Yazarlar

Kimdir bu Müjdat Gezen?

post-img
Geçen pazartesi günü gece saat bir buçuk sıralarında bir şahıs elindeki bidonla geliyor ve İstanbul, Kadıköy’deki Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nin girişine içindeki benzini döktükten sonra tutuşturup kaçıyor.   Müjdat Efendi’nin ertesi gün televizyon kameralarının önünde yaptığı konuşma şöyledir:   “Çember sakallı bir herif bidonla geliyor, döküp, yakıp gidiyor… Bunların yaktığı alev bir dakikada söner. Mustafa Kemal ruhundaki ateş, cumhuriyet ateşi sönmez!..”   Peh peh peh!   Daha sonra işyerindeki kameranın kayıtlarından da ortaya çıkacağı üzere ne olduğu, kim olduğu belirsiz tek bir adam geliyor, sözünü ettiğim eylemi gerçekleştirdikten sonra oradan kaçıp gidiyor.   Üstelik çember sakallı filan da değil bu kişi!   Bunun bir alacaklısı mı, kendisine gıcık kapan bir öğrencisi mi, deli mi, manyak mı, ne yani, kim?   Buna rağmen Müjdat Gezen’in değerlendirmesi şu:   “Bunların yaktığı alev bir dakikada söner. Mustafa Kemal ruhundaki ateş, cumhuriyet ateşi sönmez!..”   Nitekim birini Bursa’da, diğerini de İzmir’de açtığı iki sanat merkezini batırdı geçmişte bu Müjdat Gezen.   Üstelik de çöktüğü CHP’li belediyelerden büyük yardımlar görmesine rağmen!   Bursa ve İstanbul’daki binalarında kaçak bölümler yapıldığı için hakkında yasal işlemler uygulandı.   Ben bu adamı ilk defa 70’li yıllarda Kültürpark’taki kapalı Taylan Gazinosu’nda, Zeki Müren’in alt kadrosunda program sonu soytarılık yaparken izledim.   Onu bile başaramıyordu, ömrü boyunca da başaramadı zaten.   Yazdığı kitaplar okunmazdı, yönettiği filmlerse izlenemeyecek kadar berbattı.   Rol aldığı senaryolarda oynadığı tiplemeleri de sanattan, ciddiyetten uzak ve genellikle şöyleydi:   “Palyaço, Geveze, Mıstık, Gülüm Ali, Yavru, Bekçi Murtaza, Cümbüşçü Mahmut, Dabrukatör Baryam…”    Mesela Şener Şen’i de apolitik, omurgası ve duruşu olmayan biri olarak değerlendirmişimdir hep fakat, adam hiç olmazsa sanat üretti yahu!   Bu herifse zeka ürünü olmaktan uzak, dandik, kalitesiz skeçlerle halkı güldürmeye çalıştı hep, ömrünün son demlerinde de baktı ki olacak gibi değil, “Atatürkçülükten geçinme” yolunu seçti bu kez de!   Oysa o günlere dek yaşamı boyunca bir siyasi duruşu, politik bir tavrı da olmamıştı bu gülünç bile olmayan adamın.   Mesela Müjdat Gezen’in 1980 öncesindeki “dik duruşunu”(!) 1993 yılında ilk kez Milliyet Gazetesi’nde bir bölümü yayınlanan “Galiba Ben Sanatçıyım” isimli kitabında görüyoruz açıkçası!   Şöyle anlatıyor Müjdat Gezen yaşadıklarını ve hayata bakış açısını müthiş bir edebiyat dili kullanarak(!) kaleme aldığı dandik kitabında:   "Yüzümü duvara dönüp küçük tuvaletimi yapmak en çok istediğim şeylerden biridir.  Ünlü olduğum için yapamıyorum.  Benzeri bir olayda, ta Romanya'da yakalandım çünkü.  Romanya Köstence'de içki içtik.  O kadar ki, benden daha küçük olan organımın da Romanya'yı görmesini istedim ve fermuarımı açarak ona 'Bak, Romanya'yı seyret' dedim.  Ama demeye kalmadan tam karşımda bir otobüs ve içinde pek çok kadın!  Hem de Türkiye'den.  Yıllar sonra eşimle Tayland'ın Pucket Adası'nda benzeri başıma gelmez mi?"   Hani şimdilerde bazı İslamcı hafızların küçük kız çocuklarına düşkünlüğü kamuoyunun gündemini meşgul edip, toplumsal tepkiyi de körüklüyor ya?   