Yazarlar

Oryal Kahraman’ın eczanesi

post-img
Bursa’nın köklü ve renkli simalarından Eczacı Oryal Kahraman’ı ve onun Mavi Köşe’deki Yeşil Bursa Eczanesini uzun yıllardan bu yana bu kentte yaşayan herkes bilir. Heykel’den, Setbaşı’na doğru yöneldiğinizde hemen soldadır Oryal Bey’in eczanesi. Ve senelerdir o eczanenin vitrininde sergilenen dünyanın her yanından derlenmiş objelerle ünlüdür. Bir Koza Han’ın hemen yanındaki Antikacılar Çarşısı’nda İranlı Mehdi Karmuz’un olağan üstü güzellikteki eski mücevherleri sergilediği dükkanının önünde vakit geçiririm, bir de Oryal Kahraman’ın yıllardır kendisi gibi özgün  objeleri sergilediği vitrininin önünde. Hal hatır sormak için uğradığımda bir ara, üst kattaki daireye çıkarıp göstermişti, eczanedekilerin kat kat fazlası orada teşhir edilmek üzere sırasını bekliyor. Özellikle yaz aylarında sabahları bir kürek çekirdek kabuğu attıklarını anlatmıştı, çekirdek yenilerek önünde zaman geçirilen olağanüstü çekicilikte bir vitrin işte. Dün akşam yine geçtim Yeşil Bursa Eczanesi’nin önünden. Yine durdum önünde dakikalarca. Ve vitrinde ışıltıyla bekleyen İtalyanların meşhur eğri Pisa Kulesi’ne bakarak dalıp gittim. Her ulusun, her kentin artık simgeleşmiş bir unsuru var. Londra deyince telefon kulübesi gelir mesela benim aklıma; Doctor Who dizisiyle de ölümsüzleştirdiler bu kulübeyi. İstanbul’dan söz edilince Galata ya da Kız kulelerini anmamak olmaz. Paris, Eyfel Kulesi’yle Paris’tir. Brezilya’nın Rio de Janeiro kenti meşhur Kurtarıcı İsa heykeliyle anılır. Ve İtalya’nın Pisa kenti de 1173 yılında şehir katedralinin çan kulesi olarak tamamlanan eğik Pisa Kulesi’yle ünlüdür. Ve bu kule ne yazık ki yapıldığı yıldan itibaren temelindeki yumuşak zemin nedeniyle güneye doğru yavaş yavaş eğilmeye başlıyor. Bu gün kulenin tepesinden sarkıtılan bir çekül zeminde tam 4 metre 30 santim açığa değmekte ancak, yapının ağırlık merkezinin iz düşümü kendi temel dairesinin içinde kaldığı için devrilmemekte. Hatta Galileo’nun, bütün cisimlerin aynı hızla ve aynı fizik kuralına uyarak düştüklerini, farklı ağırlıklardaki iki top güllesini bu kuleden aşağı bırakarak gözlemlediği yolunda bir efsane de mevcuttur. Aynı kulenin bir fotoğrafı sevgili Zülfikar Yüksel’le geçen yaz gittiğimiz bir restoranın masamızın yan tarafına denk gelen duvarını da süslüyordu. Yüksek sesle “Bak” demiştim, “adamlar emek vermiş şu güzelim kuleyi yapmış ancak, zemin etüdünü doğru hesaplayamadıkları için koca kule eğilip gitmiş”. Güldü Zülfikar Yüksel: -Şu şehir içine trilyonlar harcanarak yapılan tramvay rayları var ya? İşte onlar bile zemin hesaplamasındaki yanlışlıktan ötürü en az 20 kere takılıp söküldü. Bırak da bizim atalarımız at sırtında dolaşıp, kurutulmuş etle beslenirken adamların bundan 1000 sene önce yaptıkları kule azıcık eğiliversin! Zülfikar bey haklıydı, tam da o sıra raylar Altıparmak’tan, Heykel’de doğru yeniden sökülüp takılmaktaydı!.., Peki ya eski SSK binasının bulunduğu alana yapılan arada bir de suyu kesilen o ucube sallabaş heykellere, hemen arkasındaki uyduruk şelaleye ne demeli? Arkadaki köfeke taşlardan oluşan dokuyu koruyup, ışıklandırmak en doğrusu, en güzeliyken, şelale yapıp su akıtacağız denilerek inşa edilen o mermer iğrenç duvar kim bilir kaçıncı kezdir tamir ediliyor yine. Ve dün gördüm ki plastik yapraklarla kapatılıyor üzeri, Cafer’in bez getirmesi misali korkunç bir şekilde. Şu kadarcık estetik duygusu olan yönetici yok mu koskoca Bursa Büyükşehir Belediyesi’nde?!. Sahi! Bursa’nın simgesi ne? Bırakın öyle havluyu, kestaneyi filan; kestane İzmir’den geliyor artık, havluysa Çin pazarından! Bursa denilince aklınıza ne geliyor? Benim ilk önce “Doğanbey kentsel cinayet alanı”!.. İşte 1000 yılda bu kenti getirdiğimiz nokta: Sürekli sökülüp, yeniden takılan raylar, kaldırımlar, trilyon para verilen saçma sapan sallabaş heykeller, gıcır gıcır yepyeni kaleler, ille de şelale olsun diye sokağa saçılan paralar… Hiçbir şey yapamıyorsa belediyeciler, Oryal Kahraman’ın eczanesinin önüne gidip baksınlar, ola ki belki ufukları açılır!  

Diğer Haberler