Yazarlar

Kürt

post-img
Üç yakın arkadaş aynı gün bir trafik kazasında ölüyor ve ertesi gün de yine üçü birden sevenleri tarafından aynı mezarlığa götürülüp defnediliyor. Bu bahtsız insanların biri Kayserili, diğeri Kırcaalili, öbürü de Diyarbakırlı bir Kürt’tür. Ahali mezarlıktaki görevi tamamlayıp mahalleye dönünce bir de ne görsün! Az önce toprağa verdikleri Kayserili komşuları öbür taraftan dönüp geri gelmiş, kahvenin önünde oturmuş çay içiyor! Millet heyecanla başına toplaşarak “bu işin nasıl olduğunu” soruyor elbette? “Ohoo” diyor Kayserili, “öte dünyada işler hiç sizin bildiğiniz gibi değilmiş. Bastırdım 10 bin lira avantayı, gördüğünüz gibi dönüp geri geldim işte!..” “Peki” diye soruyor ahali bu kez de, “Kırcaalili Bayram ne yaptı öte yakada?” -Ha o mu? Ben gelirken o daha pazarlık yapıyordu zebanilerle, on bin değil de yedi bin versem olmaz mı diye. -Peki ya Kürt Bekir? -Ahiretten ayrılırken şöyle dediğini duydum görevlilere Kürt Bekir’in: “Ben vermem devlet versin, ben vermem devlet versin!..” ……………… Doğru, uzun zamandır, himayesine girdiği devletlerden bekliyor her şeyi Kürtler. Çoğu kez feodal derebeylerin yönlendirmesiyle, istedikleri yerine getirilmediği vakit de ayaklanıp isyan ediyorlar. Önce karşı tarafın ordusunda çarpışan Uz ve Peçenek Türklerini ordusuna davet edip de olumlu yanıt alamayan Selçuklu Sultanı Alparslan’ın yanında savaşa girerek yazılı tarihteki bilinen ilk baş kaldırısını Doğu Roma’ya karşı yapıyor Kürt. Daha sonrasındaysa üstelik de defalarca kendisini her güçlü hissettiği vakit hem Selçuklu hem de Osmanlı’ya karşı ayaklanıyor. Aynen söylediğim gibi, ne zaman ki karşısındakinin zayıf olduğunu düşünüyor, hemen bir fırsat ya da partner bulup derhal harekete geçiyor. Mesela Osmanlı’daki önemli Kürt ayaklanmalarından biri “Mir Muhammed İsyanı’dır” ki, Osmanlı ordusunun Kavalalı Mehmet Ali Paşa’ya yenilmesinden istifade edilerek isyan edilmiştir. Diğer taraftan feodal ilkelere de sıkı sıkıya bağlıdır Kürt. Bu gün bile “Apo’nun mu yoksa, şıh ya da aşiret liderinin mi peşinden gidersin” diye sor, çok büyük bir kısmı Öcalan’ı bir dakikada satar! Ne zaman ki Sekban-ı Cedit için asker toplamaya başlamıştır Sultan II Mahmut, bundan rahatsızlık duyan aşiret reisleri işte o vakit “Bedirhan İsyanına” katılmışlar, sonrasında da yine kendi içlerinden birinin, ayaklanma liderinin yeğeni Yezdan Şer’in “ihaneti” sonucu kellelerinden olmuşlardır. Geçmişte Recep Tayyip Erdoğan dedi ya, şehit Mehmetçiğe şu kadarcık saygı duymaksızın, “sayın Öcalan düşüncesinden dolayı hapis yatmıyor, aldığı kellelerin hesabını veriyor” diye?!. Tarihteki Kürt isyanlarının hepsinde de gerçekten pek çok baş alınmış, başlar verilmiştir. Oysa, Genç Türkiye Cumhuriyeti döneminde yaşanan ilk önemli isyan olan ve İngiliz oyunuyla girişilen Şeyh Said kalkışmasında sadece başlar değil, elimizden Musul