Buyurun olayı bir de bu sübyancı Müjdat’ın gözünden görelim:   "Öztürk Serengil'in 16 - 17 yaşındaki asistanıyla dünyam değişti.  Ama eşim son derece onurlu bir kadındı.  Bu ilişkiyi hazmedemedi.  Ayrıldık...”   Bakın bir de karısı kendisini havaalanında beklerken bu “şimdinin çakma Atatürkçüsü, sanatçı bozuntusu Müjdat efendi” nereye, kimin evine gidiyor:   “Bir ara şu an evli olan ve anneanne rollerine çıkan S.B.O. ile İzmir'de aşk yaşadık.  İlk tanıştığımız gece S. bana 'Ajda'yı dinlemeye gidelim' dedi.  Ajda bana 'Programdan sonra yemek yiyelim mi?' diye sordu.  S. duruma el koydu.  Ne erkeğim?  Devrin en ünlü iki kadını beni paylaşamıyor.  Ben neymişim yarabbi? S. ile bir süre aşk yaşadık.  Ajda birkaç gün sonra İstanbul'a ne zaman döneceğimi sordu.  Sonra uçak biletimi yırtıp 'Benim arabayla gidiyoruz' dedi.  Etiler Çamlık'taki evine geldik.  Oysa karım havaalanına gitmiş beni bekliyordu.  Ne ayıp şu yaptığım."   Sadece kendi nam-ı hesabına çalışmıyor, arkadaşlarına da arada bir güzellikler yapıyormuş bu kalp Atatürkçü Müj-dat:   "Aziz Nesin sekreterim N.'yi gözüne kestirmiş.  İkisi benim Cihangir'deki evime yerleşti.  N. ile uzun süre mutlu oldular.  Onun için kitaplar, şiirler yazdı.  Böcüm derdi N'ye."   Anladınız mı?   Şimdi bu herif, Atatürkçü olsa ne yazar, Cumhuriyetçi olsa önce biliniz ki Mehmet Ali Yılmaz yazar!   Çoktan yozlaşmış, Atatürkçü geçinenlerin arasına “Atatürkçülükten geçinen” biri olarak sızıp yerleşmiş başarısız, kimliksiz, kart bir zampara var aslında karşımızda!   Öte tarafta işte bunlar besleniyorlar gerginlikten, ikilikten, eleştirdikleri her şeyi kendileri de yapıyorlar aslında.   Nitekim daha ilk dakikada peşin hüküm vererek “çember sakallı” dediği kişinin çember sakallı olmadığı, kendisine kızan, kendisi gibi kafayı çekmiş birinin bu eylemi yaptığı çıktı meydana daha sonra!   Ben özellikle başta Uğur Dündar olmak üzere bunun ve bunun gibilerinin düşünce ve tavırlarını gerçekten doğru ve samimi sanan insanları anlayamıyorum asıl?!.   Yobazlık evrensel bir kavram…   Dincinin de yobazı vardır, solcunun da…   Oysa akıldır, sorgulamaktır, farkındalıktır insanı insan yapan.   O gün Müjdat Gezen kapının önünde medya mensuplarına açıklamalar yaparken, bir grup insan da ne alakası varsa artık, sanat merkezinin önüne toplanmış şarkılar, türküler, marşlar söylüyordu:   “İzmir’in dağlarında çiçekler açar Altın güneş orda sırmalar saçar Bozulmuş düşmanlar yel gibi kaçar Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa Adın yazılacak mücevher taşa”   Allah Allah!   Azıcık bazı insanlarımıza artık akıl fikir ver ya Rabbi!..   Çok ihtiyacımız var çünkü buna.     NOT: Hadi size benden çok az sayıda insanın bildiği bir kıyak daha, Aziz Nesin’in, Müjdat Gezen’in evinde gece gündüz bolca çalıştıktan sonra “Böcüm N’ye” yazdığı “Şiirin Tam Zamanıdır” isimli nazım çalışmasından kısa bir bölüm sunayım da tam olsun bugün:   “Hasta bir yürek, kendi kendimi sürükleyerek, Ben mi çağırdım o sokak kedisini Sokulan mırıl mırıl göğsüme, Saçlarını yüzümde gezdirerek, Gözleri böcüm böcüm kapkara İsteyince gelecek, isteyince gidecek. Kanın sıcağında soğuk bıçak ılınır İşte şimdi şiirin tam zamanıdır…”

Diğer Haberler