Yazarlar

Kudüs kimin şehri?

post-img
Yahudiler Romanyot, Sefarad, Aşkenaz ve Karayimler olarak dört gruba ayrılır. Onların ilk tapınağı olan Kudüs’teki Süleyman Mabedi’ni bu gün dünyada herkes bilir. Musa’nın dinine göre Allah`a adanan kurbanlar bu mabedin dışında başka bir yerde sunulamaz. Bu nedenle Yahudilerde kurban ibadeti yaklaşık 2 bin yıldır yapılamıyor. Dini açıdan Yahudiliğin kıblesi olan bu mabedin bulunduğu alan siyasi açıdan da binlerce yıllık bir birlik ve motivasyonun sembolüdür onlara göre. Bir kere orası ilkin ne camii ne de mescit. Bir Yahudi kralı ya da peygamberi olan Davut (David) tarafından başlanan, oğlu Süleyman (Solomon) tarafından bitirilen bir mabet. Milattan önce 596 yılında Kudüs’ü ele geçiren Babil Kralı Nebukadnezar tarafından tahrip ediliyor ve Yahudilerin meşhur Babil sürgünü başlıyor. Aradan geçen 10 yıl sonra isyan etmemeleri koşuluyla kente dönmelerine izin verilse de rahat durmuyorlar ve bu kez 2’nci Babil Sürgününe çıkıyorlar. Süleyman Mabedi de bu kez tamamen yıkılıyor. Dikkat edin, bu vakte kadar dünyada Müslümanlık diye bir din yok! 50 yıl sonra Babil Persler tarafından ele geçiriliyor ve adamlar gene memleketlerine dönüp, Kudüs’te Yahuda Krallığı’nı kuruyorlar; Süleyman Mabedi 2’nci kez inşa ediliyor. Hala Müslümanlık ortada yok. Milattan Sonra 70 yılında bu kez Roma’ya karşı bir isyan daha başlatan Yahudilerin on binlercesi öldürülüyor, mabet yine bir dış cephe duvarı hariç, tamamen yıkılıyor. Devamında Roma İmparatoru Hadrianus geliyor bölgeye. Taş üstünde kalan taşları da tamamen yok ediyor Hadrianus, bununla da yetinmiyor, o sıra “Judea” (Yahudiye) olan bölgenin adını Palestin (Filistin) olarak değiştirip öyle gidiyor. Ardından asimilasyon ve zorunlu göçlerden dolayı tüm dünyaya yayılıp gidiyor Yahudiler hayatta kalabilmek için. İslamiyet gelene hatta, Hazreti Muhammet ölene kadar Süleyman Mabedi’nin bulunduğu alanda Müslümanlara ait, onlara dair hiçbir yapı, hiçbir iz yok! Ta ki aradan uzun zaman geçtikten sonra, 7 ve 8’nci yüzyıllarda Emevi Sülalesi tarafından 17 kapı ve 4 minaresi bulunan Mescit-i Aksa Camii ve biraz ileride Peygamberin göğe yükseldiğine inanılan taşın üzerine yapılan Kubbet-üs Sahra’nın inşasına dek! İrili ufaklı kubbe ve yapıları saymıyorum. Bu binalar Haçlı seferleri ve depremlerden ötürü zarar görünce Abbasilerce tamir ettirilerek günümüze kadar geliyor böylece. Emeviler, Abbasiler, Eyyübiler, en son yaklaşık 400 yıl boyunca kenti elinde tutan Osmanlılar derken… İsrail’in orada bu gün Araplara uyguladığı zulüm ve işkence elbette hiçbir şekilde kabul edilemez. Arada bir oturup düşünmeden edemiyorum, “acaba Kudüs Yahudilerin mi, Arapların mı ya da Türklerin şehri mi” diye? Türklerin değilse eğer, bana kalırsa Arapların da değildir! “Arapların” derseniz eğer, bölgeye sayısız hizmet götürüp, eser bırakan Türklerin de şehridir! Sizce?

Diğer Haberler