O vakitler Bursa Hakimiyet Gazetesi Yazışleri Müdürü olan İhsan Bölük’ün telefonla verdiği önce “Abüü, seni bu hafta rektörün yanına götürmüyoruz ha”, daha sonra da “Abüü, seni 15 gün zorunlu izne çıkardık haberin olsun ha” şeklindeki aslında Genel Yayın Yönetmeni Nuri Kolaylı’dan gelen mesajlarla bir kez daha işsiz kaldığım bir dönemdi.
Nuri Kolaylı her haftanın Cuma günü gazetenin yönetici ve yazarlarını topluyor, kentin mühim gördüğü insanlarının yanına götürüp söyleşi yaptırarak çarkı çevirmeye çalışıyordu.
Yönetici ve yazar takımı da Kolaylı’nın mühim gördüğü, onlarınsa zaten kendilerini doğuştan çok mühim gördükleri bu kimi heriflere cicili biçili sorular sorup, kendilerini çok daha mühimsemelerini sağlıyordu.
O hafta sıra Uludağ Üniversitesi Eski Rektörü Mustafa Yurtkuran’daydı.
Mustafa Yurtkuran o sıra üniversitede tam bir saltanat sürüyor, her vakit yaptığı gibi yine Atatürk, laiklik gibi değerlerin arkasına saklanarak aklınca siyasi ikbaline yol açıyordu.
Sevmiyordum adamı.
Soğuk, samimiyetsiz, menfaatçi, itici ve iki yüzlü geliyordu bana.
Üniversite çalışanlarının maaşlarının yatırıldığı bankadan alınan promosyonu hak sahiplerine dağıtmak yerine kendisine makam araçları satın alıyor, yeniden seçilebilmek için o paralarla hocalara bilgisayar neyin dağıtıyordu.
Fakat mühim bir özelliği vardı Nuri Kolaylı’nın onu önemsemesi için.
Beraber “Kampus” isimli haftalık bir dergi çıkarıyorlar ve o yayın organı sayesinde rektörlüğün paracıkları Bursa Hakimiyet Gazetesi’ne de akıyordu!
İhsan’ın telefon edip “Abü, seni bu hafta rektörün yanına götürmüyoruz ha, ten nen ni tene na” dediği rektör bu rektördü işte sizin anlayacağınız!..”
Bu arada kulakları çınlasın İbrahim abinin (Bursalı) oğlu Avukat Amaç Bursalı’yı ömrüm oldukça şükranla anarım, müthiş bir hukukçu performansı gösterip bu çakma Atatürkçü'nün açtığı tüm davaları kazanarak yüzümü kara çıkarmamıştı.
Rektörün de baskısıyla Bursa Hakimiyet Gazetesi’ndeki işime son verdiler.
Daha sonra yine onu da daima şükranla anarım, Ömer Göktuğ’un teklifiyle Flash Televizyonu’na, Ankara’ya gittim.
Sevemedim bir türlü Ankara’yı.
Çok güzel, düzenli ve yemyeşil bir kentti aslında ama gönlüm Bursa’daydı; sevdiklerim, sevenlerim hatta sevmeyenlerim de Bursa’daydılar.
Çok özlüyordum tümünü.
Geçen hafta ortasında Yeni Marmara Gazetesi’nin yönetici ve çalışanlarıyla beraber başkente doğru ilerlerken yine o günler geldi aklıma.
O sıra Balgat’ta olan Flash Televizyonu’nun bulunduğu binanın hemen arkasındaki pastaneden söylediğim kaşarlı tost ve portakal sularının, ailecek çalışılan Ulus’taki salaş tavukçu dükkanındaki haşlanmış butların tadı gelip yapıştı damağıma.
Issız odamda yıkayıp kurusunlar diye kalorifer peteğinin üzerine dizdiğim çoraplarımın eşliğinde o dayanılmaz yalnızlığım, insanın yüreğini kor gibi yakan, buram buram hasret kokan günlerim geldi aklıma.
