Bundan yıllar önce ailece gittiğimiz nefis deniz ürünleriyle süslü bir Arap Şükrü akşamını tamamlamış, artık keyifle evimize dönüyoruz…
Birden fark ettim ki kızım bizden geride kalmış ve az ileride, sokağın yan tarafına yerleştirilmiş ışıklı bir camekanın içine doğru elliyle ağzını kapatmış vaziyette dehşet içerisinde bakmakta.
Geriye dönüp biz de bakıyoruz aynı yere.
Buzun üzerine yatırılmış cansız balıklarla birlikte kıskaçları ve ayakları plastik bantlarla sıkı sıkı bağlanmış, hiç hareket kabiliyeti kalmayan canlı bir ıstakoz var orada.
Gözleri kafasının üst kısmında pır pır dönmekte.
Belli ki çok acı çekiyor
Resmen işkence edilmekte hayvana.
Bu acının üzerine kim bilir belki de biraz sonra bir görgüsüzün siparişi üzerine kaynar suya atılıp haşlanarak korkunç bir şekilde can verecek.
Evrensel Hayvan Hakları Beyannamesi’nde ıstakoz, salyangoz, kerevit gibi olanların adı yok!
Ne yazık ki doğası gereği etinin canlı canlı haşlanması gerekiyor bu hayvanın.
Öldüğü zaman çok çabuk bozuluyor çünkü.
Onun için de son günlerinde böyle gaddarca acı çektirilerek değil, içinde deniz suyu bulunan özel akvaryumlarda tamamen özgür biçimde tutuyorlar ıstakozları.
O akşam içimiz acıdı, çok üzüldük o hayvanın haline.
Ertesi gün de “Istakozun Gözyaşları” başlıklı son derece duygusal bir yazı kaleme alıp yayınladım!
O da ne!
Aradan bir hafta geçmedi ki karşılık olarak Olay Gazetesi’nde “Balıkçı Reşat’ın” anlatıldığı, onu göklere çıkartan bir söyleşi yayınlandı.
Üstelik de o söyleşiyi bizim Özlem (Yağmur) yapmış.
Düğün değil, bayram değil, eniştem beni niye öptü?
Memlekette böyle durup dururken Balıkçı Reşat’la üstelik de tam sayfa söyleşi neden yapılsın?
Böyle ikisi de arka arkaya olunca insan şüpheleniyor doğrusu!
Sonra öğrendim ki, yaz kış Cavit Çağlar’ın tüm özel balık siparişlerini Reşat karşılarmış.
Mesela Bodrum’da tekneye hususi misafirler mi geldi, canları o gün kalkan balığı mı yemek istedi, hop, Reşat’a bir telefon, en alasından kalkanlar doğruca helikoptere, oradan da Bodrum’a.
Bizim, “Istakozun Gözyaşları” yazısı sayesinde namı arttı Balıkçı Reşat’ın.
Derken, topa biri daha girdi; kim biliyor musunuz?
Bizim alemde “Taso” lakaplı, Ekohaber Gazetesi’nin sahibi Tahsin Ardıç!
Gazetesinin “Medya Kulisi” köşesinde aklınca meşhur da etmeyecek ya, hiç ismimi kullanmadan, benden “bir köşe yazarı” diye bahsederek, “zaten yazarınızın deniz ürünlerinden ne anlayacağına” dair bir yazı kaleme aldı bu Taso.
Belli ki arada bir gidip Reşat’tan beleşe balık yiyip rakı içiyor, gevşekliği ondan.
Engin balık kültürünü konuşturup, o muhteşem Türkçe bilgisiyle hiç unutmuyorum, “ıstakozun canlı tutulması gerektiğini anlatıp, eğer daha önce öldürürseniz” demiş Taso, “ıstakoz kendi kendini yer!..”
Neymiş?
“Istakoz kendi kendini yermiş!..”
Hoş benim ne dediğimi de anlamamış Tahsin Ardıç, ben diyorum “taka tuka” o anlıyor “gel kulağıma mantar tıka!..”
Istakoz kendi kendini nasıl yer len Taso?
Ben senin ne demek istediğini anladım ama gençliğinde Büyükorhan’da eşek kovalayıp inek güderken boş vakitlerde biraz kitap okusaydın da azıcık Türkçe öğrenseydin bari!
Neyse…
Taso’nun sözünü ettiği ıstakoz değil ama bu Mudanya Belediye Başkanı Hayri Türkyılmaz böyle bu kafayla giderse ki, öyle görünüyor, ahan da buraya yazıyorum, önümüzdeki bahar yeni kuzular melemeye başladığı sıralarda “kendi kendini çoktan yemiş olur” arkadaş!
Olay Televizyonunda belediye başkanlarına para karşılığı televizyon programı yaptırıp icraatlarını anlattırıyorlar.
