Adına “kadın” denilen sır dolu gizemli kıtayı keşfe çıkacak çömez genç erkeklerin henüz daha yolun başındayken önce Irvin D. Yalom’un “Nietzsche Ağladığında” ve Murathan Mungan’ın “Yüksek Topuklar” isimli kitaplarını mutlaka okumalarını öneririm.
İlkinde iki erkekle aynı anda oynayan eli kırbaçlı bir kadının, kafası zehir gibi çalışan bir filozofu nasıl maymuna çevirip verem edebildiğini hayretle görecek, ikincisindeyse bacak kadar bir kız olan minik Tuğde’nin kendisinden çok yaşlı bir hemcinsiyle nasıl ciddi bir rekabete girişebildiğini ibretle izleyeceksiniz.
Herkes 8 Mart Dünya Kadınlar Gününü vesile kılıp “kadınlarla” ilgili bir şeyler yazdı.
Bir de ben bakayım bugün şöyle “kadınlık” müessesesine bakalım.
Sanayici bir arkadaşım “aman aman, kadının en iyisi 6 ay yaşasın” der her zaman ve ardından da ekler:
“Kadınların en iyisi kedilerde olur, o da Şermin!..”
Buna rağmen dün de Dünya Kadınlar Günü sebebiyle işyerinde çalışan 35 hanıma birden çiçek alıp dağıttırmış kerata!
O kadar da duygusal bir insan yani!
Fakat, aldığı çiçek ne biliyor musunuz bu muzip adamın?
Kaktüs!
“Radyasyonu alıyormuş” diye kakalamış kaktüsleri!
Ee çiçeğin adı öyle ne yapsın, kak-tüs!
Otuzlu yıllarımın ortalarına kadar salak salak biz erkekleri kadınlardan daha üstün görürdüm hep!
Oysa tam tersiymiş durum, onların bizden kat be kat üstün olduklarını öğrenmem hayli zaman aldı pek çok erkek gibi benim de!
Bir kadın iki buçuk yaşından itibaren çözmüştür bizleri, eğer isterse ilkin babası dahil tüm erkekleri parmağında oynatır hayatı boyunca!
Yaşama karşı duruşu, kimliği, kişiliği işte o dönemde yerleşir.
Kız babaları iyi bilirler bu durumu…
En uç, en sıra dışı eylemlere girişirler kız çocukları büyürlerken, bu sayede etrafın tepkilerini ölçerler; kişilikleri bu evrede oluşur.
Şahin’in (kardeşim) büyük kızı Eda, ilkinde evlerine misafir gelen bir arkadaşlarının burnunu ağır hasar verecek şekilde ısırmış, ikincisindeyse kendisini kucağında seven bir diğer arkadaşlarının yüzünü de acillik olacak kadar derin bir şekilde yolmuştu o dönemde!
Tepki ölçüyor işte!
Anne ve babanın işte bu noktada çok bilinçli olması, çocuğa onu örselemeden yaptığı şeyin yanlışlığını anlatabilmesi gerekir.
Ağır ve sarsıcı bir ceza gelirse böyle durumlarda sinik ve içine kapanık, “aman benim yavrum değil mi, yapıversin işte n’olacak” diye geçiştirilirse mesele, kendine her şeyi hak bulacak çocuk şımarık ve züppe bir kişilik oluşturmaya başlayacaktır.
Anadolu’da genellikle basarlar el kadar yavrunun suratına iki okkalı tokat, ardından ensesinden tutup tıkarlar bir odaya yalnız başına, zırlayıp durur kendi kendine çocuk orada!
Bizimki de henüz küçükken evden kıymetli, kırılacak bir eşyayı alıp balkona çıkar, eliyle de korkuluğun dışında tutarak tam annesinin kendisine baktığı anı beklerdi!
Anne baktığı anda bırakıverirdi “attii” diye bağırarak beş kat aşağıdaki bahçeye doğru örneğin bir kahve fincanını!
Erkeği deli de yapan, veli de yapan kadındır.
Bizleri ellerine aldıkları ilk andan itibaren ilmek ilmek işleyip kendi düzenlerine göre eğitir kadınlar.
Bundan kaçış yoktur.
Nietzsche der ki, “ümidin bittiği yerde acı da biter!..”
Boşuna yormayın kendinizi, biat edin gitsin, sonuç değişmeyecek ne de olsa!
Yaşamın devam edebilmesi için doğada tüm canlı türlerinde kendisini beğendirmek zorunda olan erkektir.
Dolayısıyla da renkli, estetik, yani güzel olanların hepsi erkeklerdir!
Dişilerse sinik, sönük, renksizdir hep!
Mesela bakın, erkek aslan heybetli ve yelelidir, keza geyik türlerinde boynuzlu olanlar hep erkeklerdir.
Erkek tavus kuşları renkli ve süslü, dişileriyse renksizdir, akvaryum balıkları Lepisteslerde bile böyledir bu durum, hayvanlardan hangilerinin erkek olduğunu üzerlerindeki canlı renklerden anlarlar meraklıları.
Yaşamın kendi genlerinden üreyebilmesi için onca rakip arasında kendisini fark ettirip dişisinin ilgisini çekmek zorundadır diğer canlıların erkekleri.
Oysa insanoğlunda bu rolü kadın da kapmıştır aynı zamanda ve bunun için de süslenmeyi, iyi giyinmeyi, takıp takıştırmayı seçmiştir istediği erkeğin dikkatini çekebilmek için!
İnsanların bir klan halinde yaşadıkları “avcı toplayıcı” dönemden çıkıp tarıma yani, “yerleşik hayata” geçmeleriyle bozulmuştur bu denge.
