Sönmez Holding’in kurucusu merhum Ali Osman Sönmez’in bence çok önemli bir tarz ve alışkanlığı vardı.
Haftanın her Salı günü şirket merkezinde sofrasını hazırlatır, davet ettiği konuklarının gelmesini beklerdi.
O dönemin valisi, milletvekilleri, belediye reisleri, meclis üyeleri, kıymet verdiği sanayici ve işadamları upuzun masanın etrafını doldurur, gece boyunca birbirleriyle yaptıkları sohbetle ülke ekonomisini ve memleketin gidişatını konuşurlardı.
Ali Osman Sönmez dikkatle dinlerdi anlatılanları.
Arada bir zekice sorular sorar, daha da açardı meseleleri.
Ben böyle akşam yemeklerinde yaşanan sinerjiyle zenginleşen, aynı zamanda masadakileri de aydınlatıp zenginleştiren başka birini daha tanıyorum:
“Mustafa Kemal”
Fikir ve bilgi alışverişi bir liderin olmazsa olmazıdır.
Ee armut da her zaman dibine düşmüyor ayrıca.
Geçen gün Bademli’deki Calypso Balık’ta gördüm, oğlu Celal Sönmez de oturmuş, Erol Türkün’le yemek yiyordu.
Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş’ı eskiden beri beğenirim; zıpkın gibi çalışkan bir adamdır.
Aleyhinde algı oluşturmaya çalışanların da ne mal olduklarını, niyetlerini gayet iyi bilirim.
Ancak Aktaş’ın eksik bulduğum bir yanı var.
O da etrafında bazı şeyleri istişare edebileceği “akil” adamlar grubunun bulunmamasıdır.
Sadece İnegöl’den getirdiği ekiple Bursa’yı yönetmeye girişmek büyük hata.
Ben O’nun yerine olsam ayda bir mutlaka her düşünce ve görüşten, her meslek ve kesimden bir araya getirdiğim insanlarla mutlaka oturur, Ali Osman Sönmez gibi yemek yerim.
O masada oluşacak sinerjiden istifade edip, ufkumu daha da genişletirim.
Bunu da Bursa ve bu kentin geleceği adına yaparım.
Sadece iyi niyetli ve çalışkan olmak yetmez siyasette; aynı zamanda deneyim ve öngörü de lazımdır insana.
Onca yoğunluk ve koşuşturma içerisinde her zaman her şeyin farkına varamaz, ister istemez bazı işleri yanlış ya da eksik yapabilirsin.
İşte bu noktada güvenebileceği, danışabileceği birileri lazımdır kişiye.
Örneğin yine ben olsaydım, Büyükşehir İmar Komisyonu’na Osmangazi’den hiç üye almamak yerine, Mustafa Dündar’ın önerdiğini değil, oradan istediğim başka birini seçer koyardım.
Siyaset, hele hele siyasi liderler kavga edeni hiç sevmez!
Bunun örnekleri doludur yakın tarihimizde.
Şimdi karşı taraf bu durumu kullanıp, Ankara’dan gol atmaya çalışacak.
Ak Parti Bursa İl Başkanı Ayhan Salman kedi olalı bir sıçan tuttu, o da kendi yavrusu çıktı!
Kavga edeni hiç sevmez yukarısı.
Afişini geçen gün gördüm; öte yandan son derece hoş ve doğru bir çalışma başlatmış Alinur Aktaş.
Belediye personeli arasında fikir, öneri ve proje yarışması düzenlemiş.
Bir tavsiye ya da görüşün varsa ilgili kuruma iletiyorsun, hayata geçtiği vakit trink 3 bin liralık ödül hesabına yatıyor.
Birlikte çalıştığın insanları da yönetime katmak akıllıca bir şey.
Şimdi ben de bir-iki fikir sunacağım kendisine, üstelik de bedavaya!
Sevgili Aktaş Başkan, Bursa’da eskiden kale içindeki tüm evleri sırasıyla dolaşan, buz dolabı işlevi gören kilerleri insanı üşütecek kadar soğutan bir su kaynağı vardı.
Binlerce yıllık kadim bir nimetti bu kaynak.
Sonra ne olduysa oldu, birileri bel kalınlığında akan bu suyu aldı, çevirdi, borularla başka yöne taşıdı.
Evlerin suyu, anıların kökü kesildi.
Buz gibi, pırıl pırıl, gürül gürül akan bu kaynağı Bursa’da bir işletme üstelik de hiç para ödemeden kullanıyor!
BUSKİ’ye sadece atık su bedeli veriyorlar.
Hangisi olduğunu buradan söylemem, karşılığında 1 porsiyon İskender Kebap ve yanında üzüm şırası, ardından da sade bir Türk kahvesi isterim.
Öte yandan, yaz kış hiç eksilmeyen bu nimetin oradan arta kalan kısmı nereye gidiyor biliyor musunuz?
Ulucami’nin ortasındaki mermer şadırvana!
Daha da eskiden hemen alt taraftaki gerçekte hamam olan gümüşçüler çarşısının su ihtiyacını giderirmiş.
