Nilüfer Belediye Başkanı Mustafa Bozbey’i ziyarete gittiğinizde, makam odasının hemen dışında görüşmek için sırasını bekleyen insanlar görürsünüz.
Eğer günün birinde…
Başkanın bir çayını içeyim diye düşünüp…
Sizin de yolunuz o tarafa düşer de…
Görüşmek için 3-5 dakika özel kalemde beklemek durumunda kalırsanız eğer…
Dikkat edin…
Sağınızda solunuzda oturup bekleyen insanlardan bazıları “deli” olabilir!
“Deli” diyorum, yani bildiğiniz deli!
Tabii bunun kendi içinde çeşitleri ve çeşitlerin de dereceleri var elbette.
Çatlağı var, kırığı var, tırığı var…
Ama zararsız deliler bunlar.
Mustafa Bozbey’i en az akıllılar kadar deliler de çok seviyor.
Adeta belediyenin kadrolu delileri gibi olmuşlar!
Arada bir uğruyorlar…
Başkan müsait değilse özel kalemde oturup çaylarını kahvelerini içiyorlar…
Müsait olunca da bir hal hatır sorup, o güne dair fikir ve düşüncelerini söyleyerek gidiyorlar.
Hiç kimseyi kırmıyor, gönlünü almadan hiç kimseyi kapıdan çevirmiyor Mustafa Bozbey.
Haa! Delilere hiç lafımız yok.
Erasmus’un “Deliliğe Övgü” isimli eserinde ifade ettiği gibi belki “gerçek bilgelik deliliktir” kim bilir?!.
Diğer taraftan “kendini bilge sananların da gerçek birer deli olmadığını” kim söyleyebilir aranızda?
Bağnazlığın her türlüsüne karşı kaleme alınmış en önemli başyapıtlardan biri olan “Deliliğe Övgü’de” resmedildiği gibi gerçekten de “delilik” çocukluğumuzda, yaşlılığımızda, aşkta, evlilikte, dostlukta, politikada, savaşta, yazıda ya da bilimde tüm yaşamımız boyunca ne kadar egemen ve etkilidir değil mi?
Ben de Erasmus gibi gerçeği gülerek söylemeyi sevenler arasında sayıyorum kendimi, bu açıdan da şanslı hissederek.
Hadi gelin, “Bozbey’in delilerinden” ikisine şöyle bir göz atalım?
İsmi lazım değil…
Orta boylu, sakallı janti giyinen orta yaşlı bir adam…
Sık sık belediyeyi ziyaret eder.
Elinde hiç yakılmamış bir adet Havana purosu taşır.
Her seferinde kıyafet değiştirir.
Ve her seferinde de kendini farklı bir meslek mensubu olarak tanıtır!
Yani bir gün müteahhittir, bir gün otel işletmecisidir, bir gün kabzımaldır, bir gün sanayicidir, bir gün armatördür, bir gün uluslar arası nakliyatçıdır…
Ve bu güzel abimizin amacı her gelişinde Mustafa Bozbey’i bir açılışa davet etmektir!
Yalnızca bununla kalsa iyi.
Tüm personel bilir tanır bu kişiyi.
Belediyeyi ziyaretlerinde kafasını her odadan içeri uzatıp içeridekileri de mutlaka “açılışına beklediğini” söyleyerek, ayrı ayrı davet eder.
“Tamam” beyefendi derler, “mutlaka geleceğiz”.
Oysa ortada ne bir açılış ne de öyle bir işyeri vardır!
Orta yaşlı biraz kırık, eli purolu bu adam herkesi açılışına davet ettikten sonra belediye binasının birinci katındaki kafeteryalardan birine gidip oturur ve yüzünü döndüğü geniş pencerelerin önünde saatlerce kendi kendine konuşurmuş.
Bu deli insana hüzün veriyor.
Ama bir deli daha var ki tebessüm getiriyor.
Bu seferki genç.
Otuzlu yaşlarda.
Takım elbise kullanıyor ve çok şık giyiniyor.
Geçenlerde bir gün belediyenin insan kaynakları bölümünden pat diye içeri giriyor.
-İnsan kaynakları burası mı acaba?
“Evet” diyorlar, buyurun burası”?
