Sabah güzel bir güne uyanıp da penceremi açınca içeriye sadece havanın insanın içine huzur veren ılıklığı değil, aynı anda baharın insanı adeta sarhoş eden kokuları da girdi.
Kedim Kezban da kafayı yemiş durumda şu sıralar.
Baharın etkisiyle derin ama en derininden muhteşem bir aşk yaşıyoruz!
Aguşunu açmış vaziyette eski Mısır lisanından beyitler mırıldanmakta sürekli bana.
Mırlamaların söz ve nağmeleri yeryüzünde on binlerce yıldır çalınıp söylenenlerden, o kadar eski o kadar kadim!
İnsanın içine umut ve neşe, topraktan fışkırıp yeniden doğarken kendisine de bir o kadar acı çektiren tabiatın milyonlarca yıllık öyküsünde gizli Kezban hanımın haykırışları.
Her sene bahar gelip çattığında yeniden dirilmenin sancısıdır bu.
Tarih boyunca ne dinler engelleyebilmiştir ne de tabular bu gerçeği.
Toprak ana güneşle buluşacak, yer altındaki ölüler ülkesine kaçırılan bereket tanrısı Dumuzi, eşi aşk tanrısı İnanna tarafından, Ereşkigal’in elinden kurtarılarak yer yüzüne yeniden çıkarılacaktır.
…………….
Bahar dallarının hepsini, her rengini ayrı severim.
Ama bembeyaz kıyafetinin içindeki bir gelin gibi güzel ve narin olan erik ağacının bahar kokan kostümünün farklı bir yeri vardır gönlümde.
Güneşin ısı ayarını ılıktan yavaş yavaş sıcağa doğru çevirmeye başladığı günlerde çiçek açar erik ağaçları.
Ve onlarla birlikte uyanan arılar daldan dala koşarak bu nefis ziyafeti asla kaçırmak istemezler.
Kimi vakit de etrafta bir çift kelebeğin vals yaptığını görürsünüz.
Ve yine işte tam o sıralarda ergen genç insanlar parklarda ve dahi banklardaki yerlerini derhal alırlar.
İstediğiniz kadar kapatın, dilediğiniz kadar örtün milyonlarca yıldır özellikle de her bahar gelişinde salgılanıp, diri bedenler tarafından çevreye fışkırtılan hormonların önünü hiç kimse ama hiç kimse alamaz.
Başı kapalılar ne kadar artarsa artsın, değişmez bir şekilde banklardaki başı kapalıların sayısı da artacaktır orantısal olarak!
……………..
Ve bu genç insanlar bir süre sonra çiftleşmek ve üremek isteyeceklerdir, adına “evlilik” denilen ve yine insanoğlunun kendi menfaatlerine uygun biçimde bizzat uydurup yürürlüğe koyduğu tüzel kişilik altında.
İşte tam bu noktada baharın büyülü tınısından, gerçeğin insanın ciğerini dağlayan yalazına biraz girip çıkmak gerekiyor sanırım azıcık ama orada çok da fazla kalmadan.
Kapitalist sistem hala tam bir köle düzeni.
Karın tokluğuna ve birazcık da örtünüp barınma karşılığında toplumun yarısından fazlasını köle gibi çalıştırıp sömürmekte hala.
Şimdi Bursa’da, Oyak Reno’ya, Tofaş’a ya da Bosch’a işçi olarak yeni girmiş bir genç düşünün?
En fazla lise düzeyinde eğitim görmüş ve bu toplumun yüzde 70’ini oluşturan kültürel ve ekonomik yapının arasından çıkmış bu gencin alacağı para asgari ücret yani, yaklaşık 850 lira paradır.
İş sahibi de olduğuna göre sıra artık beraberce üreyip çoğalabilecekleri bir yavuklu bulmaya gelmiştir.
Komşu Sıdıka teyzenin görümcesinin kızı Zeliha, Rıfat oğlumuz için bulunmaz kaftandır.
Önce tanıştırılırlar.
Sonra cep mesajları, Facebook filan derken baharla birlikte her fırsatta kendilerini parklara, banklara atarlar.
En ucuz buluşma ve koklaşma yeri orasıdır çünkü.
Hiç kimse için daha fazla beklemenin de gereği yoktur artık.
Söz kesilir, iki ay sonrasına da o güne kadar cemiyetlerinde çeyrek altın takılıp da bir kenara not edilen tüm hısım akrabanın(!) davet edileceği, aile arasında kıyılacak masrafsız, ucuz bir nikahın günü alınır.
Sistem Zeliha ve Rıfat’ı içinde ev kirası, yiyecek, giyim kuşam gibi temel gereksinimler de olmak üzere sadece 850 lira parayla yaşamaya mahkum etmiştir.
