Yazarlar

Mucize gibi bir hayat

post-img
“Ne şanslı bir dönemde hayata geldik ve yaşadık değil mi efendim” diyorum, zaman zaman Meclis’teki odasında bulunan çalışma masasının üzerindeki bilgisayarını kontrol eden Bursa Milletvekili Turhan Tayan’a? Hiç unutmuyorum, büyük dayım Mehmet Ekmekçi Kars’ın, Göle ilçesinde genç bir Jandarma teğmeni olarak görev yapıyor o sıralar. Dünyalar iyisi, dünyalar  güzeli Bediz yengem de ilk evlatları Şamil’e hamile. Doğumun sağlıklı bir şekilde gerçekleştiğine dair müjdeli haberi alabilmek için aile büyüklerinin dükkandan bozma Keles Postanesi’ne gidip numarayı bildirmelerinin ardından tam 3 gün beklememiz gerekiyor! Öyle evlerde filan telefon yok, nerde?!. Mecbursunuz gidip postanedeki kulübeden konuşacaksınız. Üçüncü gün bizim eve “gelin artık, sıranız yaklaştı” diye koştura koştura yollanan bir oğlan çocuğunun ardından sırasıyla sülalenin diğer fertlerine de haber salınmış, dayımla 15-20 saniyeliğine de olsa konuşup sesini duymak isteyen kadınlı erkekli kalabalık grup içerisini hınca hınç doldurmuştu o daracık alanın. Üç gün yeterli olmamış, yaklaşık iki saat kadar daha orada beklemek durumunda kalmıştık. Rahmetli İsmail dedem (Ekmekçi) önceden dersine de çalışmış, kendisine biraz sonra sorulacak soru için Mehmet Dayım o bölgeye yakın görev yaptığı ve Şamil’im de orada doğduğu için Kuzey Kafkasya halklarının lideri ve kahramanı Şeyh Şamil’den esinlenerek, “Şamil” ismini önermeyi düşünmüştü onlara. Tesadüf o ki, yengem ve dayım da aynı ismi düşünüp arzulamışlar. Aradan geçen zamana bakın, Şamil de şimdi bembeyaz tiril tiril kıyafetlerinin içinde çakı gibi, yakışıklı mı yakışıklı bir denizci subayı. Önümüzdeki Ağustos ayında da albaylığa terfi edecek. Hadi o yılları geçtik… Daha sonra eve telefon bağlatabilmeniz için bile aylarca sıra beklemeniz gerekiyordu. Araba satın almak için bile ki, o da tenekeden Murat 124 ya da sazdan samandan Anadol, yıllarca sabretmeyi göze almanız şarttı. Türk halkını “komünizmle” korkutan sağ partiler memleketi demir perde ülkelerinden daha berbat biçimde yönetiyorlardı ama milletin bundan haberi dahi yoktu! “Telefonların cebimize kadar gireceğini asla hayal dahi edemezdik” diye devam ettim Turhan Tayan’la yaptığımız sohbete, “bizim nesil hem toprağa bastı, hem de göklerde kuşlar gibi uçabilme şansını yakaladı. Bir öncekiler radyoyu, televizyonu, bilgisayarı, İnternet’i hiç bilemediler. Bakın siz Facebook’tan mesajlar yayınlayıp duruyorsunuz. Ben kızımla yurt dışından cep telefonumla dilediğim her dakika yüz yüze konuşma şansına sahibim. Hele şimdiki arabalar adeta bir uzay gemisi gibi. Yakında neredeyse sürücüye ihtiyaç duymadan kendileri gidip gelecekler. Çok memnunum, çok şükrediyorum böyle bir zaman diliminde yaşama şansı bulduğum için.” “İyi de “ dedi Tayan, “iyi de ama iyi de…” Bu nostaljik girişten bile politik bir sonuç çıkarmayı başaran kurt siyasetçi mesajını vermek için beynindeki cümleleri çoktan kurmuştu bile: “İyi de bu gün ülkemiz bölünme tehlikesiyle karşı karşıya. Bundan çok değil, 10-15 sene öncesine kadar üniversite sınav sorularının çalınıp da bir cemaatin mensuplarına verileceği hiç kimsenin aklına dahi gelmezdi. Memlekette tepeden tırnağa yolsuzluk, hırsızlık, üstüne bir de arsızlık diz boyu. Bu gün rektörler korkuyorlar hükümetten rektörler; işadamları korkuyor. Türkiye “eğitimi erken terk etme” konusunda Avrupa birincisi! Kızlarda oran yüzde 39 buçuk, erkeklerde yaklaşık yüzde 35 civarında. Bu korkunç bir durum. Zorunlu eğitimi bitiren gençlerimizin yarıya yakını okumayı bırakıyor. Toplum hızla cahilleştiriliyor. Ülkede yeniden sağ-sol çatışması ve siyasi cinayetler başladı. Neresi şans bunun sevgili kardeşim, neresi şans?” “Evet, bahsettiğiniz hususlarda haklısınız, vaziyet gerçekten kaygı verici” diyebiliyorum sadece bu tespitler üzerine. O da hiç ara vermeksizin devam ediyor: “Sağcılık-solculuk olayları ciddi bir şekilde tırmanışta. Birileri bu durumu feci bir şekilde kaşıyor. Biz 12 Eylül’den sonra gençlerimizin depolitize edilmelerine ciddi şekilde karşıydık. Gençler siyaset üzerine düşünmeli, konuşmalı ve elbette çalışmalı ama terör başka, politika başka.” Onunla birlikte yaş almış emektar yardımcısı Gülay hanımın getirttiği 40 yıllık hatırı olan türden orta şekerli kahvemi höpürdettikten sonra, eşyaları hemen hemen toplanmış odaya şöyle bir göz gezdirip, “ne yapacaksınız bundan sonra” diye soruyorum? “Politikada 51 yıllık emeğim var” diye devam ediyor söze, “bilgi ve birikimlerimi hemşerilerimle, halkımla gezerek, yazarak, konuşarak paylaşacağım elbette. 