“Sevgili dava arkadaşım…” diye başlıyor milletvekili aday adaylarından bir tanesi, oyumu kapmak için yolladığı cep telefonu mesajında.
Oturup düşünüyorum, düşünüyorum, bir türlü bulamıyorum biz bu adamla ne zaman dava arkadaşlığı yaptık diye?
Malum kişinin ömrü boyunca tek davası “şalvar davası” olmuş, yaşamı antin kuntin para kazanmaya çalışırken sararıp solmuş.
Parayı bulunca arabayı, arabayı görünce garıyı, garıyı değiştirince de gözünü bu kez milletvekilliğine dikmiş hazret!
“Artık milletvekili olmak benim hakkım” diye ortalıkta dolanıp durmakta.
Yolladıkları mesajlarda yapılacak önseçim sırasında oyları kapabilmek için ideolojiden, sol değerlerden, emekten filan dem vuranlar da var.
Bir çok ödülün sahibi, uyumsuz tiyatronun dünyaca ünlü yazarlarından Eugène Lonesco şöyle der bir eserinde:
“İdeolojiler bizi ayırır, rüyalar ve acılar ise bir araya getirir.''
Ne güzel söylemiş değil mi?
İşte onun için de hele hele kişisel istikballeri için ideolojileri kullanan, bunu kendilerine malzeme yapan soytarılara oldum olası ifrit olurum.
Ortaya ideolojiler koyarak 1980 öncesinde üstelik de üniversite mezunu, yetişmiş 10 bin gencimizi katlettirdiler sağdan ve soldan yine bu memleketin kendi öz evlatlarına.
Bir kesim diğerlerine “faşist” dedi, diğerleri onlara “komünist”.
Oysa vurulanların tümü bu memleketi ve insanlarını en az vuranlar kadar çok seviyordu.
Boşu boşuna ölüp gittiler.
Eğer o nesil yaşasaydı bilin ki ülkemiz en az 20 yıl daha ilerideydi.
Oysa yapılan iş gerçekte doğudaki egemenlerle, batıdaki egemenlerin çıkar ve paylaşım savaşıydı.
Daha sonra aynı gün, aynı silahla, iki ayrı kesimde, iki ayrı cinayetin işlendiği çıkacaktı ortaya ancak, o silahı veren el hep arka planda kaldı.
Çok canım yandı, çok canı yandı bu ülke insanlarının, hala da Kürt milliyetçiliğinden beslenen kirli ellerin vasıtasıyla yanmaya devam ediyor.
İşte onun için de işin içine “ideolojiyi” katmaya çalışarak parsa kapmak isteyenlere ifrit oluyorum, suratlarına doğru tüküresim geliyor.
Bir de maziyi kullanarak milletin aklını çelmeye çalışanlar var ki, onlarınsa artık gözümde fındık kadar değeri yok.
Yayınladıkları öz geçmişlerinde yok efendim “ben 12 Eylül sonrasında şu kadar hapis yattım”, yok efendim “şu kadar süre gözaltında kaldım” filan gibi argümanları kullanıyor kimileri.
Yattıysan eğer işlemişsindir bir halt, yakmışsındır birinin canını, çekmişsindir cezanı!
Ha! İnandığın dava uğruna hapis yatıp, 12 Eylül’ün katil paşalarının döneminde işkence gördüysen eğer, zaten bunu bir milletvekilliği uğruna kullanmayacak kadar asil ve yüce bir ruha sahipsin demektir; lafımız asla onlara değil Zübükzadeler’den malum kişilere.
Bir de 12 Eylül’den sonra sokakta çekirdek çitleyip gezerken yanına nüfus cüzdanını almadığı için, ailesi getirene kadar sadece 2 saat karakolda tutulanlar var ki, bunlar da öz geçmişlerine “26 gün göz altında kaldım, 96 gün göz altında kaldım, işkence gördüm” filan diye yazmıyorlar mı neresiyle güleceğini şaşırıyor insan artık!
İş menfaate geldi mi çok yaratıcı oluyor şu insanoğlu ama bir o kadar da komik ve acınası duruma düştüğünü farketmiyor.
Yine bir tanesi cepten şu mesajı göndermiş:
“Değerli kardeşim…”
Ba ba ba!
