Pıyıklı kızım benim!
Pambık prensesim.
Bal rengi gözleriyle bana bakıp, “Mavvv” diyor.
Ben de ona sesleniyorum “Mavvv” diye.
Aramızda tek kelimeden oluşan ama lügatler dolduracak kadar zengin bir lisan var anlaştığımız:
“Mavvv”
Alıp beni mama kabının önüne götürüyor “Acıktım” diyerek.
Bazen de “Suyum bitti” diyor.
Kovalamaca, saklambaç, en sevdiği oyunlardan.
İsteklerine duyarsız kaldığım zaman sağ ayağının patisiyle yavaşça dürtüyor ayağımdan.
Yine öyle bir anda gazetemizin genç yazarlarından Nagehan Çalışkan’ın yazısını okuyorum Şermin hanımın gıdışından okşayarak.
Kedisi Bihter’i anlatıyor Nagehan:
“Gözlerimi açıyorum karşımda ayak ucuma uzanmış siyah burunlu bir güzellik uyuyor. Gün güzel oluyor “günaydınlar” demek pek yakışıyor ağıza o varken. Patileri pek kıyak, keyif yapmayı sizden öğrenecek değiliz der gibi duruyor bütün rahatlığıyla.
“Bihter” diyorum hiç tereddüt etmeden geliyor. “Kimse kimseye bu kadar sorgusuz sualsiz gelmez kızım. Sen gelirdin... Seni çok seviyorum (Hala...)”
Offf!
Şermin’den önce Kezban vardı hanede.
Üç gün, tam üç gün boyunca hıçkıra hıçkıra ağlar mı insan?
Bunu bir hayvanı hayatına almayan hiç kimse anlayamaz; çok eskiden ben de anlamazdım.
Bihter’i dinlemeye devam edelim:
“Bihter bir anneydi.
Hayvanlarında duyguları ve hisleri olduğuna inanırım. Bana göre birçok insandan daha çok duygusal ve hisli canlılar. Modern çağın gerektirdiği zorunlu şartlara uymayı kesin bir çözüm olarak görmüyorum. Eğer bir musluk damlatıyorsa vanayı kapatmak yerine musluğu tamir etmek bence daha mantıklı bir çözüm. (Günümüzde karşılaştığımız sorunlara karşı uygulanan genel çözüm ifademin tam tersi niteliğinde gerçekleşmektedir.) Böyle düşünen biri olarak kedim Bihter’i kısırlaştırmadım. Geri kafalı diyebilirsiniz, düşüncesiz diyebilirsiniz lakin cani diyemezsiniz çünkü asıl canilik buna kimsenin hakkı yokken olması gereken var oluşsal bir düzeni baltalamaktır!
Ben Nagehan Çalışkan, evcil hayvan kısırlaştırılmasına karşıyım!..”
Ben de karşıyım.
Sinir sitemi olan, öfkelenen, özleyen, acı çeken bir bireyin bedeni üzerinde tasarrufta bulunmak son derece zalimane bir iş.
Onların üreme, nesillerini devam ettirme haklarını ellerinden alacak kadar zalimiz işte biz ne yazık ki.
Bihter üç yavru doğurmuş.
Aşılarını da yaptırıp, onlara gözü gibi bakmış Nagehan.
İki ay sonra da sahiplendirmek için girişimlere başlamış:
“Evde dört tane kedi normal karşılanmıyordu.
Bana göre bu müthiş bir şeydi. Zaman geçtikçe üzerimdeki baskı çoğalıyordu. Buna paralel olarak ailemin düşüncesine de saygı duymam gerektiğinin farkındaydım. Bu doğrultuda iki aylık olan yavrularımı sahiplendirmek için gerekli adımları atmaya başladım. İlgili veteriner hekimime, çevreme daha birçok yere danıştım. Lakin kimse benim güzel minik kedilerimi sahiplenmek istemedi. En son çare olarak Facebook’ta Evcil Hayvan Sahiplendirme adı altıdaki bir platforma üye olarak yavrularımı sahiplendirmek istediğimi beyan ettim. İnsanlar bana bu konuda yardımcı olmak yerine, kedimi neden kısırlaştırmadığım ile ilgili yargılarda bulundular. Birçok kişi kedinizi acil kısırlaştırın diye yorumlarda bulundu. Bense onlara tek bir şey yazdım “Sizleri de kısırlaştıralım!“ Hepsi sustu…”
Yazısının sonunda sokak kedilerini değil de para verip cins bir hayvan edinenleri yermiş Nagehan Çalışkan.
Kezban bir sokak kızı İrma’ydı.
Dışarıdaki kedilerin çok fazla yaşadıklarını göremezsiniz ne yazık ki!
Birkaç yıl sonra kimselere görünmeden sessiz sedasız bir kenarda ölürler.
Sonradan öğrendik…
Sokakta yaşayan kedilerin vücudunda anneden geçme Corona isimli bir virüs varmış.
Bu virüs yaşlılık da dahil, hayvanın bağışıklık sistemi zayıfladığında ki, mama markasının değişmesi bile stres altına girmesine yetiyormuş kedilerin, mutasyona uğrayıp adına “Fib” denilen bir canavara dönüşüyormuş!
İşte dünyada henüz tedavisi yok bu virüsün.
Kediniz günler içerisinde eriyip gidiyor.
Kezban’ın acısından sonra, ömrü uzun olsun, nesillerdir evde beslenen bir türün mensubu Şermin hanımı aldık evimize.
Tam bir kedi Şermin.
Ve şunu bir kez daha hayretle görüyorum ki, dünyada nasıl tek yumurta ikizlerinin haricinde milyarlarca insan birbirine benzemiyorsa inanın kediler de öyle!
Her birinin ayrı bir tipi, bağımsız bir karakteri var.
Evinde hayvan beslemeyen bir insan hayatı eksik yaşamıştır bana göre.