Darmadağın akşamlar, hüzünlü sevinçlerdi işte yaşananlar.
Gazetenin Baş Hukuk Müşaviri Avukat Halil Ağa’nın o neşeli, şen gülüşüyle geldim kendime.
Yeni Marmara Gazetesi’nin büyük ortağı ve Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Efe’nin bir takılmasıyla o meşhur gülüşünü koyuvermişti Halil abi yine:
“Hi hi hi hi hi…”
Orhan Efe’nin, “abi, hep birlikte önümüzdeki hafta ortasında Meclis’e doğru şöyle bir gidelim bakam” şeklindeki teklifiyle o sabah gazete binasının önünde hazır olmuş, Plaza Turizm’den kiralanmış son derece lüks VİP bir minibüse binerek hep birlikte Ankara’ya doğru yola koyulmuştuk.
Seyahat sırasında sonra bir de öğreniyorum ki, katılımcı sayısını 9 değil de 7 kişide tutabilseymiş eğer, bizi özel uçakla götürüp getirecekmiş Orhan Efe!
İşte o vakit altımıza uçak seren ikinci patronum olacaktı kendisi.
Bundan uzun yıllar önce çıktığımız bir GAP gezisine Celal Sönmez ekibi hava yoluyla götürmüş, dönüşte de İstanbul’dan binerek Sönmez Havayolları’na ait deniz uçağından bozma pervaneli bir tayyareyle inmiştik Bursa’ya.
Hiç unutamam, gece havalanmıştık ve kapısı da olmayan pilot kabinindeki göstergelerin ışıkları yanmıyordu, arızalıydı, kaptan bir el fenerinden yayılan şavkı tutarak okumaya çalışıyordu yuvarlak ekranlardaki değerleri o gece o uçakta!
Ee şimdi bir gazete patronu personelini seyahat ettirebilmek için uçak kiralamayı göze alabiliyor, içinde “yok yok” olan özel tasarım VİP bir minibüsle taşıyabiliyorsa artık ne gerekir insana?
“Çalışanların maaşlarına yüzde 100 zam değil mi?!.”
Araçta hemen bir oylama ve oy birliğiyle Orhan Efe’den yüzde 100 zam talebi, aksi takdirde dönüşte topluca iş bırakma kararı!..
Bu durum karşısında Orhan Efe’nin yüz ifadesini gören Halil abi (Ağa) gene salıveriyor kahkahayı:
“Hi hi hi hi hi….”
Efe’lerin en önemli hususiyetlerinden biri de “vicdanlı” olmalarıdır.
Mustafa Gültekin bana göre de haksızca çok örselemiş engelli Bursa Milletvekili Bennur Karaburun’u, çok da ayıp etmiş, onun misafiri olarak gidiyoruz aslında, zaman ve fırsat bulabilirsek Meclis’te Ceyhun İrgil’e de bir “merhaba” diyeceğiz.
Karaburun’la ilgili notlarımı yarın paylaşacağım ancak, “yüzde 100 zam talebi” karşısında zor durumda kalan Orhan Efe kadar, sevgili Ceyhun’un haline de inanın çok üzüldüm.
Akşam saatlerinde bir Meclis toplantısı arasında CHP kulisi taşlığında görüşebildik Ceyhun İrgil’le.
Sesi kısılmış, üşümüş, iki büklüm vaziyetteydi.
“Az önce Meclis başkanına “İŞİD kafalı” dediği için bir arkadaşımız başkan vekili tarafından salondan atıldı. Çok bağrıştık, protesto ettik, sesim ondan kısıldı. Başkan vekili de oturuma 40 dakika ara verdi. Biraz sonra bu kez hepimiz birden yine “İŞİD kafalı” diye bağıracağız. Gitmeyin, kalın, izleyin isterseniz” dedi Ceyhun?!.
Vah vahh, vah ki ne vah!
Genel başkanın iki dudağıyla, laiklik arasına sıkışıp kalmış, grup toplantılarında emme basma tulumba gibi kafa sallayıp, el kaldırmaktan ibaret bir milletvekilliği düşünün?