ve Kerkük de gitmiştir. Doğu toplumlarının bir yazgısı olsa gerek, zayıfken “başım gözüm üstüne” diyen Kürtler de azıcık güçlenip de toplaştığı vakit karşısındakinin gözlerini oyup çıkarmaya çalışıyor. Özel olarak “insana” dair konuşmuyorum, hoş meyilli olanlar zaten lafı yanlış yerden anlayacaklar ama amacım genel bir durum ve tutuma işaret etmek. Bunun bir örneği de tüm çıplaklığıyla yakın geçmişte yaşandı üstelik. “Dünyadaki tüm halkların kendi kaderlerini özgürce yine kendilerinin tayin etmeleri gerektiğini” savunan, “yaşasın halkların kardeşliği” diye slogan atan, duvarlara “yaşasın 1 Mayıs’ın” yanına,  “Bıji yek Gulan” ya da “Kürdahara azadi” yazan ve bu uğurda yaşamlarını bile hiçe sayan pek çok sosyalist genç doğu ve güneydoğuda Kürt kurşunlarıyla katledilmedi mi? Ne zamanki kendini güçlü hissetti şovenist duyguları kabaran Kürtler, doğuda önce başta onların haklarını en çok savunan Kurtuluşçular olmak üzere diğer tüm sosyalist gruplara mensup insanları boğazlayarak yok etti. Hadi henüz genç olanları bırakın bir kenara, bu gün hala eski Kurtuluşçuların yine Kürtçülerin kuyruğunda dolaşıp durmalarını bir türlü anlayamıyorum doğrusu, kasabının elini yalamak böyle bir şey olsa gerek! Oysa “güven” tek kullanımlık değil midir?! Apo’nun Türkiye’ye getirilirken uçakta söylediklerini anımsayın: “Devletim için her türlü hizmeti yapmaya hazırım!..” Gücün ve zorun karşısında pelteleşivermek böyle bir şeydir işte! Sözde azatlık adına öğretmenlerden, evdeki eşlerine dek silahsız yığınla insanı  yani, sadece Türk’leri katletmedi Kürt şovenistleri, çoluk çocuk demeden en çok da kendi soydaşlarını öldürdüler. İçlerinden kimse demesin “iyi de onları PKK kurşuna dizdi, biz ne yapalım” diye; susmak destek olmaktır, suça ortak olmaktır, siz şimdiye dek 33 silahsız Mehmetçiğin katledilmesini kınayan bir Kürt siyasetçi gördünüz mü hiç? Derdim kimseyi incitmek değil, tam tersi “incinmişlikleri” dile getirmek. Şimdi sırada Kürt’ün, Kürt’le imtihanı var! Söylediklerinde gerçekten samimi ve inançlılarsa eğer, bir ulus olabilmek adına ilk büyük sınavını verecek bu kez Kürt halkı. Doğu ve güneydoğu da zaten korkuyla da olsa oyunu HDP’den yana kullanıyorlar da, PKK kontrolünde olmayan batıdaki sandıklardan bakalım ne sonuç çıkacak? AKP’ye, ampulün böğrüne mi basacak yine mührü yoksa, HDP’nin ağacına mı? Kürt, siyasi iradesini ortaya koyup eğer onaylıyorsa, oyunu elbette versin HDP’ye, Türklerden bir kısmının desteğiyle barajı aşıp da Meclis’e girecek olan  HDP de samimiyetini ortaya koyup Kürt kadar Türk’ün hakkını da savunsun ve biz de bundan mutluluk duyalım ancak, tarih tekerrür eder de ardından şımarıp bu kez de İsrail ve Amerika’dan güç alarak yeni bir kalkışmaya girişirse Kürt, yere düşen başlar yine çok olur. Ve olan Amerikalıya, İsrailliye değil, yine Türk’le, Kürt’e olur.          

Diğer Haberler