Sene 2003, Ankara Hilton Oteli’nin geniş salonlarından birinde düzenlenen yemekteki gelişmeleri izlemek üzere kameraman arkadaşımla beraber oradayız.
Etrafını basın ordusunun çevirdiği o koskocaman yuvarlak masanın konuklarından biri taze Başbakan Recep Tayip Erdoğan, diğeriyse ABD’nin kurtlarından Ankara Büyükelçisi Robert Pearson.
Büyükelçi’ye doğru ürkek bakışlarla göz atarken “Medeniyetler ittifakı” diyor Erdoğan, “Medeniyetler ittifakını mutlaka kurmalıyız”.
İkisinin arasında ama arka taraftaki sandalyeye kıçının ucuyla ilişmiş tercüman Başbakan’ın neler söylediğini iletmeye çalışıyor ABD Büyükelçisi’ne.
Anlamamış olacak ki Pearson “What” deyince Erdoğan, karşısındakinin kendisini çözememiş olduğunu bir saniyede çakarak, sanki yavaş konuşursa mesele hallolacakmış gibi bu kez heceliyor:
“Me de ni yet ler” diyorum, “medeniyetler ittifakı”!..
Tabii Erdoğan’ın kastettiği şeyin, “İslam medeniyetiyle batı medeniyetini şeyettirmek” olduğu nice sonra çıkıyor ortaya ama bilmem batılıların şu ara medeni bir İslam ülkesi bulamamış olmalarından, bilmem Erdoğan’ın batıdaki kafaların nasıl çalıştığını bilememiş olmasından dolayı bu laf ortalıkta bir-iki sene gezindikten, ardından da üç-beş toplantı yapıldıktan sonra unutulup gidiyor adına “medeniyetler ittifakı” denilen bu ne idüğü belirsiz kavram böylece zaten!
Nitekim bir süre sonra aynı ABD Büyükelçisi Robert Pearson bir süre sonra katıldığı Ankara Sanayi Odası’nda yaptığı bir konuşmada Türk sanaycilerine “Savaşa girmekten korkmayın” diyecek, batının medeniyetten ne anladığını herkese açık edecekti!..
Bizim milletin kafası çok karışık, hele şu sıra tam karışık!
Ordumuzun yurtsever mensupları niye içeri atıldı, yok Ergenekon’du, Balyoz’du derken askerlerimiz niye yıllarca içeride tutuldu, şimdi niye salınıyor gibi soruların yanıtlarını bulamıyor pek çok insan hala?
Recep Tayyip Erdoğan “Her şeyi paralel yapı yani, Gülen Cemaati yaptı, tüm melanetler onların başının altından çıkıyor diye” milleti hala keklemeye çalışıyor ama…
Bunun yanıtı yine ta o yıllarda, yine o Büyükelçi’nin ABD’ye gönderdiği ve daha sonra yayınlanan Wikileaks belgeleriyle deşifre olan şifreli mesajlarda gizli.
Pearson 18 Nisan 2003’te Washington’a yolladığı mesajda Türk Genelkurmay’ının kendi içinde 3’e bölündüğünü söylüyor.
Tabii bunu, 1 Mart 2003’te Irak tezkeresinin bazı generallerin devreye girmesi sonucu Meclis’te reddedilmesinin hemen ardından gönderiyor.
Gönderiyor ki, “Hükümet’e darbe yapacaklardı” yalanları ve düzmece delillerle yola çıkılarak Türk ordusuna yapılacak gerçek darbenin yol haritası çizilebilsin!
Evet, Pearson’a göre 3 ana grup var Türk ordusunda.
Birincisi, Türkiye’nin stratejik çıkarının çoşkulu biçimde olmasa da (!) ABD ve NATO’yla sıkı bağlar sürdürmekte olduğuna inanan Atlantikçiler.
İkincisi, ABD’yle bağları sürdürme ihtiyacına öfkelenen, Türkiye’nin AB üyeliğine karşı çıkan, hiç kimseye güvenmemeyi yeğleyen ki buna, Irak topraklarında kurulacak bağımsız bir Kürt devletini destekleme niyetinden emin oldukları ABD de dahildir, Kemalist devletin tavizsiz bir biçimde korunmasında ısrar eden katı Milliyetçiler.
Üçüncüsü de “Avrasya” konseptinin, Rusya’nın hakimiyetindeki tabiatını kavramaksızın(!), uzun zamandır ABD’ye bir alternatif arayan ve Rusya’yla ya da Rusya’yla İran’ı veya Rusya’yla Çin’i içine alan iyi tanımlanmamış bir gruplaşmayla daha yakın ilişkiler kurmayı düşünen Avrasyacılar.
Türk Genelkurmay’ının kendi içindeki siyasi yarışta Avrasyacılarla, Milliyetçiler geçici müttefiktir!
O sıra Atlantikçi Genel Kurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün, ordu içinde bazı muhalif hareketlerle karşılaştığını ve bunların hakkından gelemediğini anlatan Pearson, milliyetçi ve Avrasyacı bazı generalleri şöyle tanımlıyor ta 2003 yılında:
Birinci Ordu Komutanı Çetin Doğan. İkinci Ordu Komutanı Fevzi Türkeri ki, uzun zamandır Amerikan karşıtı hakaretamiz haberleri mesela, ABD’nin, PKK’ya malzeme desteği sağladığı yönündeki ithamları sızdırmak için milliyetçi-sosyalist haftalık dergi Aydınlık’ı kullanıyor!.. Kudretli MGK’nın genel sekreteri ve Türkiye’nin Rusya ve İran’la daha güçlü bağlar kurmasının avukatlığını yapan Tuncer Kılınç. Jandarma Genel Komutanı Şener Eruygur. Doğu Aktulga, Teoman Koman, liste böyle uzayıp gidiyor.
Şöyle tamamlayalım Pearson’dan aktaracaklarımızı:
“Bu nedenle, irtibatta olduğumuz kişiler, Türk Devlet sistemi üzerindeki mevcut askeri hakimiyette köklü değişiklikler yapılması kadar, ABD-Türk ilişkisinin yeniden dinamizm kazanması için hem katı muhafazakarların istifasının hem de özellikle modern(!), ileri görüşlü yeni bir subay kadrosunun yetiştirilmesinin gerekeceğini tahmin ediyorlar!..”
Şimdi siz söyleyin bakalım, ordumuz AKP’ye darbe yapacağı için mi tasfiye edilmiş yoksa, Amerikan çıkarlarına uygun davranmadığı için mi?
Peki ya şu sıralar, en başta Başbakan Erdoğan olmak üzere AKP’nin en tepesindekilerin tahliye edilen emekli General İlker Başbuğ’u telefonla arayarak “geçmiş olsun” kuyruğuna girmelerini nasıl yorumluyorsunuz acaba?