Yazarlar

Latife Hanım

post-img
“Millî Mücadele’nin lideri tehdit altındaydı.  Kısa bir tartışma yaşandı. Önemli olan Mustafa Kemal Paşa’nın yaşamıydı.  Ona bir şey olursa zaten hiçbirimiz hayatta kalamazdık.  Dışarıdakilerle pazarlık başladı.  Âdet olduğu üzere ‘Kadınlar ve çocuklar önden çıksın’ dediler.  Plan şuydu.  Mustafa Kemal Paşa kılık değiştirerek kadınlar ve çocuklarla birlikte dışarı çıkacaktı.  Fakat evin içinde de birilerinin kalması gerekiyordu.  Latife muhafızlarla birlikte evde kalmaktan yanaydı.  ‘Ben onları oyalarım’ diyordu.  Mustafa Kemal Paşa önce şiddetle itiraz etti.  Ancak Latife’nin inadını bilirdi.  Bir çarşaf buldum getirdim.  Mustafa Kemal çarşafı giydi benimle birlikte dışarı çıktı.  Latife de bu arada onun kalpağını kafasına takmıştı. Erlerden birine ‘Mutfaktaki portakal sandıklarını getir’ dedi.  Sandıkları pencerelerin önüne dizdiler.  Evde ışıklar yanıyor ve bahçeden bakıldığında içerdekiler fark ediliyordu.  Boyunun kısalığı dışardan fark edilmemeliydi.  Latife, portakal sandıkları üzerinde bir ileri bir geri yürüyor, dışarıdan gelen habercilerle iletilen mesajları evde Mustafa Kemal varmış gibi alıp cevap veriyordu.  Ölüm tehdidi altında çeteyi oyalamayı sürdürüyordu.  O sırada Mustafa Kemal, Topal Osman’a karşı yürütülecek harekâtı planlıyordu.  Sonunda Topal Osman’ın adamları eve kurşun yağdırmaya başladılar.  Ardından eve girdiler.  Mustafa Kemal’in gittiğini anlayınca çılgına dönüp ne buldularsa parçaladılar.  Onların aradığı Mustafa Kemal’di.  Ama ellerinden kaçırmışlardı.  O sırada Topal Osman çetesi muhafız taburu tarafından sarıldı.”   Bu ifadeler, Latife Hanımın kardeşi Vecihe İlmen’in anılarından alınma.   Ne kadar çok şey gizli satır aralarında, tabii anlayana!   “Topal Osman” işin öncesinde Mustafa Kemal’e ölümüne bağlı bir adam.   Türkiye Cumhuriyeti birinci meclisinde Kemal’in bazı uygulamalarına şiddetle karşı çıkan ve resmi tarih tarafından bize bugüne kadar “padişah yanlısı, irticacı” diye tanıtılan 2’nci bir grup var.   Evet, bunlar hilafet yanlısıydı bu doğru ama asla “vatan haini” değillerdi.   Ve Hindistan’dan “kurtuluş savaşı” için gönderilen yardım paralarının akıbetini sorup, hesap isteyecek kadar da yürekliydi hepsi.   Siz bakmayın “Hilafet zaten hiçbir işe yaramıyordu” safsatalarına, o günkü Hindistan yani bugünkü Pakistan, Bangladeş ve Hindistan Müslümanları “halifeliği tehdit altında görüp”, Karaçi, Kalküta, Bombay, Muzaffarabat ve Lahor kentlerinde yardım kampanyaları düzenlediler.   İstiklal savaşı süresinde Türkiye’ye tam 15 kez yardım parası yollandı.   Bunu yapansa, Emir Ali başkanlığındaki “Hilafet Komitesiydi”.   Camilerden, kadınlardan ve okullardan büyük bir seferberlikle toplanan paralar doğrudan İtalyan bankaları kanalıyla Mustafa Kemal’in hesabına gönderilmiştir.   Paranın büyük bir kısmıyla ordunun ihtiyacı karşılanırken, geriye kalan bölümün akıbeti hâlâ gün ışığına çıkmamıştır!   Bilenler bilir, bellidir aslında, kalan para Türkiye İş Bankası’nın ana sermayesini oluşturmuştur.   Buradan zaman zaman marjinal, sıra dışı şeyler yazıyorum.   Kimi okurlar kızıp tepki gösteriyorlar ancak haksızlar, bu tavırlarının arkasında belgenin, bilginin esâmesi yok!   İşte, Trabzon Mebusu Ali Şükrü Bey de sözünü ettiğim muhaliflerin arasında deve dişi gibi sert bir adamdır.   Ve Meclis’te Mustafa Kemal’e büyük sıkıntı vermektedir!   