Adalet ve Kalkınma Partisi’nin 2009 yerel seçimlerinde Nilüfer’den aday gösterdiği genç bir hanım vardı:
“Işıl Zeliha Gençoğlu Maydaer”
Yerel yönetim konusunda 2004 senesinde Nilüfer ve Büyükşehir Belediye Meclis üyeliği görevini yürüterek deneyim kazanan Yüksek Mimar Işıl hanım hem kadın olması, hem de mesleki açıdan bu işe yatkınlığı nedeniyle hayli göz dolduran bir adaydı.
Bursa Kız Lisesi mezunu olan Işıl hanım lisans ve yüksek lisans eğitimini Dokuz Eylül Üniversitesi Mimarlık Fakültesinde tamamlıyor, halen doktora eğitimini sürdürüyor, çok iyi düzeyde de İngilizce biliyordu.
Fakat bilmediği tek şey vardı:
“Siyaset!..”
O sıra Faruk Çelik refakat ediyordu çoklukla Işıl Zeliha Gençoğlu Maydaer’e seçim çalışmaları sırasında.
Partililerinin ağabeyi olarak bu genç hanımla birlikte usanmadan mahalle mahalle geziyor, kahvehanelerde adaylarına destek istiyordu.
Işıl ışıl bir adaydı Işıl hanım, yıpranmamış, tertemiz bir belediye başkan adayıydı.
Sonra bir gün…
Bir seçim çalışmasının ardından yorgunluk çaylarının içildiği bir sırada “Biz bu işi bitirdik, seçimi aldık” dedi, Işıl Zeliha Gençoğlu Maydaer içeridekilere!
Bıyıkları titredi Faruk Çelik’in!
“Mustafa Bozbey’in olduğu hiçbir yerde bizim için seçim garanti değildir” diye yanıt verdi bu genç hanıma!
Şaşırdı Maydaer.
“Aaa, niye ki acaba” dedi?
Faruk Çelik devam etti:
“Sen şimdi bu akşam bir düğüne gittin… Çıkıp düğün sahipleriyle birlikte göbek atıp oynar mısın?..”
“……….!”
Aynı düğünde sahneye çıkıp “Aman ormancı, canım ormancı” diye şarkı söyler misin?
“………..!”
Davet edildiğin bir sitenin yönetim kurulu toplantısında ikram edilen iki kadeh bir şeyi onlarla birlikte oturup içer misin?
“…………!”
Mustafa Bozbey kralların sofrasında yemek yedikten sonra dönüp, ilçesindeki bir köy evinde bağdaş kurup kahvaltı edebilecek kadar mütevazı ve alçak gönüllüdür.
Makamına gelenlerin dertlerini dinleyip çözmekle yetinmez, üstüne bir de karavanıyla mahalle mahalle gezip, insanların sorunlarını dinler, dokunur onlara.
Bakın, şu üç-beş kare fotoğrafa kısaca bir göz atınca nasıl bir adam göreceksiniz, işte tam olarak budur Mustafa Bozbey:
Yazık oldu Işıl Zeliha Gençoğlu Maydaer’e; politikanın tozlu rafları arasında unutulup gitti.
Oysa siyasette mutlaka değerlendirilmesi gereken bir hanımdı.
Belli ki partisinde birileri paçalarından çekiştirip yok ettiler onu.
Bir konuda daha hakkını teslim etmek lazım Bozbey’in unutmadan; o da belediye personeliyle aynen bir aile ortamındaki gibi son derece sıcak ve yakın bir diyalog kurabilmesidir.
Buralara nereden geldim?
Hafızam beni alıp da neden 9 sene öncesine götürdü?
Fahrettin abiyi (Çırpan) kaybettik geçen gün.
Fahrettin abi gün görmüş hatta, bir ömürlük hayata belki de üç-beş ömrü sığdıracak kadar yoğun yaşamış kalender bir insandı.
Bursalıydı.