Çanak programlar yani, hikaye, tırışkadan.
Yanlış anlaşılmasın, sadece Olay değil hepsi yapıyor bunu.
Bu gün tüm Bursa’da kendi ayakları üzerinde durup, ne merde ne de namerde ihtiyaç duymadan varlığını sürdürebilen tek yayın var o da organı Orhan Efe’nin kurduğu, Mustafa Efe’nin yönettiği Yeni Marmara Gazetesi’dir!
Eğer Büyükşehir ve ilçe belediyeleri fonlamayı bıraksınlar, üç ay içerisinde ne gazete kalır ortalıkta ne de televizyon kuruluşu!
Öyle habercilik mabercilik filan da hikaye!
Herkes birbirinden geçiniyor Bursa’da.
Neyse, bu Hayri de para karşılığı anlaşıp, icraatlarını anlatacağı televizyon programı için el sıkışıyor Olay’la.
Fakat genel seçimler öncesi “seçim yasaklarına” denk geldiği için de ötelenip sonraya bırakılıyor.
Atalarımız “işgilli büzük dingilder” demişler, programı sunacak Olay’ın köşe yazarı Mustafa Özdal da dingildiyor ve başıma iş almayayım diye Hayri Türkyılmaz’ı arayarak “programda Büyükşehir’le papaz oldukları sahil projesine hiç değinmemesini” istiyor!
Türkyılmaz köpürüyor, “olur mu hiç öyle şey” diyor ama nafile, Olaycılarsa “Nuh” diyorlar, “peygamber” demiyorlar.
Bakın Mudanya Belediye Başkanı burada haklı, orada her istediğini konuşabilir, konuşmalı da üstelik de parasıyla değil mi?!.
Uygulanan apaçık bir sansürdür.
Fakat Hayri Türkyılmaz ortalama bir politikacının dahi son derece basit bir şekilde yönetebileceği krizi daha da bir derinleştiriyor ve çıkıp Olay Televizyonu aleyhine bir basın toplantısı düzenliyor!
Dün bizim gazetenin yazıişleri bu toplantıda anlattıklarını manşetten vermiş.
Bu arada, yazarı aynı konuyla ilgili en acımasız şekilde eleştirebilirken, Yeni Marmara’nın yazıişleri de sesini duyuruyor gördüğünüz gibi ve işte gerçek gazetecilik de zaten bu değil midir?!
Habere göre, sahil projesinin gecikmesinde Bursa Büyükşehir Belediyesi’ni sorumlu tutan Türkyılmaz, gerçi toplantısında Olay’ın “O’sundan”, Çağlar’ın “Ç’sinden” bile bahsetmiyor, sadece “bir yayın kuruluşu” diyor ama özetle şunları söylemekte:
“Bana canlı yayınlanacak programda sahil projesini hiç konuşmama şartı getirdiler. Birlerinin menfaati için susacak değilim. Ben de programı iptal ettim.”
Bu sansür açıklaması dün Olay da dahil hiçbir gazete tarafından görülmedi tahmin edebileceğiniz gibi!
Olay’daysa hiçbir söylediği görülmedi.
Bundan sonra da Türkyılmaz ne gazetede, ne de televizyonda yer bulabilir kendisine!
Diğer gazetelerse Mudanya Belediyesi’nden üç-beş reklam alabilmek için dolanırlar etrafında.
Sonra lafı doğrudan ve acı söyleyince kızıyor Hayri Türkyılmaz bana.
Oysa telefon edip sorsaydı söylerdik, “sahil projesini orada değil, başka yayın organlarında konuşuver başkan” diye!
TMSF adamın gırtlağına sarılmış vaziyette, yüz milyonlarca borçla uğraşıyor yıllardır.
Olay Medya’da çalışan yaklaşık 300 insanın maaşları AKP’li belediyelerin fonlamalarıyla karşılanabiliyor.
Recep Altepe’yi çok seviyor adam bunu da çıkıp açık açık söylüyor.
Sifaş ve Polylen’in fabrika arazisine alışveriş merkezi ve rezidans yapmasına bağlı tüm hayatı; borçlar ancak o zaman bitip her şey normale dönecek.
Hiç sana AKP’ye ağır laf söylettirir mi kendi televizyonundan?
Eğer Balıkçı Reşat o canım lüferleri, kırlangıçları, kalkanları, fener balıklarını 365 gün, 24 saat bulup getiriyorsa, ahtapotları, karides ve dahi kalamarları helikopterle gece gündüz yollayabiliyorsa, Çağlar bunu direkt olarak AKP’ye borçlu sevgili Başkan!
Üzdürmez sana Recep Altepe’yi.
Bak, bunları bilmiyorsan danış, öğren.
Yoksa tekrar söylüyorum, Taso’nun dediği gibi “üç-beş aya kalmadan kendi kendini yirsin” sen!..”