Sonra bir gün, Atatürk’ün has adamı, Meclis Muhafaza Birliğinin başındaki Topal Osman tarafından Ankara’da, “Papazın Bağı” denilen yere çağrılır Ali Şükrü.   Başlangıçta ortada hiçbir sorun yoktur.   Karşılıklı nargileler fokurdatılır önce.   Sonra aniden dört kişi birden saldırıp, iki yağlı kemendi geçirirler boğazına ve feci bir şekilde boğarak öldürürler milletvekili Ali Şükrü’yü.   Ardından da 500 metre öteye bir çukur açarak gömerler.   Fakat hiç beklemedikleri bir şey olur daha sonra.   Barındıkları yerin başka bir müfreze tarafından sarılmakta olduğunu fark ederler ve bu kez de “ihanete uğradıklarını” düşünüp, Mustafa Kemal’i öldürmek üzere Çankaya Köşkü’ne saldırırlar Topal Osman ve adamları!   Harbi kadındır Latife.   Tam 1.69 metre boyundaki Mustafa Kemal, 1.68 metre boyundaki Vecihe’nin çarşafını giyerek köşkten kaçmış, onun kalpağını başına takan Latife Hanım’sa boyunu büyük göstermek için yürüdüğü portakal sandıklarının üzerinde Topal Osman ve adamlarını oyalamayı başarmıştır!   Zaman zaman internet üzerinden eski kitaplar satın alıyorum.   İstanbul’da yaşayan Edebiyat Öğretmeni Eylem Toprak sağ olsun, çok hoş yayınlar edinmemi sağladı son dönemlerde.   Geçenlerde satın aldığım bir lotun içerisinde İpek Çalışlar’ın Avrupa’da “Mrs. Atatürk Latife Hanim” diye basılan, “Latife Hanım” isimli çalışması da vardı; daha önce okumamıştım.   Ordinaryüs Profesör Reşat Kaynar’ın 1979 yılında söylediği gibi, “Latife Hanım’ın belgeleri incelenmeksizin devrim tarihinin, daha doğrusu Cumhuriyet tarihinin yazılması mümkün olmaz.”   Bugün ortalıkta “Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yakınları yurt dışına paralar gönderip, ticaret yapıyorlar” diye söylentiler dolaşıyor ya ortalıkta?   Gelin, Latife Hanım’ın satır aralarından bazı bölümleri birlikte okuyalım; son derece sarsıcı gerçekler mevcut oralarda:   “Muammer Bey, kızı Latife Mustafa Kemal’le evlenirken çok bonkör davrandığını, dünya basınına dayanarak kızına 1 milyon lirayı çeyiz olarak armağan ettiğini yazmıştım. Bu para o günün 660 bin dolarına karşılık geliyordu. 1924 yılı bütçesi 121 milyon liraydı. 1923 Kasım’ında kabul edilen Riyaseticumhur bütçesi ise 10 milyon liraydı. Ekonomik gelişmeye ayrılan paranın 8 milyon olduğunu hatırlayınca, Latife’nin çeyiz parasının yaklaşık değeri ortaya çıkıyor. Latife’nin getirdiği çeyiz parası nasıl kullanıldı, hangi ihtiyaçlara ayrıldı bilemiyoruz?”   Devam ediyoruz:   “İzmir’in kurtuluşunun ardından yeni yönetim, 1923 yılında İzmir Körfezi’nde “vapur işletme imtiyazını” Uşakkizade Muammer beye verdi. İmtiyazın 1925’e kadar onda kaldığı anlaşılıyor.”   Ben mesela bunu bilmiyordum.   Bugün Atatürk sağ olsa, örneğin İstanbul Vapur İşletmelerinin imtiyaz hakkını kayınpederine verse, bilmiyorum CHP’liler ne derler?   “Mustafa Kemal Muammer Beye bir miktar parası olduğundan söz etmişti. Muammer Bey de bunun üzerine “İngiliz kraliçesinin de ortak olmasından esinlenerek” Doğu Hindistan Kumpanyasını örnek alan bir şirket kurulmasını önerdi! Bu şirket yurt dışına Türk ürünleri satacaktı. Sonuçta bu fikir hayata geçmedi ama ihracatçıları destekleyen bir banka kuruldu. Muammer Beyin kızı Vecihe İş Bankası kuruluş girişimine tanıklık etmişti:   “Atatürk, İzmir’deki evimizin selamlık kısmındaki özel odasında çalışırdı. Bakanlarla Atatürk sık sık çalışma odasında