“Memeett, Memet” diye başlamıştı son görüşmemizde lafa her zaman olduğu gibi yine; “Geçmişte neler yazmıştınız hakkımızda. Mahfettiniz bizi. O günler iktidarda biz vardık. Patronlar her gün kapımızın önünde kuyruk olurlardı. Bir tek gün sizi şikayet etmek için gittik mi gazete patronlarına? Bir kişinin ekmeğiyle oynadık mı? Filan yazarı işten çıkar ya da sansürle diye baskı yaptık mı?”
Söyleyecek söz bulamıyordum…
Doğru söylüyordu.
En sert, en ağır eleştirileri yapabiliyorduk Mehmet Gedik ya da partisi ANAP hakkında.
Öncesinde güçlü bir milletvekiliydi, Bursa İl Başkanıydı.
Doğru söylüyordu.
Devlet Güvenlik Mahkemesi’ne, benim Olay Gazetesi’nde yayımlanan bir yazımın ardından çağırılmıştı.
Bir süre küs kalmıştık.
Sonra, iki medeni insan olarak karşılıklı oturup konuştuk.
Bursa Çağdaş Gazeteciler Derneği Lokali’ne bir akşam yemeğine davet etmiştim Gedik’i.
Reddetmedi, davetime katıldı.
“Biliyor musun” demişti o akşam, “ben buraya niye geldim”?
-Neden gelmişti?
“DGM olayında sen beni mahfettin! Yazından sonra siyasi yaşamım bitti. Bu şehirde gazetecilik yapan pek çok insana kızarım. Onlardan her hangi biri senin yazdıklarını yazsaydı ömrümün sonuna kadar silerdim! Yüzlerine bile bakmazdım. Kimin neyi, hangi maksatla yaptığını çok iyi biliyorum bu şehirde çünkü. Oysa sen mert adamsın. Seni tanıyor ve seviyorum. Görevini yaptın! Sana kırgın değilim. Saygı duyuyorum.”
………………………..
“Sen de mert adamsın Mehmet abi” diye yanıtlamıştım Gedik’i.
Daha sonra arkadaşlığımız abi-kardeş ilişkisine dönüştü.
Gerçekten mert adamdı Mehmet Gedik.
Söyleyecek sözü varsa insanın yüzüne de söyler, arkadan konuşmazdı.
Ve aynen dediği gibi, ANAP’ın o şaşalı yıllarında bir kez olsun gazeteciler üzerinde baskı kurmamış, adam gibi siyaset yapmıştı.
Oysa şimdiki yazarlar “yazamayan yazara” dönüşmüş durumda.
İnsanların ekmekleriyle oynanıyor çoğu kez.
Bırakın gazetecileri, gazete patronları bile tepelerine binen yargı ya da maliye kıskacı yüzünden yaşam mücadelesi verir oldular.
Doğru söylüyordu Mehmet Gedik.
Ardından o meşhur şen kahkahasını atarak espriyi de patlatmıştı:
“Ama Allah’ınızdan buldunuz! Bize çektirdiklerinizin vebalini şimdi bunların iktidarıyla ödüyorsunuz farkında mısın?!.”
Gülmüştük.
Ama acı acı!
………………………..
Mert adamdı Mehmet Gedik, iyiliksever insandı, sahip olduklarını insanlarla paylaşmayı bilirdi.
Yapamayacağı şey için söz vermez, söz verdiği işi de mutlaka yapardı.
Yerine getiremeyeceği bir şey de yoktu aslında!
Herkes O’nu çok sever, aktif siyaseti yıllar önce bırakmış bile olsa her kapı ona derhal ardına dek açılırdı.
Şimdi şu Bursa’da kim bilir kaç insan yaşıyordur Gedik’in işe yerleştirdiği?
Kaç parasız pulsuz insan vardır Gedik’in dertlerine derman olduğu?
Okuttuğu, otobüs biletini aldığı, tedavi ettirdiği, kirasını verdiği, cebine para koyduğu, burs bağlattığı kaç insan vardır kim bilir?
Kaç insan vardır ki, Mehmet Gedik öldükten sonra üzülmeyen?
Hayırsever, iyiliksever bir siyasetçiydi, insandı Mehmet Gedik.
Yaptığı hiçbir şeyi insanların gözüne sokmaz, reklamını da asla yapmazdı.
Sessiz sedasız hallederdi işini.
Veren sağ elden, sol elin haberi dahi olmazdı.
Şimdikiler öyle mi ya?
Üstüne bir de poz verip, mum dikiyorlar!
…………………………..
Örgütçü adamdı Mehmet Gedik.
Yeni açılan bir partiyi Bursa’da tek başına köylere varıncaya kadar kurup, örgütleyebilecek çevresi ve seven kitlesi vardı.
Şimdi kendini milletvekili sananları koyun bir kenara…
Onlar el kaldırıp, boyun eğme, ardından da gerdan bükmeyi vekillik sanırlarken…
Mesut Yılmaz’la, eşinin önünde tartışıp kavga edebilecek, kendi inandığı doğrularında diretebilecek kadar da yürekli bir politikacıydı Mehmet Gedik.
Tek bir hatası vardı, o da eğer hataysa…
“Çok dobraydı.”
Siyaset için doz aşımı kadar dobra!
Ve Karadenizli olmanın bir sonucu olsa gerek…
Çok çabuk öfkelenip, çok çabuk parlardı.
Bırak be Mehmet abi!
Berabere kalıversin Trabzonspor!
Hatta yeniliversin!
Hatta gerekirse küme düşsün!
Niye esip gürlersin etrafta başka insanların da bulunduğu içkili ortamda?
Bir maç için değer mi hiç?
Mehmet Gedik gibi bir insanı kaybetmeye değer mi?
Onca gözyaşı döktürmeye değer mi sevdiklerine?
Gelinciklerin, papatyaların baş verdiği şu güzel Nisan ayında kırda bayırda gezmek varken, toprak altına girmek de neyin nesi?
Çok üzdü bizi Mehmet Gedik.
Sanırım, bizim O’nu üzdüklerimizin hepsini toplayıp, intikamını tek seferde çok kötü aldı!
Tanrı taksiratını affetsin Mehmet abi.
Seni çok arayıp, çok özleyeceğiz.
Şen kahkahaların hala kulaklarımızda, hep iyilikle yadedip, güzelliklerinle anacağız.
Bıraktığın hoş seda her daim yankılanacak dost meclislerinde.
Toprağın bol olsun.
(Bundan beş yıl önce yine bir Nisan ayında Mehmet Gedik’in ardından kaleme aldığım bir yazı.)