Kızı “Pelin’i” bu sütunların okurları tanırlar, babasına çok düşkün bir evlattı Pelin, en büyük hayranıydı babasının.
Hele hele son zamanlarında bir an olsun ayırmamaya çalıştı avuçlarını Fahrettin abinin ellerinden.
Hüdavendigar Parkında O’nu kısa yürüyüşlere çıkardı hep.
Kas hastasıydı Fahrettin Çırpan, günden güne kızı Pelin ve 42 yıllık hayat arkadaşı Yıldız’ın gözleri önünde eriyip gidiyordu.
Sonra bir sabah uyanılınca göz yaşları nehir oldu, adeta bir volkan gibi fokur fokur kaynadı acılar.
Fahrettin abi son nefesini vermiş, öte yakaya kendisini çok özleyenlerin arasına gitmişti artık.
Pelin de çok özleyecekti babasını ama dünyanın kuralı böyleydi işte, vadesi gelen gidiyordu.
O da öğrenecekti Can Yücel gibi babasızlığın ne demek olduğunu:
“Baban giderse
Darda sana yetişen elin gider
Aklın gider, canın gider
Şu dağlanmış yüreğinde
Çocuk kalan yanın gider
Baban giderse;
Başı dumanlı dağın gider
Atan gider, sırtın gider
çınar ağacın gider yaslanacak yer bulamazsın…
Baban giderse
Öpülecek elin gider
Bayram gider…”
Son aylarında yatağından hiç kalkamadı Fahrettin abi.
Evde iki yalnız kadın, öz bakımını nasıl yapacaklarını, nasıl yıkayıp paklayacaklarını bilememişler?
Sonra Nilüfer Belediyesi’ne başvurmuşlar bir duyumlarına dayanarak.
“Her hafta iki sevecen genç adam istisnasız geldi eve” dedi Pelin, “aldılar, özel sandalyesine oturttular, tıraşını yaptılar, tüm vücudunu pir-i pak temizleyip tertemiz ettiler. Babam sorardı, ‘yine ne zaman gelecekler, gelmelerine daha kaç gün kaldı’ diye?..”
Meğerse, Nilüfer İlçesindeki tüm yatalak hastalara istisnasız bu hizmetin verilmesini sağlıyormuş Mustafa Bozbey.
Ne büyük bir nimet, ne büyük bir hizmet!
“Taziye” için gittiğimiz evlerinde sürekli önümüze bir şeyler koyup, ikram etme gayretine giriyor Pelin.
“Yahu tokuz, getirme şunları” dedikçe de habire getiriyor.
Cenazenin defnedileceği gün kapıda yine Nilüfer Belediyesi’ne ait bir araç duruyor…
İki görevli neredeyse tüm mahalleye yetecek kadar sıcak yemek, ayran ve meyve suyu kolileri indiriyorlar arabadan.
Cenaze namazı ve defin işi bitiyor…
Kapı çalıyor…
Eşikte takım elbisesi tiril tiril üzerinde bir adam!
“Hocayım ben” diyor, “Nilüfer Belediyesi gönderdi beni, destur varsa merhumun ruhuna biraz Kuran okuyup gideceğim.”
Adamı alıyorlar misafir odasına…
Başlıyor merhum Fahrettin Çırpan’ın evinde O’nun ruhu için inil inil Kuran okumaya.
Ev zaten dolu, konu komşu da toplanıp rahmetliye dualar ediyorlar o gün oracıkta.
Cenaze aracı, taziyeye gelenler yesinler diye yemek, kişisel bakım için ekip…
Tüm bunlar tamam da…
Eve dua etsin diye hoca göndermek de ne ya?!.
Bu insanlar unutabilirler mi yapılan iyi ve güzel hizmetleri?
Yüzlerini çevirebilirler mi Mustafa Bozbey’den?
Defalarca seçildiği Nilüfer’de insana dokunuyor, bunu başarıyor işte Bozbey.
İşte onun için de onca yüklenmeye karşın bir türlü deviremiyorlar O’nu oradan!