görüşürdü. Celal Bey de sık sık çağırdığı bakanlardandı. Gene böyle bir gün, Celal Bey önce onun çalışma odasında görüştü. Sonra da bizim yanımıza geldi. Latife ablam, ben ve babam selamlık bölümünde oturuyorduk. Babam “ihracat ve ithalatın yabancılar tarafından yapıldığını” hatırlatarak, “bu işleri yapacak bir Türk şirketinin kurulmasını” önerdi. Celal Bey de “bankacılık işlerinin de yabancılar elinde olduğunu hatırlatarak bir banka kurulmasının yararlı olacağını” söyledi. Sonunda da görüş birliğine vardılar. Babam ile Celal Bey arasında Atatürk’ün 250 bin lirasının nasıl değerlendirilmesi gerektiği konuşuldu. Bugün gibi aklımda, güzel bir akşamüstü idi. Daha sonra Atatürk de çalışma odasından çıkıp yanımıza geldi.”   Vay anasını sayın seyirciler!   Bugün bir banka kaça kurulur ki?   Tam 1 milyon lira kuruluş sermayeli İş Bankası’nın öz sermayesinin dörtte birini “tak” diye çıkarıp Mustafa Kemal veriyor!   Şimdi ben sorup, düşünmez miyim “ömrü cepheden cepheye savaşlarda geçmiş bir adam bu kadar büyük bir parayı nereden buluyor” diye?   Üstelik de banka kurulduktan sonra koyduğu ana sermayenin haricinde 26 Ağustos 1924 tarihinde içeride tam 207 bin 400 liralık bir de hesap açıyor Mustafa Kemal!   Latife’den devam ediyoruz:   “Sonuçta ihracatçıları destekleyen 1 milyon lira sermayeli bir banka kurulmuştu. Muammer Bey de kurucular arasında yer almıştı. Ancak Muammer Beyin “Güçlü bir ihracatçı birliği oluşturalım” dileği yerine gelmemişti. “Banka ihracatçıya kredi vermek için gereklidir” diye düşündüğü için, “ihracatçı birliği kurmadan banka kurmayı” öncelik açısından doğru bulmadı. “İş Bankası Tarihi” adlı kitapta yer alan hesap hareketlerinden anlaşıldığı kadarıyla Muammer Bey İş Bankası’ndaki hisselerini de 1925 yılından itibaren Mustafa Kemal’e satıyor. 30 Aralık 1925’te Mustafa Kemal, Muammer Beyin 2 bin 500 hisse senedine karşılık nısf bedeli olarak 12 bin 500 lira ödüyor. Altı ay sonra yeniden 2 bin 500 senede karşılık olarak da 12 bin 500 lira daha ödüyor.”   Çankaya Köşkü’nde Latife’yle, Mustafa Kemal arasında onları ölüme dek ayıracak olay bir gece yarısı sofra dağıldıktan sonra, 1925 Temmuz’unun 20’sinde yaşandı sevgili okur.   O gece neler oldu, Latife Hanımın gördüğü manzara neydi, bunu ben biliyorum.   Ancak buradan söylemeyeceğim, siz de biraz okuyun canım; o geceyi öğrenmek için Doktor Rıza Nur’un kapı gibi gerçek olan sansürlenmemiş anılarına bir göz atmanızı önereceğim.   Atatürk’ün nikahını 29 Ocak 1923’te Uşakizadelerin evindeki salonda bir kadı yani, bir hakim kıymıştı ve resmi bir nikah yapılmıştı.   Çoğu insan bilmez, Mustafa Kemal Latife’yi “Talakla” yani, İslam kurallarına göre “Boş ol” diyerek boşamıştır!   Ve bu boşama iki satırlık bir Hükümet tebliğiyle duyurulmuştur:   “Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretleri Başvekalete yazdıkları 11 Ağustos 1925 tarihli tezkerelerinde Uşakizade Latife hanımefendi Hazretleri ile rabıta-i izdivaciyelerine hitam (son) vererek birbirlerinden ayrılmaya karar verdiklerini ve 5 Ağustos 1925 tarihinde TALAK vuku bulmuş olduğunu tebliğ buyurmuştur. Keyfiyet malum olmak üzere Vekiller Heyeti Kararı ile resmen tebliğ olunur.”   Biliyorum, aranızdan bazıları kızdı yine bana ama tüm bunların hepsi gerçek!   Resmi yalanlar mı istersiniz yoksa, acı ve sarsıcı gerçekler mi?   İşte buna siz karar verin!

Diğer Haberler