-Müdür kim, sadece müdürünüzle görüşmek istiyorum?
“Müdürümüz izinli, müdür vekilimiz burada kendisi de işte şurada” yanıtı geliyor personelden.
Gençten uzun boylu takım elbiseli bu adam hemen sorgusuz sualsiz müdür vekilinin masasının önündeki sandalyeye oturuveriyor.
Bacak bacak üstüne atıp, sağ kolunu da dirsekten müdür vekilinin masasına dayadıktan sonra gayet ciddi bir edayla konuşmaya başlıyor:
“Eee insan kaynakları…”
-???
“Söyle bakalım insan kaynakları, beni hangi pozisyonda değerlendireceksin?”
Karşıdaki şaşkın, olayı tam kavrayamamış olmanın getirdiği sıkıntıyla soruyor:
-Anlayamadım beyefendi, tam olarak neyi kastettiğinizi?
“Anlayamayacak ne var canım, ben bilgi ve birikimimi insan kaynaklarının hizmetine sunmak için geldim. Beni hangi pozisyonda değerlendirip, hangi işe alacaksın”?
-Öhö öhö… Yani beyefendi şimdi bizim tüm kadrolarımız dolu olup…..
“Ben anlamam insan kaynakları! Beni işe almadan şurdan da şuraya gitmem!”
Hakikaten de yerinden kıpırdamaya hiç niyeti yoktur.
İş gittikçe sarpa sarmaya başlayınca güvenliğe haber verilir ve hemen olay yerine gelen iki güvenlik görevlisi genç adamı nazikçe dışarıya davet eder.
“Katiyen çıkmam” der genç adam, “Önce insan kaynakları beni işe alacak ancak ondan sonra”.
Uzun uzun ikna çabaları sonuç vermez.
İki eliyle sıkı sıkı sarıldığı sandalyesinde kıpırdamadan oturan hafiften kırık bu genç adam sessizce gözlerini diktiği tavana bakmaktadır.
Güvenlik görevlileri adamı koltuk altlarından kavrayıp ayağa kaldırmak istediklerinde oturur vaziyette yapıştığı sandalyesiyle birlikte havalanır!
Hayli de direnir.
Bir süre daha direnen bu ilginç ziyaretçi en sonunda “Öff be!” der, “Öf!” iki kolunu da güvenlik görevlilerine uzatarak, “Tamam kalkıyoruz… Öyleyse haydi gidelim… Haydi, haydi gidelim, haydi, haydi…”
Ve güvenlik görevlilerinin arasında ilerlerken yüksek sesle bağıra bağıra şu parçayı söylemekte ve artık gülmemek için kendisini zor tutanların yapabilecekleri fazla bir şey kalmamaktadır:
Bu anlattıklarım bir miktar çatlak olanlar.
Üstelik de zararsızlar.
Bozbey’i belediyede ziyarete gelen deli çok elbette ama bir de adamcağız dışarıda olan ve insana “deli mi bu adam!” dedirtecek türden üstelik de zararlı bazı kişilerle de uğraşıyor ki asıl işin bu kısmı vahim!
Hani, bir deli bir kuyuya bir taş atmış da kırk akıllı çıkaramamış türünden bir olaydır sözünü ettiğim ve örneğin bunlardan birisi AKP’nin Nilüfer İlçe Başkanı Alparslan Yıldız!
Hayır! Yaptığı “siyaset “olsa siyasette de değil çünkü bu gidişle partisi Alparslan Yıldız’ın bu kafasıyla, Özlüce ve Ertuğrul Kent civarında oturanlardan hiç oy da alamayacak!
Ne mi yapmış muhterem.
Sözünü ettiğim bölgede yapılan planlama ve şuyulandırma çalışması hakkında Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunarak “bu proje sonucunda -dikkat edin vatandaşa değil- Hazine’ye yeteri kadar yer verilmediğini/hazineye ticaret alanı verilmediği ve zarara uğratıldığı” iddiasıyla sorumluların cezalandırılmasını ve planın iptal edilmesini istiyor!