Len ne zaman kardeş olduk, hangi gün birlikte oturup da bir kap çorbaya kaşık salladık, hangi acı günümde yanımda oldun da bana şimdi “değerli kardeşim” ayağı çekiyorsun len empati yoksunu pabucumun adayı?
“Türkiye’mizi daha iyi yönetmek, halkımızın sorunlarını çözmek, ülkemizi AKP’den kurtarmak, iyi ve kötü gününüzde yanınızda olmak, cumhuriyet kutlamalarını Çankaya Köşkü’nde kutlamak için milletvekilliğine adayım, önseçimde desteğinizi bekliyorum.”
Ba ba ba ba!
Nasıl damardan giriyor görüyor musunuz, belli ki bunu huy edinmiş?
Aynı kişi bir başka mesajında da şöyle demiş:
“Değerli dostum yedi haziran gecesi gerici AKP zihniyetini yok edeceğiz.”
CHP’den milletvekili aday adayı olan bu kişiye buradan bir şey sorayım, sizler de gülün sevgili okurlarım:
“Len sen AKP’yi nasıl yok edecen? Daha dün AKP’nin Bursa’daki ünlü simalarından biriyle okul kuran, sonra zarar ederim düşüncesine kapılınca maçan yemediği için işin yarısında “ver benim paramı” diyerek korkup kaçan bizzat sen değil misin len? Kimi kurtarıcan, neyi yıkıcan sen gülüm? Yaşamın boyunca neyin “sınav”ını verdin de bizi daha iyi yöneteceğini söyleyebiliyorsun bakalım? Kendi partililerin bile sen geleceğine başa, bin sefer Tayyip Erdoğan’ı tercih ederler, bunu da mı bilmiyorsun?”
Unutmadan, bir dincinin “dini öğeleri” kullanarak ticaret yapması, dini paraya tahvil etmesi ne kadar çirkin ve kabul edilemez bir durumsa, bir siyasetçinin de bu kez Atatürk’ü, çağdaş değerleri, halkın bu yöndeki hassasiyetini kullanarak para kazanması, market işletmesi de en az o kadar çirkin ve kabul edilemez bir durumdur bana göre.
Omo’nun, Alo’nun dincisi ya da çağdaşı olur mu?
Olsa olsa ucuzu ya da pahalısı olur; daha ötesi paranın da dini imanı olmaz zaten bilindiği üzere!
Böyleleri de var ne yazık ki üstelik de CHP’den milletvekili olmaya çalışan.
Bir de bunlar kendi kendilerini gaza getiriyorlar biliyor musunuz?
Deniz Gezmişle Gelip, Süleyman Demirel’le gidenlerden bir “zübükzade” de şöyle demiş:
“Değerli yol arkadaşım…”
Bu marka model eskiden “yol arkadaşım” değil, “yoldaşım” derdi; anlaşılan yıllardır fıçı bira doldurmaktan ötürü hayli gevşeyip, yumuşamış. İşin için de biraz da tabii, Kılıçdaroğlu’na öykünme hali de yok değil hani:
“Karanlığa, yolsuzluğa, gericiliğe dur demek için adayım.”
Hadi beh!
Karanlığa, yolsuzluğa ve gericiliğe dur diyecen?
Kılıçdaroğlu göreve gelene kadar niye partiye bir kez dahi adım atıp da tüm bunlara dur demedin gülüm?
Ondan daha önce 10 yıl boyunca neredeydin sen?
Bir de duydum ki milleti “Parti baraj altında kaldığı vakit ortalıkta kimseler yokken sabahları gidip kapıyı hep ben açardım” diye kandırıyormuşsun yine?
CHP, Hasip Hoca (Öztürk) Bursa İl Başkanı’yken baraj altında kalmıştı.
Sen o zaman neredeydin?
Altıparmak’ta, Hayyam Bar’da sifon çekiyor olmayasın sakın?
Yazımıza bu gün Eugène Lonesco’nun bir sözüyle başladık, Ömer Hayyam’ın bir rubaisiyle tamamlayalım:
“Ben, gönlü temiz insana kurban olayım.
Gezsin başım üstünde benim, hoş tutayım.
Ham insanı al karşına, söylet azıcık,
Dön, sonra cehennem ne imiş, gel sorayım.”