1 Nisan 1964’te, Bursa’da Haber Gazetesi’ni çıkarmaya başlayarak giriştim ben bu maceraya. Bir yıl sonra, 1965’te Adalet Partisi İl Gençlik Kolu Başkanı oldum. Sonra 1991’e kadar dile kolay, tam 4 kez İl başkanlığı, 2 dönem İl Genel Meclis üyeliği, 2 dönem daimi encümen, 5 dönem İl yönetim kurulu üyeliği…” -ANAP’ın en güçlü olduğu dönemde Bursa’da belediyeyi kazanan Doğru Yol Partisi’nin il başkanıydınız, nasıl başardınız bunu? “Nasıl mı? Tam bir sene önce “şehir sorunları” isimli bir komisyon kurduk. O tarihte ilk defa siyaset ve iletişimin en etkin ve modern araçlarını kullandık. Üniversite öğrencilerimizi bir araya getirip, anketler yaptırarak ana sorunları tespit ettik önce. Ortaya hava kirliliği, ulaşım ve imar sorunları çıktı. Bu veriler üzerine çözümler ürettik. Bunları gazete haline getirip, kapı kapı dağıttık. Belediye başkan adaylarımız da vardı bu komisyonda. Necmi Ertürk, rahmetli Ömer Ersöz, yine rahmetli Mehmet Selamet, Bekir Öner… Rahmetli Ali Akman’ın ofisinde bir araya gelirdik. O yıl yani, 1989 yılında Şahin marka arabam vardı benim, büyükşehir ve 3 ilçe başkan adayımızı toplantılara ben getirip götürürdüm o zaman. Şimdi AKP’ye bak, İl başkanları maaş alıyor, kapısında şoförüyle son model Mercedes marka makam arabası bekliyor. Partiyi tek kişiye asla yaslamadım. Birkaç kişiye bağlı tutmadım. Kendim para yüzü görmedim. Tüm geleni gideni bizzat İl muhasipleri takip etti. Adalet Partisi Bursa İl Başkanı’yken bina satın aldım. Sonra Doğruyol zamanında yine para topladım ve şimdiki binaları satın aldım partime. Üstelik de tüm bu işleri başarırken yerelde de genelde de muhalefetteydik!.. Hem sonra, bakın şimdikilere, sonra bakın sonrakilere! Bizim kefil olup aday gösterdiğimiz arkadaşlardan Erhan (Keleşoğlu) bu gün emekli maaşıyla geçiniyor.  Ziya (Güney) yaşamını Nilüfer’de danışmanlık yaparak sürdürüyor. Keza Zeki bey de (Eke) öyle. Hepsi de dürüst ve düzgün insanlardı.” -Peki niye kaybettiniz? “Hizmet açısından DYP’nin hiçbir kusuru yoktu. Söz verip de yapamadığımız hiçbir şey kalmamıştı. Parti içi çekişme yüzünden kaybettik. Bizim arkadaşlar birbirlerine düştüler. Bu partide Turhan Tayan tek başına belirleyici olmamalıdır dediler, bizim arkadaşları kışkırttılar.” Yeni yetme milletvekili adaylarının kulaklarına küpe olsun, siyasete girdikten tam 27 sene sonra yolunu dişiyle, tırnağıyla kazıyarak 1991 senesinde ilk kez milletvekili olmayı başarabiliyor Turhan Tayan. Tam o sıra kendisini Bursa’nın uzak ve unutulmuş ilçesi Büyükorhan’ın, Mazlumlar Köyü Muhtarı Mehmet Korkmaz arıyor ve epeyce de konuşup halleşiyorlar telefonda. “Ne istedi” diyorum merakla? “Köye çocuk parkı” diye yanıtlıyor. -Peki, siz muhalefettesiniz, nasıl halledeceksiniz bu işi? -Mustafa Bozbey’e söyleyeceğiz, başka bir ahbabımızdan rica edeceğiz ama mutlaka yapacağız. Şimdi siz söyleyin bakalım, Bursalıların adını bile duymadıkları ama Turhan Tayan’ın nerde olduğunu tarif ederken, “Mazlumlar’dan sonra, Piribeyler gelir” diyerek haritada yerini gösterdiği unutulmuş bir köyün muhtarının, telefonunun tuşlarına basarak kolayca bir milletvekiline ulaşıp, talebini, dileğini yerine getirmesini isteyebilmesi bir şans, mucize gibi bir şey değil midir sizce de? Hayır, bizim çocukluğumuzda önceden heyetler hazırlanır, Ankara’ya, “beyefendilere” gidilerek, bir hafta on günlük ziyaretler sonucu yapılabilirdi sadece böyle bir şey bile. Üstelik de köyden geleni filan kimse adam yerine koyup da kapısını bile açmazdı!          

Diğer Haberler