Muhteremin arzu ve istekleri arasında hazine zararının karşılanması için Nilüfer Belediyesi’nin tüm gelirlerine el konulması, tüm araçlarına haciz konulması gibi bırakın aklı başında bir siyasetçiyi, bir delinin bile düşünemeyeceği türden garip talepler mevcut.
Yani mahkeme şayet bu yakınmayı haklı bulup da Yıldız’ın istediği gibi “el koyun bakalım Nilüfer’in tüm gelirlerine ve araçlarına” deyiverirse vatandaşa bir gram hizmet gidemeyecek, belediye tamamen kitlenecek, yüzbinlerce insan mağdur olacak ve her halde bunun sonucunda da Alparslan bey Medine kınası yakacak?!.
Es kaza şuyulandırmanın iptali demek o bölgede tam bir kaos ortamının çıkması demektir ki sonu vatandaş için felaketle neticelenecek bir durumdur bu.
Bu işleri azıcık bilenler yeni bir düzenlemede kendi arsa ya da dairelerine Hazine’nin ya da başka birilerinin ortak edileceğini, kendisine ait hisselerin kamu kuruluşlarının alanlarında ya da park alanlarında çıkacağını, kısacası çok büyük sıkıntıların yaşanacağını gayet iyi bilirler.
Alparlan Yıldız da zaten, “Hazine’ye yeteri kadar ticaret alanı vermediniz” diyor yani, yapılan iş sonucu “vatandaş mağdur edilmiştir” diyemiyor özetle!
Hazine’nin kendisi bile yapılan planlama sonucu “Ben mağdur edildim” demiyor; Alparslan bey “Hazine mağdur edilmiştir” diye ortaya çıkıyor!
Amaç üzüm yemek değil, bağcı dövmek.
Ama gelin görün ki Bozbey artık 3 dönemden beri akıllısıyla ayrı, delisiyle ayrı uğraşıp dururken şerbetlendi gitti.
Bu vesileyle AKP İl Başkanı Sedat Yalçın’ın da kulaklarını çınlatmış olalım:
-Sedat bey, Sedat bey… Partinizde yıllardır o kadar siyaset akademileri filan düzenliyorsunuz, bu Nilüfer ilçe başkanınız sınıfı kopyayla geçmiş anlaşılan?
Bir siyasetçi iddiasını belgeyle ispatlamalı!
Alparslan Yıldız’ın açıklamasını yazarken ne demiş bizim tavacı Muharrem köşesinde:
“Bir de, Mustafa Bozbey hakkında 3 tane kesinleşmiş hapis ve görevden uzaklaştırma kararı bulunduğu, bu kararlarla ilgili uygulamanın yasa gereği ertelendiği, şu anda 6 ayrı ceza davasından yargılandığı, 70 ayrı suç dosyasının da incelenmekte olduğu bilgisi basınla paylaşıldı.”
Yıldız’ın bu iddialarıyla ilgili olarak Bozbey geçen gün bir basın toplantısı düzenledi ve aynı günün sabahında savcılıktan aldığı sabıka kaydıyla asla böyle bir durum olmadığını, iddiaların çirkin birer iftiradan ibaret olduğunu “belgesiyle” ortaya koyuverdi.
“Bizim” diyor, Mustafa Bozbey “nefes alışımız bile izleniyor”!..
Bu ne demektir biliyor musunuz sevgili okurlar, en ufak bir suç işareti bulsalar belediyede aynen Gemlik örneğinde olduğu gibi Bozbey ve yönetimini derhal daha o saniye tarumar ederler!
Sadece bu durum bile Nilüfer Belediyesi’nde işlerin ne kadar düzgün yürüdüğünün kanıtı sayılabilir.
Ama ben ne delilere ne velilere…
Ne de muhaliflerine…
Asıl Bozbey’in “vefasızlarına” üzülüyorum.
Hani demiş ya er kişi “yaptığım hiçbir iyilik cezasız kalmadı” diye?
Bozbey'in de bunu söylemeye hakkı var.
AKP’lilerin bu tavır ve sözlerine rağmen sırf onu yıpratabilmek için “Bozbey AKP’den aday olacak” diye ortalıkta gezen solcu bozuntularıdır sözünü ettiklerim.
Ve insanı düşmanının attığı taş değil, sevdiğinin attığı gül yaralar.