Yunan Mitolojisinde anlatılan efsaneye göre bir gün çok yakışıklı bir genç, ormanda avlanmaya çıkmış.
Tam o sıra oralarda gezinen Su Perisi Eko, bu genci tesadüfen görüp aşık olmuş.
Ve delikanlıya kendisini göstermeye karar vermiş.
Güzeller güzeli Su Perisi Eko, bu gencin karşısına çıkmış çıkmasına ama avlanmaya dalan delikanlı ona bir kez bile bakmadan geçip gidivermiş yanından!
Gencin kendisini fark etmemesine çok üzülen Eko bir mağaraya kapanmış ve başlamış çağlaya çağlaya ağlamaya.
Eko’nun bu haline çok üzülen tanrılar sormuşlar:
“Senin acını nasıl dindirebiliriz biz?”
“Suyun içine hapsolmak ve bundan sonraki tüm yaşamımı suyun içinde geçirmek istiyorum” diye yanıtlamış Eko.
Tanrılar O’nun bu arzusunu yerine getirmişler ve böylesine güzel bir su perisinin hatırasını yaşatmak için, “çağıldayıp duran o tatlı sesini”de doğada, akan suların içine yerleştirmişler.
O günden bu yana sular akıp çağladıkça, insanlar su perisinin sesini işiterek kendilerini O’nun dingin ve dupduru güzelliğine kaptırıp aradıkları huzuru bulmuşlar.
Tanrı Zeus, Eko’nun yaşadıklarına neden olan o gencin cezalandırılmasına karar vermiş sonra.
Hüküm kesinmiş.
Karara göre delikanlı avdan dönerken gördüğü ilk kişiye aşık olacakmış!
Cezadan tamamen habersiz olan genç dönüşte susamış ve bir su kenarına inmiş.
Ve tam suyunu içecekken, üzerinde yansıyan kendi yüzünü görmüş ve Zeus’un hükmü gereğince derhal kendisineaşık olmuş!
Bu güzel yüzün sahibine ulaşmak için hemen suya atlayan genç, birden bire “nilüfer çiçeğine” dönüşmüş.
Bu gün hala Nilüfer Çiçekleri, su perisinin de bulunduğu suyun içinde kökleriyle en dibe doğru ulaşmaya çalışırlar, aynen aşkını bulmak için dibe dalan yakışıklı delikanlı gibi.
Fakat tanrıların nasıl bir oyunudur ki, en acısı da budur zaten; Nilüfer’in kökleri su yüzeyinin sadece biraz altına ulaşabilirler ancak!..
……………………
Kentimizde bu güzel çiçeğin adını taşıyan bir merkez ilçemiz, bir tarihi köprümüz, bir çayımız, Bursa Kalesi’nde bir camimiz, Kaplıca Kapı yakınında bir tekkemiz, İznik’te şu an müze olarak kullanılan bir imaretimiz, Orhangazi Türbesi’nde de yine aynı adı taşıyan bir kabrimiz varken…
Uzun zamandan beri düşünürüm, Bursa’da Nilüfer çiçeklerinin o eşsiz güzellikleriyle dolu süs havuzlarımız, dingin derelerimiz niye yok diye?
…………………….
Gerçek adı Holofira olan ancak, Osmangazi’nin başka biriyle evleneceği gün düğününden kaçırarak oğlu Orhangazi’ye eş yaptığı Yarhisar Tekfuru’nun kızı Nilüfer Hatun’un hikayesi de hüzünlüdür, en az Su Perisi Eko’nun ki kadar!..
O gün tam da BilecikTekfuru’nun oğluyla evlenmek üzeredir Holofira.
Bilecik Kalesi’nde yapılacak düğün için gelin alayı çoktan yola çıkmıştır bile.
Düğüne Osman Gazi de davetlidir.
Ancak, dostu Harmankaya Tekfuru Köse Mikail vasıtasıyla orada kendisine bir suikast yapılacağını öğrenir.