Çoğu insan milletvekili maaşı ve sonrasında ballı emeklilik için can atıyor orada olmaya!
Ceyhun İrgil, Nurhayat gibi öyle asla paragöz filan değildir, milletvekilliğinden gelecek olana da kesinlikle önem vermez, çünkü zaten çok iyi kazanan bir cerrahtı o.
Mebus seçildiğinden beri Meclis’in karşısındaki SSK misafirhanesinin bir odasında kalıyor.
Oradan Meclis’e, Meclis’ten oraya gittiği bir hayatı var.
Bar, pavyon, gece kulübü zaten bilmez.
Karı gurbet öyle tek başına, AKP’lilerle bağrışa çağrışa bir milletvekilliği yapıyor Ceyhun İrgil.
Ne yalan söyleyeyim, üzüldüm vallahi!
Yenge biraz gidip yanında kalarak baksa da ilgilense biraz adamcağızla; tavuk suyu çorba filan pişirse ona.
Zayıflamış, süzülmüş, battal beden ceketinin içinde bir deri bir kemik kalmış Ceyhun İrgil.
Bir baktım CHP taşlığına yanında Mehmet Bekaroğlu’yla birlikte İlhan Kesici de girdi.
İkisinin de kel kafası bahçede yanan sarı ışıklı spotlardan ötürü akşam güneşi gibi pırıl pırıl parlamakta.
Biliyorsunuz İlhan Kesici ANAP döneminde Bursa’ya “ithal milletvekili adayı” olarak gelmişti.
Seçim çalışmaları esnasında bir semt pazarı gezilirken kulakları çınlasın zekası ve muzipliğiyle ünlü ANAP Osmangazi İlçe Başkanı Bener Özcan da onu özellikle bir pazarcı tezgahının önünde tutarak poz verdirmiş, haber ertesi gün gazetelerde o fotoğrafla birlikte çıkmıştı.
Şöyle yazıyordu tezgahtaki kartonun üzerinde:
“İthal kabak!..”
Hemen koştum, bizim masaya davet ettim Kesici’yi.
Kalender, gün görmüş adam İlhan bey.
İki satır sohbet ettik.
Bursa’daki herkese benim vasıtamla selam söyledi, iletiyorum, üzerimde kalmasın.
Peki, şu “yüzde 100 zam” meselesi ne mi oldu?
Dönüşte İnegöl’de hepimize köfte ikram ederek unutturmaya çalıştı talebimizi Orhan Efe.
Ancak yemek bitiminde “dua edelim Memedali abi” dedi göz kırparak Avukat Halil Ağa.
Hep birlikte kaldırdık ellerimizi semaya doğru.
Yeni Marmara Gazetesi mensupları benim tarafımdan yaptırılan yemek duası sırasında “amin” diye bağırdıkça yer gök inliyor, o sıra gökten saf saf inen melekler Orhan Efe’nin etrafında ışıltılar saçarak dolaşıp “yüzde 100 zam yap, yüzde 100 zam yap” diye fısıldaşıyorlardı.
Şöyleydi dua:
“Allahım, bu gün bize bahşettiğin bol kahkahalı ve neşeli gezi ve şu nefis köfte ve piyazlar için sana çok teşekkür ediyoruz ya Rabbi…”
-Amin!
“Allahım, sen şu Orhan Efe kuluna bize her zaman böyle leziz köfteler ısmarlamayı nasip eyle ya Rabbi…”
-Amin!
“Sadece köfteyle de kalmasın, kendisi arada bir balık da ısmarlasın ya Rabbi…”
-Amin!
“İlave olarak bu Orhan kuluna tüm gazete personeline tez zamanda yüzde 100 zam yaptırarak, kendisine bu bahtiyarlığı yaşama fırsatı da nasip eyle ya Rabbi…”
-Amin!
“El Fatiha!..”
Halil Ağa:
“Hi hi hi hi hi….”