Yazarlar
Para nerelerde yenir, nasıl yenir, indiragandi ne şekilde yapılır?
- Mehmet Ali Yılmaz
- 286 Okunma
Geçen günkü “Bursaspor” yazımın üzerine görüştüğümüz eski bir kulüp yöneticisi anlattı:
“Mesela filan futbolcu yılda 1 milyon liraya oynamaya çoktan razı. Menajeriyle daha önce yapılan gizli bir anlaşmaya göre yollarsın örneğin 4 milyon lirayı hesabına, hemen sonra da 3 milyonu geri alıp cebe indidirsin!..”
Peki ya kasada yeterince para yoksa?
“O da çok kolay. Bu kez yine yollarsın futbolcuya 1 milyon lirayı. Kalan 3 milyon için de ben kendi cebimden verdim diyerek kulübün senedini alırsın. Bu senet sayesinde gelirlere temlik koydurarak gelecek ilk paraları yine cebe indirirsin!..”
Peki başka?
“Ohoo! Bin türlü yol var soygun için. Bir kuruş para vermediği halde, sanki borç vermiş gibi kasaya vadeli kendi senedini koyarak kulübe para verdim diye Türkiye Futbol Federasyonu vasıtasıyla gelirlere temlik koydurarak milyonlarca lirayı götürenleri bile gördü bu memleket!
Daha başka mesela, yapılan her harcama için dışarıya komisyonunu verip, yüksek bedelli faturalar toplarsın, aradaki fark cebe iner.
Kulübü borçlandırır, kasada paran varsa bile özellikle Factoring şirketlerinden çok yüksek faizlerle borç alarak aradaki farkı kırışırsın.
Sadece futbol değil, kulübün tüm spor branşlarındaki malzeme ihtiyacını karşılamak için teklif veren firmadan her yıl gelecek avantaları cebe indirirsin.
Yine mesela, güvenlik olsun, turizm olsun güya gelir sağlamak için çeşitli alanlarda şirketler kurar, buralarda spor gazetecileri (!) dahil, önemli amigoların ya da tekerine taş koyabilecek insanların yakınlarını istihdam ederek hem bir taşla iki kuş vurur, hem de aynı soygun düzenini oralarda da tekrarlarsın.
Çarkın uzun süreli yürüyebilmesi için temel felsefe kulübü hem kendine, hem de başkalarına karşı olabildiğince çok borçlandırmaktır. Ancak bu sayede anahtarı elinde tutabilir, senin yerine gelmek isteyenlere ‘öde kardeşim o zaman parayı’ restini çekerek, diğer sinekleri böylelikle uzaklaştırabilirsin ancak. “
Türkiye’de soygun yerlerinden biridir spor kulüpleri. İşte onun için de bilin ki her dönem direksiyona geçmek ya da orada kalmak için çırpınan onca insan asla ve asla taraftarın ya da kulübün değil, önce kendi mutluluğunun peşindedir kesinlikle.
Size bir örnek vereyim?
Mesela Bursaspor’un forma ve diğer spor malzemelerini taraftara satma yetkisi sadece ve sadece yine Bursaspor’un bir şirketi olan Bursastore’a aittir, biliyorsunuz değil mi?
Yani örneğin bir Boyner ya da Karamürsel mağazalarından alamazsınız yeşil-beyazlı tişört ya da eşofmanları?
Peki, ürünün maliyeti belli, satış fiyatı, karlılık oranları belliyken sadece geçen yıl Bursastore neden 400 bin lira zarar etti dersiniz?
Bu sorunun yanıtını verecek ilk kişiye benden üzeri cevizli nefis bir keşkül var!
Diğer yandan AKP’nin devr-i iktidarında Kamu İktisadi Kuruluşları yani KİT’ler satıldı satılmasına ama onların yarattığı boşluğu BİT’ler yani, Belediye İktisadi Kuruşları doldurdu.
On binlerce yandaşa istihdam oralarda sağlanıyor, verilen toplu iftarlar, her yıl dağıtılan erzaklar oralara fatura edilip, paraları oralara ödetiliyor. Makam araçlarından donlarına ve hatta metreslere hediye edilen parfümlere varıncaya kadar bu BİT’lere aldırılarak, kanları ilikleri sülük gibi emilmekte.
Kendisine tahsis edilecek makam aracını yine kendisi satın alıp, belediye şirketine çok yüksek bedellerle kiraladıktan sonra yine kendisi kullanan insanlar var biliyor musunuz Bursa’da?!.
İnsanların para yedikleri, aksırıncaya tıksırıncaya kadar yedikleri, yiyip yiyip bir türlü doymak bilmedikleri yerlerden biri de tarım kredi ve satış kooperatifleridir.