Çağrılı olduğu o düğün için kaleye, kadın kıyafetleri içindeki silahlı askerleriyle gittiği söylenir Osman Gazi’nin tarih kitaplarında.
Truva atı yöntemiyle Bilecik Kalesi’ni ele geçiren Osman Gazi bununla da yetinmez ve oraya doğru gelmekte olan gelin alayını da esir eder.
Daha sonra adı “Nilüfer” olarak değiştirilecek olan gelin Holofira Orhangazi’ye eş olarak verilir.
Müstakbel kocasına varmak için düğün evine gitmek üzere refakatçileriyle birlikte yola çıkan Holofira kaçırılmış ve zorla hiç tanımadığı başka birine eş yapılmıştır.
O evlilik sonucu Sultan 1’nci Murat gelir dünyaya ve Edirne’yi alarak Balkanlara geçer.
Kırkın üzerinde savaşı yönettiği ve hiç yenilmediği söylenir.
1’nci Kosova Savaşı’nın ardından muharebe alanını gezerken Milos Obilic isimli bir Sırp askeri tarafından oracıkta öldürülür.
İç organları Kosova’da, bedeni de bu gün Çekirge’deki Murat Hüdavendigar Camii’nin karşısındaki türbesindedir.
……………………..
Bununla birlikte daha sonra yapacağı hayır işleriyle çok sevilir Nilüfer Hatun Türkler arasında.
Bursa’daki eski adı Odrises olan nehrin üzerine kendi adıyla bir köprü yaptırarak, bundan sonra o çayın da “Nilüfer” olarak anılmasını sağlar.
Sadece Murat’ı değil, Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda büyük hizmetleri olanSüleyman Paşa’yı dada verecektir Nilüfer Hatun, Orhan Gazi’ye.
……………………
Bursa’da hala pek çok yerde geçer Nilüfer Hatun’un adı ancak, dediğim gibi yıllardır ismini taşıdığı “Nilüfer Çiçeklerinin”esamesi bile okunmaz ortalıkta nedense?
Oysa, daha sonra Avrupalılar’ın da benimseyecekleri gibi, Selçuklu ve Osmanlılar zamanındahavuzlar, göletler ve şadırvanlarda Nilüfer çiçeklerinin yetiştirilmesi çok eski bir gelenekti.
Bundan yıllar önce, o vakitler Gemlik Belediye Başkanı olan, şimdiyse Ankara’da üst düzey bürokratlık yapanNurettin Avcı’ya sormuştum, “Başkan Bursa’da Nilüfer çiçekleri niye hiç yok” diye?
“Var” dedi, “ama benim bildiğim bir tek yerde var”!
Nurettin Avcı’dan güzergahıöğrenmiş, daha sonra da suyun üzerini kaplayan binlerce Nilüfer Çiçeğinin bulunduğu o eşsiz güzelliği görmek için yıllar boyu defalarca piknik yapmak üzere gitmiştim, Gemlik’in Fevziye Köyü’ndeki Kara Göl’e.
Bu arada o güzelliği siz de duyumsamak isterseniz eğer, Umurbey-Katırlı-Hamidiye-Fevziye ve Kara Göl güzergahını izlemeniz yeterli.
Alternatif yol arayanlarsa Gürsu-Hasanköy-Dışkaya-Ericek ve Karagöl hattını takip edebilirler.
Nilüfer çiçeği tarlası Kara Göl, Gemlik’e 19, Gürsu’ya ise 33 kilometre mesafede.
Geçtiğimiz yıllarda oraya geniş bir çevre düzenlemesi ve piknik alanları yapıldığını işittim ama uzunca bir süredir hiç gidemedim doğrusu.
Suyun üzerinde manolyalar kadar güzel duran Nilüfer çiçeklerini ne kadar da çok özlemişim doğrusu, şimdi daha iyi farkettim.