Bakan Bekir Pakdemirli’nin Twitter’dan yaptığı “Bursa’ya ait en sevdiğiniz şey?” paylaşımının altına şunları yazmışsınız sevgili Aktaş başkanım:
“Tırmanırsan kar görürsün, az aşağıda kumsal; bağrında 6 padişah barındıran ‘ilk payitaht’tır. Bir ucunda 700 yıllık Cumalıkızık, diğer ucunda 2600 yıllık Gölyazı… Zeytini şifa; inciri, şeftalisi, kestane şekeri afiyettir Bursa’mın. Hangisini sayalım bilemedim Sayın Bakan’ım?”
Ben de Evliya Çelebi’yle gireyim söze: “Bursa’da 23.000 hanenin içerisindekinin yanı sıra 2060 adet çeşme bulunmaktadır. Keşiş Dağı’ndan gelen suların kaynağı 17 adettir. Bunların en önemlisi Pınarbaşı’dır. Pınarbaşı’dan başka Şeker Kaynağı, Selam Kayası Kaynağı, Kral Kaynağı, Murad Dede Kaynağı gibi meşhur kaynakları vardır. Ağız tadı olanlar bu 17 kaynaktan ve nice yüz çeşmeden su getirip içip safa ederler. Kısaca Bursa demek, sudan ibaret bir sözdür vesselam.”
Hani diyorum ki, sözünü ettiğim kaynağı ortaya çıkarsanız, onu Bursa’nın çeşitli yerlerine taşısanız, sonra bir yarışmayla mermer işli çeşmeler yaptırsanız ki, bunları hayır için yapacak insanlar çoktur; bu şehrin insanları kana kana su içse, getirene, götürene, yaptırana hayır dualar etse?
Suyu şu an bedavaya kullanan işletmeyse ihtiyacını parasını ödeyerek BUSKİ’den satın alsa?
Belediye kasasına paracıklar girse?
İyi olmaz mı güzel başkanım?
(Sevgili okur, çişin geldiyse hadi git yap, yazı daha bitmedi, devam edecek.)
“Bursa” deyince su, su deyince benim aklıma biri daha geliyor…
O da kentimizin renkli simalarından merhum eski politikacı Şemsettin Şen.
Şemsettin Şen şimdi kurmuştur cennette masayı, koymuştur yanına kasayı, Kapıkule Bulgar girişindeki lokantaların yaptığı Alman danasından mamul uzun köftelerden yiyordur kanımca.
Cennet TV’de de “Merhumlar Meydanı” adıyla program yapmıyorsa ben de bir şey bilmiyorum!
Rahmetli Mehmet Gedik, Mustafa Kuşdil ve Semih Hısımcıl’ı da her hafta konuk alıyordur inan olsun!
Bursa’nın en şen politikacısı Şemsettin Şen bir vakitler Nilüfer Çayı’nın ne kadar temiz aktığını ispatlamak için dereye sazan balıkları atmış, yetmemiş bir de kendini atarak kameralar önünde yüzmüştü.
Tabii balıklar öldü!
Sonra Şemsettin Şen de öldü.
Fakat balıklar Nilüfer Çayı’na bırakılan tehlikeli ve kimyasal atıklar yüzünden öldü.
Bursa’nın doğusunda Gürsu, Kestel ve Barakfakih sanayi bölgelerinden çıkan zehirli atıkların temizlendiği “Yeşil Çevre” adında bir arıtma tesisi var, biliyorsunuz başkanım…
Buranın başkanı Bursa Valisi Yakup Canbolat, Sekreteri de BUSKİ Genel Müdürü Güngör Gülenç.
Şimdi sizi bu tesiste güya “arıtılan” suyun dereye bırakıldığı kanala götürüyorum Aktaş Başkanım:
Şimdi soruyorum:
Bu suda Şemsettin Şen yüzer miydi sayın başkanım?
Yüzerse dışarı çıkabilir miydi?
Hadi yarın Vali beyi de alalım gidelim…
Kendisi ayaklarını soksun, ardından ben de çivileme atlayacağım!
Yazık be başkanım!
Bu atıkla Bursa Ovası’ndaki sebzeler sulanıyor.
Şimdi muhtemelen oradaki bürokratlar diyecekler ki, “Efendim bu su ağır metallerden arındırılmış yani, temiz; orada görünen renk pigmentleri”!..
Pigmentlerini yiyeyim, onlara bi şey olmasın!
Allah aşkına, şu tabloya bakın, akan sıvı sizce temiz mi?
Yani kentin Valisinin başında bulunduğu bir şirketin tesisinden akan mayi böyle mi olmalı?
Sağlık kuruluşlarında kanser tedavisi gören hastaların yattığı bölümlerde yatak yok.
Reva mıdır insanları, çoluk çocuğumuzu sürekli zehirlemek?
Paraysa para, yatırımsa yatırım…
Versin kirleten sanayici bedeli neyse.
İşte böyle sevgili başkanım.
Beni soracak olursanız ruhum Şen, gönlüm şen, Nilüfer Çayı’nı temizleyin, öpsün sizi Şemsettin Şen.
Hane halkına selamlar.