“Artı değer” yani biriktirilen “ekonomik değer” bozmuştur kadını!
Siz olsanız deposunda kiler kiler arpası, buğdayı, küpünde litrelerce zeytin yağı, ağılında yüzlerce hayvanı olan, sizi ve doğacak çocuklarınızı karda kışta hiç aç ve açıkta bırakmayacak, azıcık çirkin de olsa Vakkas abimizi mi seçerdiniz kendinize eş olarak yoksa, Travolta kıvamındaki üstünde sahip olduğu yegane şey olan kürkü, elinde çakmak taşından mızrağıyla Hamido abimizi mi?
İşte bu dönemle birlikte kadının huyu değişmeye başlıyor ve takıp takıştırıp, sürüp sürüştürmeye girişiyor artık.
Rusların bir atasözü vardır, “çirkin kadın yoktur, az votka vardır” diye; günümüzde de neredeyse çirkin kadın kalmadı artık, sadece “az kozmetik” var!
Makyaj teknikleri de o kadar ilerledi ki, yeni kalemler sayesinde kadınlar gözlerini ister büyük, isterlerse çekik gösterebiliyorlar.
Yanaklara atılan fondötenlerle yüzler geniş ya da uzun, burunlarda yapılan gölge oyunlarıyla da bu organlar minik ya da daha uzun gösterilebiliyor.
Yaşlısı ve genci dahil olmak üzere estetik yaptırmayan, göğüslere silikon taktırmayan kadın günümüzde neredeyse kalmadı artık!
Geçen sene Heykel’deki alt geçitte bulunan bir dükkanın vitrininde görünce kendi kendime “oha” dedim yani, “bu ne”!..
Bildiğiniz takma “k.ç”, silikondan “takma k.ç” yapmışlar büyük göstermek için kadınların poposunu!
Demek kullanan, talep var ki yapmışlar, o derecede yani; minareden at beni, in aşağıya tut beni, o derecede işte!
Canlı Balık Lokantası’nın sahibi rahmetli İbrahim abi (Subaşı) her akşam kerahat vakti geldiğinde çıkar söylerdi o “kadınları hicvettiği” ünlü parçasını:
“Sürülmez Sefa Çekilmez Cefa
Beklenmez Vefa Gibisin Kadın
Bilinmez Hece Sonsuz İşkence
Sanki Bilmece Gibisin Kadın
Sevgiye Kanmaz Aşka İnanmaz
Aşktan Usanmaz Gibisin Kadın
Gönüllere Taç Ruhlara İlaç
Aşkıma Muhtaç Gibisin Kadın.
Bazen Bir Çiçek Bazen Kelebek
Bazende Melek Gibisin Kadın
Bazen Bir Çiçek Bazen Kelebek
Bazen de Engerek Gibisin Kadın!..”
Nur içinde yat İbrahim abi, dünyada bıraktığın hoş seda bak seninle birlikte yaşıyor işte.
Ve Anadolu kadınlarını en iyi anlatan büyük usta “mavi gözlü devin” dizeleriyle devam edelim “kadınlardan” konuşmaya:
“Ve kadınlar,
bizim kadınlarımız:
korkunç ve mübarek elleri,
ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
anamız, avradımız, yarimiz
ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen
ve soframızdaki yeri
öküzümüzden sonra gelen
ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız
ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki
ve karasabana koşulan
ve ağıllarda
ışıltısında yere saplı bıçakların
oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan
kadınlar,
bizim kadınlarımız”
Bir kadına aşık olmuş bir erkek öylesine büyük bir başkalaşım, öyle muazzam bir devrim yaşar ki kendi içinde, bir daha hiçbir zaman eskisi olamaz hiçbir şey onun için artık.
Bizim zamanımızda aşklar vardı, sevgiliye gül kokulu mektuplar yazılır, gözyaşlarıyla süslenmiş mendiller yollanırdı.
Duygular, hislerdi önemli olan…
Şimdiki neslin ilk sordukları şeyler, “evi var mı, arabası var mı, maaşı var mı” ve “üstüme yapıcan mı”?..
Cem Yılmaz’ın dediği gibi “yapıcam üstüne, üstüne yapıcam” var mısın?!.
“O mavi gözlü bir devdi,
Minnacık bir kadın sevdi.
Kadının hayali minnacık bir evdi,
bahçesinde ebruli
hanımeli
açan bir ev.
Bir dev gibi seviyordu dev,
Ve elleri öyle büyük işler için
hazırlanmıştı ki devin,
yapamazdı yapısını,
çalamazdı kapısını
bahçesinde ebruli
hanımeli
açan evin.
O mavi gözlü bir devdi,
Minnacık bir kadın sevdi.
Mini minnacıktı kadın.
Rahata acıktı kadın
yoruldu devin büyük yolunda.
Ve elveda! deyip mavi gözlü deve,
girdi zengin bir cücenin kolunda
bahçesinde ebruli
hanımeli
açan eve.
Şimdi anlıyor ki mavi gözlü dev,
Dev gibi sevgilere mezar bile olamaz:
bahçesinde ebruli
hanımeli
açan o ev…”
Bütün kadınların hepsini çok seviyorum, onlardan acayip korkuyor ve tırsıyorum, önlerinde saygıyla eğiliyorum, ne kadar yüce ve üstün yaratıklar olduklarını -artık- çok iyi biliyorum, asla bir kadınla çatışmaya girmiyorum, büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öpüyorum, tümüne en derin sevgi ve hürmetlerimi sunuyorum.
Beni bu güne dek sizler hep birlikte üzerimde çalışarak yarattınız, sağ olun, var olun!