülfikar Yüksel de yabancı dil eğitimi konusunda sadece Bursa’da değil, Türkiye ölçeğinde de bir ilki, yani insanların bizzat yaşayarak dil öğrendikleri “Visible Learning” sistemini uygulayan Globus Akademik Yabancı Dil Okulu’nu yönetiyor. Sanırım dil öğrenmek de “demokrasi” gibi bir şey! Yaşayarak öğreniliyor ya da öğrenilmesi için yaşanılması gerekiyor! Geçen gün televizyon haberlerinde izliyorum… Şırnak’ta bir grup şımarmış Kürt, askerlerimizi taşlıyor, ana yolu trafiğe kapatıyor, bir yandan da kameralara karşı bağırıyorlar: “Faşizmi görüyor musunuz faşizmi? Faşist bunlar!..” Faşist dedikleriyse, sınırda mazot kaçakçılığına engel olmak isteyen bir bölük asker! Sen bir devletin sınırını gayri yasal biçimde ihlal edeceksin, dahası o sınırdan göz göre göre kaçakçılık yapacaksın, sonra da sana engel olması beklenen o devleti ve görevlilerini faşist olmakla suçlayacaksın, kendin demokrasiden ne anlıyorsan?!. Neyse… O yıl yılbaşı akşamı Yüksel Ailesi’yle birlikteyiz. Sigara derdimiz var ve ara sıra bahçeye çıkarak iki tüttürüp geliyoruz. Vakit epeyce ilerleyince, artık dışarıya, soğuk havaya çıkmak yerine içeride kaçak maçak bir-iki çekelim diye düşünüp, paketten bir tane de Zülfikar Bey’e de uzattım. Daha elimizde yanmamış sigaraları görür görmez Beate “Napıyosunuz siz” diye sordu? Olabilecek en sevimli halimle kendisine “Dışarısının çok soğuk olduğunu, kocasının üşütüp hastalanabileceğini, işte onun için de içeride sigara içmemizin daha doğru olacağını” anlatmaya çalıştım! “Eğer” dedi, “o sigaraları yakarsanız, derhal polis 155’i arayacağım ve hem sizi hem de işletme sahibini yasal olmayan bu duruma meydan verdiğiniz için şikayet edeceğim”!.. Eşinin bu söylediğini yapacağını çok iyi bilen Zülfikar Bey gözlerime doğru melül melül bakarak telepati yoluyla beynime şu mesajı iletti: “Beate gerçekten de polisi arar! Gel biz işletme sahibini filan hiç zor durumda bırakmadan kuzu kuzu çıkalım yine bahçeye, orada içelim sigaralarımız?!.” Bendeniz son bir gayret Beate’ye, “Bakanlar kurulu tarafından kanun hükmünde ek bir kararname çıkarıldığını. Senede bir gün sadece yılbaşı akşamlarında saat 21’den, sabaha karşı 5’e kadar kapalı mekanlarda sigara içmenin serbest bırakıldığını. Bunun Müslümanlar için bir yortu ya da paskalya gibi bir şey olduğunu… Aziz Papa’nın da buna cevaz verdiğini… Ses çıkarmazsa kendisinin de sevaba gireceğini” filan anlatmaya çalıştıysam da yemedi ve biz şeftali ağaçlarının altına kurulu sokak ısıtma sistemlerinin bulunduğu alana doğru Yusuf Yusuf uzayıp,   ilerledik Zülfikar Bey!le!..   …………………………………   Yine geçenlerde bir restoranda oturuyoruz kendisiyle. Yanımıza Hint kökenli genç bir çocuk yanaştı. Elinde de tek parça ağaçtan ince bir el işçiliğiyle yapılmış muhteşem bir şekerlik var ki, işi bilen bir insan otursa 3 günde oyamaz. Kaç para dedi Zülfikar Bey? Elli liraya veririm dedi genç çocuk bozuk bir Türkçe’yle. Yani, 500 lira dese yine değer; o kadar güzel. Yüksel, gerçekte almaya hiç niyeti olmadığı için 25 liraya verirsen alırım sözü çıkıverdi ağzından. Alışveriş bitti ve mal masanın üzerine kondu. “Napıcaksın bunu” dedim? “Beate’ye hediye olarak vermeyi düşündüm, o bu tür otantik şeylerden hoşlanır” yanıtı verdi. Daha sonra aklıma takılınca sordum: “Ne oldu, Beate hediyeni beğendi mi”?   ………………………………   Hiç beğenmemiş! Beğenmediği gibi Zülfikar Yüksel’den o eşyayı evde tutmamasını, götürüp başka birine vermesini istemiş! Niye biliyor musunuz? Aslında yüzlerce lira etmesi gereken o süs eşyası sadece 25 lira gibi komik bir bedelle satıldığı için! “Uzak doğuda” demiş Beate, “çocuk işçileri karın tokluğuna çalıştırıp, emeklerini sömürüyorlar. Sen bu ürünü satın alıp, para vermiş olmakla bunu yapanların, yaptıkları şeyi meşrulaştırmış oluyorsun. Büyük hata etmişsin. Aldığın kişiyi bulup ürünü iade edemeyeceğine göre, lütfen bunu götür benim evimden; başka birine ver”!.. Şimdi bana birileri söylesin bakalım? Yaşadığı ülkenin doğru kanun ve kurallarına birebir uyan, toplumsal düzen ve barışın ancak bu kurallara topluca uyulmasıyla gerçekleşebileceğini düşünen, bu ülkede yaşayan bir birey olarak üzerine düşen vatandaşlık görevini sonuna kadar yerine getirmeye kararlı Beate mi daha demokrat ve barıştan yana yoksa, askerlere faşist diye bağıran aşiret kafalı Kürtçü bir grup Kürt mü? Yine biri bana söylesin… Kendini hümanist, daha ötesi sosyalist sanan bir grup kel kör kirpi, slogancı solcu bozuntusu mu daha insancıl ve de eşitlikten, haktan, hukuktan, evrensel adalette yana yoksa, Beate gibi insanlar mı? Sadece yukarıda anlattığım bu iki olayda bile hepimize o kadar büyük ve önemli dersler veriyor ki Beate, yaşam biçimi ve dünya görüşüyle… Kürtler Kürtlüklerinden… Türkler Türklüklerinden… Müslümanlar da Müslümanlıklarından utansınlar!

Diğer Haberler