Rıfat bazı aylar gece vardiyası da olmak üzere fabrikada ömür boyu yaz kış demeden eşek gibi çalışacak, bazen fazla mesaiye kalacak, bu evlilikle birlikte kendisi de köleleştirilen Zeliha’ysa ömrünü Rıfat’ın donlarını yıkayıp, ev işleri ırgatı olarak sürdürmeye devam edecektir artık.
Yani aslında kişi başı ödenen kölelik ücreti ayda sadece 425 liradır!
Evlilikle birlikte köleleştirilen Zeliha’nın çilesi sabahtan akşama sadece ev işlerini yaparak tükenmez.
Adına evlilik denilip üstüne bir de kutsallaştırılan düzende ona düşen başka bir vazife daha vardır ki, o da Rıfat’ın zorunlu seks işçiliğini yapmaktır!..
Rıfat, eline geçen ekonomik imkanla bir gece felekten bir gün çalayım dese parası sadece bakmaya yeter!
Oysa evdeki Zeliha bedavadır!
Artık tüm yaşamı boyunca sırf karın tokluğuna çamaşırı bulaşığı yıkayacak, zorunlu olarak erkeğinin her türlü ihtiyacı giderecek, arada bir kuzu kuzu dayağını yiyecek, kocasının ailesinin baskısı üzerine başını örtecek, daha sonra en az 3 çocuk yapacak, bunlara bakacak, giydirip kuşatıp yuğacak, kocasının sözünden çıkmayı en büyük günah olarak görecek, haline şükredecek ve seçimler gelip çattığında oyunu da din satanlara, dincilik yapanlara verecektir Zeliha.
Hayattaki en büyük lüksleri o da yaz aylarında, fabrikanın çalışanlarına sağladığı indirim ve banka kredisine güvenilip girilerek alınan yerli arabayla gidilen, çoluk çocuk tavuk kanadı ya da kıyması az ekmeği bol köfte yedikleri pikniklerdir ki o gün Rıfat iki de bira çakarsa eğer, yanında ayakkabı kutucu AKP’li bakanların zenginliği halt etsin!
Kapitalist zihniyet aynı zamanda verdiğini hemen geri almak ister. Dikkat ettiyseniz Rıfat’ın kölelik ücreti indirimdi mindirimdi derken hem çalıştığı fabrika sahiplerine, hem de sistemden beslenen tefeci bankalara çoktan gitti gördüğünüz gibi!
Aradan yıllar geçtikçe Rıfat’ın en büyük keyfi mahalle kahvesinde her akşam arkadaşlarıyla yanık oynamak, Zeliha’nın kaderiyse habire Rıfat’la didişip, çocuklara bakmak halini alır.
………………….
Rıfat’la, Zeliha hala bankta oturuyorlar.
Birbirlerinin ellerini tutup arada bir koklaşarak öpüşüyorlar.
Sinemada film seyrederken birbirlerinin ağzına mısır patlağı koyup gülüşüyorlar.
Acaba hiç evlenmeseler mi bu çocuklar?
Osmangazi Belediyesi’nden iki ay sonrasına nikah için gün de alınmış durumda üstelik!
Haa! Şimdi bakın bakın!
İşin orası da ayrı bir komedi ve aslında tam bir rezalet örneği!
Hani Osmangazi Belediye Başkanı Mustafa Dündar vatandaşlara “Ben iyi belediyecilik yaptım, beni seç, beni seç” deyip duruyor ya yeniden?
Rıfat’la, Zeliha 2014 yılı içinde bir hafta sonu sabah erkenden 11.00’le, 11.30 arasında kıyılıversin nikahımız derlerse Mustafa Dündar’ın memuruna 310 artı 69 lira…
İşi 12.00-17.30 arasında bitirelim derlerse 570 artı 69 lira…
Yok biraz akşama kalsın, nikahı 18.00’le, 19.00 saatleri arasında kıyalım derlerse de bahşiş hariç 720 artı 69 lira ödeyecekler!..
Bırakın yeni evlilerden böyle rakamlarda para almayı, gerçekte üstüne bir de hediye sunması gereken Osmangazi Belediyesi’nin “ak belediyeciliği” konusu hakikaten takdire şayan bir durum canım!
Şu üstüne üstlük ıslarla bir de “59” değil, “89” değil, ille de “69” istemeleri de ayrı bir gülüşme konusu, insana “Ne diyosunuz oğlum, ne içtiniz siz ya” dedirtecek türden üstelik!..
Bu “ak belediyecilik” değil, olsa olsa vatandaşa “kak belediyeciliği” olur!
Şimdi ister misiniz, “Bir bardak sizden, bir bardak su bizden. Gidiş sizden, dönüş bizden” gibi sloganlarla seçmenin gönlüne girmeye çalışan CHP Büyükşehir Adayı Necati Şahin bu durum karşısında, “Kızı bulmak sizden, evermek bizden… Kızı bulmak sizden, dünürcülük bizden… Hatta, kızı bulmak bizden, evlenmek sizden” şeklinde söylemler geliştirsin kampanya döneminde?!.