Bereket versin, örneğin Marmarabirlik’in başında bu dönem son derece yiğit ve dürüst bir insan olan Hidamet Asa ve arkadaşları var da içimiz rahat.
Oralarda da geçmişte dönen dolapları, nasıl döndürüldüklerini de bir gün ayrıntısıyla anlatırız da şaşırıp kalırsınız.
Ama ben bu gün size eğer istenirse çok güzel bir para yeme yeri olabilecek Bursa Ticaret ve Sanayi Odası’ndan da bahsederek konuyu tamamlamak istiyorum!
Nasıl mı yenir para ticaret ve sanayi odalarında?
Çok basit!
Toplanıp da kasada gül gibi duran milyar milyar paracıkların öyle kendi kendilerine kuruyup gitmelerine içiniz bir türlü elvermiyor değil mi?
İnşaat yaparsınız o zaman!
Okullar, eğitim vadileri, hastaneler ve daha aklınıza ne geliyorsa…
Ticaret ve Sanayi Odası adına habire binalar yapıp bunları devlete, belediyelere ya da hayır kurumlarına bağışlarsınız.
Ee tabii, bal tutan biraz parmağını yalayacak!
Yapılacak işleri yönetim kurulundaki inşaatçı birkaç arkadaşınız arasında pay ederek, aradaki farkı kırışırsınız.
Nakit alışveriş de şart değildir öyle. İşi verdiğiniz inşaatçı sizin bir fabrika binanızı, havuzlu villalarınızı yapıverir mesela hiçbir karşılık beklemeden hayır için.
Bu arada susmaları için meclis üyelerine düşen en önemli görevse, Oda bütçesinden karşılanan sürekli bedava yurt dışı gezilerine katılmak, güya ticari fuarlara gidiliyor görüntüsü altında Pattaya Pattaya dolaşmaktır.
Peki, neler oluyor İbrahim Burkay seçildikten sonra Bursa Ticaret ve Sanayi Odası’nda?
Net söyleyeyim, hiçbir şey olmuyor!
Oda ve Meclis üyelerini habire yurt dışına götürüyor İbrahim Burkay.
Zaten fuar bahane, gezip dolaşıp yatmak şahane!
Çünkü fuarlarda yarım saat bile durmayan üyeler hemen sürüler halinde varılan şehrin muhtelif kesimlerine dağılarak oralardaki insanlara Türk’ün gücünü anlatıp, ticaret yerine karşılıklı kültür alış verişinde bulunuyorlar!
İbrahim Burkay güya “Gökmen” adını verdiği bir projeyle Bursa’yı uzaya çıkaracaktı ama görüyoruz ki uçuş için milleti yurt dışına çıkarıp durmaktan başka bir şey yapamadı henüz!
Seçilmeden önce verdiği sözlerden birinde “Kapalı Çarşı ve hanlar bölgesini BTSO olarak ‘Payitaht Çarşısı’ adıyla ve alışveriş merkezi mantığıyla düzenleyip, halkın hizmetine açacağız” demişti ama o da fos çıktı!
Göze görünen tek şey, Burkay ve yönetiminin Altıparmak’ın sonundaki sallabaş heykellerin bulunduğu alana adına “BTSO Sosyal Tesisi” denilen o betondan iğrenç yapıyı kondurmaları oldu ki, Bursa’yı şu kadarcık düşünselerdi eğer o binayı oraya yapmak yerine daha inşaat halindeyken yıkarak, meydana ilave katkı olsun diye kente bağışlarlardı.
Bırakın “Payitaht Çarşısı” yapmayı, kom baba gibi kendi tahtına oturup kaldı İbrahim Burkay.
Ha bir de her yandan gelen haberler söylüyor ki, “bir burnu kalkmış İbrahim Burkay’ın, bir havalanmış ki, kibirden neredeyse kanatlanıp semaya doğru uçacak hazret!..”
Oysa kibir ne dine ne de insanlığa göre hiç iyi bir şey değildir!
TUBİTAK’tan kendi isteğiyle getirttiği Genel Sekreter Hüseyin Güler bile dayanamayarak kaçıp gitti BTSO’dan.
Olacak şey mi, koskoca BTSO’da 2 buçuk aydır genel sekreter yok?!.
Bir kurumdan çalmak, “sadece parasını çalmak” demek değildir.
“Zamanını çalmakla” da aynı kötülüğü etmiş olursunuz o kuruma!
Yapamıyorsanız, beceremiyorsanız eğer çekip gidin kardeşim.
İbrahim Burkay’ın yönetiminden hiç kimse memnun değil şu sıralar.
Sadece muhalifleri değil, kendisine oy vereneler de şikayetçi.